hesabın var mı? giriş yap

  • attila ilhan daha çok şair yönüyle tanınan, romancı tarafı hep sisler bulvarı'nın ardında sisli, puslu kalan bir yazardır.

    kişisel görüşüm; özellikle allah'ın süngüleri ve gazi paşa romanları benim diyen romancının kaleme alamayacağı kadar iyi kitaplardır. tarihi roman konusunda belki de dünyanın en büyük yazarlarından kemal tahir'in kitapları ayarında romanlar olduğunu düşünüyorum.

    attila ilhan her ne kadar kitaplarının başında, olaylar ve kişiler hayal ürünüdür, dese de mustafa kemal ve kurtuluş savaşı yıllarını konu alan bu iki romanını da belgelenmiş ve doğrulanmış tarihi bilgilere, kronolojik mantığa sadık kalarak kaleme almıştır. günümüzün üfürükten tarihçilerinden daha iyi tarih bilgisine sahip olduğu buradan bellidir.

    allah'ın süngüleri; mustafa kemal'in samsun'a çıkışından 1.tbmm'yi açtığı zamana kadar geçen dönemi, gazi paşa ise; meclisin kurulmasından izmir'in kurtarılmasına kadar geçen dönemi konu alır.

    attila ilhan, belgesel niteliğindeki tarihi romanlarını, sanırım dönemin koşullarını olduğu gibi yansıtmak için dönemin diliyle yazmış ve hiç alt bilgi, dipnot ya da sayfa sonu sözlük kullanmamış. bu durum ilk bakışta romanların okunmasını biraz zorlaştırıyor gibi görünse de zamanla romanların içine girip kitapları okumaktan öte bir film izlemek etkisi yaratıyor.

    yalnızca kurtuluş savaşı tarihimizin kırılma noktalarını, önemli olaylarını, yokluklara, cehalete, ihanetlere karşı verilen o mübarek mücadeleyi değil mustafa kemal'in insan yönünü, hislerini, hayallerini, ümitlerini, hayal kırıklıklarını da okumak istiyorsanız iki kitabı araya başka kitap sokmadan peş peşe okumasını tavsiye ederim.

  • baslik: benim son başkanm ahmed necdet sezer

    `entry:`

    göreve geldiği ilk gün personel sayısını azalttı. mutfak masraflarını kendi cebinden ödedi.
    limuzin makam aracını reddetti.
    hacettepe hastanesine sivil araçla gidip sıra alarak muayene oldu.
    köşkte mesai düzeni uygulattırdı. saat 17 de guvenlik görevlileri hariç herkesin isi bırakmasını istedi
    cumhurbaşkanına tahsis edilen gocek ve florya ya hic gitmedi.7 yıl boyunca tatile çıkmadı.
    kırmızı ışıkta durdu. özel ziyarette benzin parasını cebinden ödedi .

    simdikilere baktığımda neler kacirdigimi çok iyi anlıyorum .benim son cumhurbaşkanm ahmed necdet sezerdir.

  • sakinlikten bunalırsanız kahvaltıda t24 okuyup, akşam haberlerinde fox tv izleyin, yatmadan önce verilmiş sadakam varmış diyerek misler gibi uyursunuz.

  • hiç bir zaman hiç kimsenin sonsuz aşkı olamayacağını anlamak kadar koymaz adama...

    evlenmek kolay. sevmek de zor değil. ama sevilmek... işte onu bilemezsin.

  • yöntemini birkaç cümleyle sizlere iletmek istediğim dolandırıcı. maksat tuzağa düşen olmasın çünkü inandırıcı konuşup destekli sallıyordu.

    affedersiniz diyip beni çevirdi. yol falan soracak diye döndüm haliyle. böylece yaklaşık 10 dakikalık esaretim başladı. "ben havaalanında çalışıyorum. bize prim olarak parfüm veriyorlar. benzin problemim var, üstümde para yok. bunları satıp benzin almak istiyorum. inanır mısın çok komik fiyatlara satıyorum. zaten prim olduğu için bana bedava geliyor." tarzında yardıra yardıra konuşuyor. ve ağzı öyle laf yapıyor ki 2 saniyede 3 cümle falan kuruyordu. o arada poşetinden 2-3 tane parfümü çıkarıp gösterdi, hatta koluma falan sıktı. parfümlerin üzerinde duty free 39,99€ falan yazıyor. jelatinli melatinli, orijinal gibi görünmesi için her şey güzel ayarlanmış. üzerimde çok para olmadığını, bunları alamayacağımı söyledim. ne kadar olduğunu sordu üstümde daha fazlası olmasına rağmen yalandan 20 tl dedim. 2 saniye kadar sustu, düşündü. "tamam" dedi "acil ihtiyacım var, 20 tl ver senin olsun." zaten önyargılıydım ve bu noktada şüphe oluşmaya başladı, bahanelerle gitmeye çalıştım fakat daha da yapıştı. yanında bir de kadın parfümü de veririm dedi. şüphelerim iyice arttı. fakat bu süreçte sürekli konuşuyor, asla sakin kafayla düşünmenize fırsat vermiyor. baştan başlayıp benzin problemi, thy'de çalışıyorum vs. anlatıyor. adamın bu kadar yapışmasından iyice işkillenince almamaya karar vermiştim ki o anda cüzdanını çıkarıp "bak thy'de çalışıyorum, yalan söylemiyorum" diyip üzeri thy logolu, kendi resminin de olduğu bir kart gösterdi. işte o anda yalanını anladım çünkü thy kartlarının neye benzediğini biliyordum. çok kararlı bir şekilde almayacağımı söyleyip uzaklaştım.

    hikayede yakaladığım açıklar beni kandırılmaktan kurtardı:

    1- thy çalışanlarına prim verecekse eğer bunu para olarak verir; parfüm, deodorant, cüzdan gibi eşya olarak değil.
    2- thy kimliği diye gösterdiği kartın üzerinde beyaz fonda kocaman thy logosu, kartın ortasında fotoğraf vardı. thy id kartlarının dizaynı böyle değil. ayrıca hiçbir thy çalışanının o kartı cüzdanında taşıyacağını sanmıyorum.
    3- ağzı çok laf yapıyor. sürekli ben satıcı değilim diye belirtmesine rağmen pazarlamacı edasında olduğunu sezebiliyorsunuz.
    4- çok fazla konuştuğu için arada tutarsızlıklar yakalamanız mümkün. önce arkadaşım arabada bekliyor derken 1 dakika sonra sevgilim arabada bekliyor gibi ufak yalanlar vs.
    5- çok ısrarcı olması acil paraya sıkıştığını değil, dilencilik yaptığını hissettiriyor.
    6- iki adım ötede atm'ler olmasına rağmen para çekmek yerine elindekileri satmaya çalışıyor. (ayrıca parfümleri hep yanında mı taşıyor?)

    özetle 5 liralık sahte parfümleri duty free'den alınma orijinal parfüm diyerek 20-30-50 lira gibi fiyatlara (neyi gözden çıkardıysanız artık) satmaya çalışanlar var. yeni türemişler sanırım. dikkatli olmanızda fayda var.

    edit: oha lan bir iyilik yapalım dedik ne ergenliğimiz kalmış ne mağara adamlığımız! hayır sanki bizim milletimiz değil telefonla kandırılıp tüm parasını çekip çöp konteynırlarının yanına bırakan? ama benim hatam, ekşi'deki küllyutmaz yazarların böyle şeylere ihtiyacı yoktur onu unutmuşum. neyse en azından okurlara bir faydamız olsun. 1 kişiyi bile uyandırabildiysem ne mutlu bana.

    ha bu arada gelen mesajlara göre, kısa zaman önce bu numaraya inanıp alanlar da olmuş. o yüzden iyi ki yazmışım bu entry'yi.

    ekstra not: almadım parfümü. valla lan :)

  • defalarca tarifi verilmiş, o konuya hiç girmiyorum ama -neyi niçin yaptığınızı- bilmenizde fayda var.

    ılık su ile ıslatmanın sebebi nişastanın çabuk çözülmesidir. suda bekletin. içine tuz atarsanız çözülmeyi çabuklaştırır.

    musluğun altına pirinci koyup suyu birden açmayın kırılır. elinizi siper edin. daha sonra ben "bişey yapmadım kieaaa bu pirinç dandikmiş ama yaa" gibi ergen stajyer moduna girmeyin

    teflon tencerede (!) başlayın mümkünse, o tencerede mükemmel yaptıgınıza inanıyorsanız sizi alüminyum tencere ya da bakır tencereye buyur ederiz. "teflon tenceredeki tadı hiçbir tencerede alamıyorum" diyenleri odunla kovalarım. bari kendinize dürüst olun. pilav dediğin bakır tencerede olur. bakır alaşımı pirince ayrı bir tat verir. çelik en sağlıklısıdır.

    pirinciniz ne kadar fazlaysa pilavınız o derece iyi olur. 30 kilo ile yapacağınız pilavda fazladan eklediğiniz 1-2 litre suyu o pirinç kapatır ama 200 gr pirinçten yapılan pilav zordur. ona göre ayarlayacaksınız. baldo pirince 1'e 1,5 su oranı iyidir.

    tavuk ya da et suyundan kullanmıyorsanız siz ot tüketiyorsunuz demektir. o hazır tabletleri et suyu yerine koyuyorsanız neyse ben bir şey demiyorum

    pirinci iyice kavurduktan sonra bir çay kaşığı şeker ilave edin. bu şeker ısının etkisiyle birlikte karamelize olur ve pilava kendine has bir tat verir. pilav ile birlikte karamelize olan tadı dilimiz algılayamaz, uyumlu olduğu için değişik gelir. dikkat edeceginiz nokta şekeri gidip suyuna ilave ederseniz pilavınız şekerli olur. evet bildiğiniz şekerli.. sizi gidi çaylaklar!

    limon suyunu idareli kullanın derim. pilavınız gereğinden fazla beyaz olur. ben hafif ekşi tat aldığım için kullanmam. bu tadı aldığım pilavı yapanlara saygı duyarım işini biliyor demektir ama bokunu çıkarmaya da gerek yok. rahmetli babam anneme limon tuzu atmayı öğretmiş ama ne işe yaradığını söylememiş.. bende keşfedemedim. hiçbir etkisi yok. hurafe.

    çok fazla su eklediginizde kapağını kapatmadan önce bayat ekmek koyun, fazla suyu emer, tuz attığınızda ise patates vb bunları biliyorsun işte..

    suyunu verdiğinizde tencerenin kenarında yapışanları da içine ilave edin. onlar sert kalır ve ağıza geldiginde hoş olmaz

    suyu verdikten sonra ocagın altını kısmayı biliyorsunuz lakin tamamen kapatmadan önce sonuna kadar açıp içinizden 5' e kadar sayın sonra tamamen kapatın. bu tencerenin ısısının muhafazası için iyidir, hoştur, güzeldir.

    bu liste zamanla güncellenecektir.

    edit: güncellenemedi

  • benim oğlum henüz 8 aylıkken o çok yakın denen bir şahıstan rsv virüsü aldı. ağzı burnu aka aka geldi bebeğimi mıncıkladı sevdi. şımarıklık olmasın diye ses etmedim. nihayetinde ciğerlerine inen rsv ile günlerce hastanede kaldık. küçük yaşta rsv benzeri hastalıklar geçiren çocukların çoğunda kronik bronşiolit oluyor. şuan oğlum 4 yaşında. bizim ikisi evde ve biri arabada olmak üzere 3 tane nebulizatörümüz var. yazın tatile giderken bile yanımızda taşıyoruz. ciğerleri hırıl hırıl. ventolin taşikardi yapıyor birde ama ne yapalım mecbur kalıyoruz. çok uzun zamandır koruyucu amaçlı kortizonlu fısfıslar kullanıyoruz.

    siz her boku çok iyi biliyorsunuz. biz bilmiyoruz. onlar bizim ciğerimizin en kıymetli köşesi dokunmayın diyorsak dokunmayın. her boka muhalif olmayın ve size söyleneni yapın!