• bu aksam bostanci gosteri merkezinda izledigim oyun. erdal besikcioglu gercekten harika oynuyor, inanilmazdi.

    oyunda iki sikinti vardi;

    birincisi, surekli kayit almaya calisan dalyaraklar. orda kayit aldiginiz storyleri kimse izlemiyor bosuna hem para verdiginiz oyunu hem de etrafinizdakilerin keyfini kaciriyorsunuz. amirim iki tanesini guzel rezil etti bugun sonrasinda zaten ceken olmadi:))

    ikincisi de, bugune ozel ota boka kahkahalarla gulen bir abla vardi. repliklerden bir kismini ablanin kahkahalari yuzunden kacirdim. tesekkurler, iyi bok yedin ablacim...

    kisacasi toplulukla birsey izlemeyi 40 yasina gelip ogrenememis sigir suruleri var hala. ve de baksan kendine elit diyen, kendini sanat meraklisi olarak tanitan tiplerdir bunlar. tek amaclari kimsenin sikinde olmadigi storyler cekip instagramda yasamak...

    edit: bir suru mesaj geldi amirim napti diye. birkac kisi fotograf cekmeye kayit almaya calisiyordu, amirim senaryoyu bir kenara birakip rolu geregi oynadigi deli karakterine de bagli kalarak fotograf cekenlere cesit cesit pozlar vermeye basladi. birkac pozdan sonra da "bitti mi?" dedi. sonrasinda zaten ne fotograf ceken oldu ne bir daha telefonunu cikaran.
  • bir oyun düşünün ki;
    - tek kişilik.
    bir oyun düşünün ki;
    - dekoru, 1 vinç, 1 kova, 1 şemsiye.
    bir oyun düşünün ki;
    - bu oyun tam 3 sezondur ankaranın merkeze en uzak sahnelerinden birinde oynuyor.
    bir oyun düşünün ki;
    - bu oyun 3 sezondur ankara devlet tiyatrosunda (bir üstteki detaya rağmen)kapalı gişe oynuyor.
    bir oyun düşünün ki;
    - bu oyuna bilet alabilmek için insanlar gösterim tarihinin 13 gün öncesini hesaplayıp, o günün sabahında devlet tiyatrosu gişesi önünde sıraya giriyor. neden internetten almıyorlar? çünkü biletler internete 10 dakika sonra satışa sunuluyor ve %80 i bitmiş oluyor. kalan %20 lik diliminin tükenmesi ise sabahın 10 u olmasına rağmen maksimum 2 dakika sürüyor.
    bir oyun düşünün ki;
    - sadece 1 adam konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor. fakat o adamı insanlar 1 saat 25 dakika boyunca ağzı açık izliyor/dinliyor.

    şimdi bir adam düşünün,
    - ki bu adam bu şartlardaki bir oyunu tam 3 sezondur toplamda 10 binlerce kişiye tekrar tekrar izletecek performansı gösteriyor.

    işte böyle bir oyuncu erdal beşikçioğlu, işte böyle bir oyun bir delinin hatıra defteri.

    evet, oyun üzerine söylenecek bir çok şey, eleştirilecek bir kaç ufak detay da var fakat bu kadar güzel bir bütün içerisindeki bir kaç küçük parçayı bütünün güzelliğine gölge düşürüyor çatısı altında eleştirmek de haddinden fazla insafsızlık olur diye düşünüyorum.
  • (bkz: ankara)

    "kimdir bu deli?" diye sorarsanız, ben "o deli ankara efenim!" derim efendiler. insanlar çıldırmış, biletler tam 3 dakikada bitti, evet evet 3 dakika.. ve bu oyun haftada 4-5 defa oynuyor. bir izleyen yetinmiyor tekrar tekrar izliyor. ben seni anlamıyorum "oyuna on kez giden". sen neyin peşindesin? görmüyor musun zaten insanlar yer bulamıyor, biraz bencillikten sıyrılıp neden "bu sefer gitmeyeyim, benim yerime hiç izlemeyen biri gitsin." demiyorsun.? behzat ç. takıntılıları ve karaborsacılardan hiç bahsetmek istemiyorum.

    bu mudur yani, erdal beşikçioğlu behzat ç. midir yani? nedir senin olayın behzat ç. bağımlısı? bu adam yıllardır ankara devlet tiyatrosu'nda oynuyor, neden bir defa olsun gitmedin? evet, biliyoruz ki sen aslında bir delinin hatıra defteri'ne gitmiyorsun, behzat ç. takıntını beslemeye gidiyorsun. behzat ç.'yi sahnede canlı görmek midir amacın nedir yani? cümleyi kurarken bile o kadar saçma geliyor ki bana, sana niye saçma gelmiyor? umarım oyunu izledikten sonra o adam senin için sadece behzat ç. olmaktan çıkar.

    gerçekten merak ediyorum, deli gibi bilet sıralarına girenlerin ne kadarı gogol diye gidiyor bu oyuna? evet canlarım, sevgili liseli behzat ç. fanları, (bugün sırada bekleyenlerin 3'te 2'si liseliydi, ama elbette liseliyi bir aşağılama terimi olarak kabul etmiyorum, siz anladınız.) o oyun bir nikolay vasilyeviç gogol eseri. yeminle beni daha önce hiç eleştirmediğim bir diziden soğuttunuz. her neyse. nasıl olacak, nasıl bilet alacağım bilemiyorum ama ben bu oyuna gidicem arkadaş. ama nasıl, işte onu gerçekten bilemiyorum. sabah 5'te sıraya mı girmek lazım yani?

    manyaklar.
  • oyun öncesi erdal beşikçioğlu ile karşılaşılır, arkadaş imza almaya gider, yan masadan kulak misafiri olunur, olaylar gelişir...

    a- bir imza alabilir miyiz?
    e- tabii.
    a- oyun ne kadar sürüyor acaba?
    e- eeeeaaaaooo vallahi oyuncunun performansına göre değişiyo o.

    oyun sonrası, ne kadar sürdüğü ile ilgili kişisel yorumum;

    aslında oyunun 15 dakika sürüyor. fakat tüm izleyicilerin saatini aynı anda nasıl ileri alabiliyorlar, onu anlayamadım.

    tokatlar efendim, izleyiniz.

    --- spoiler ---

    sahnede, sürekli vinci üzerinde kedi gibi fıtı fıtı gezinen bir vinç operatörü var ve bu vinç operatörü aynı zamanda 7. derece memuriyetten ispanya krallığına terfi etmiş ve adı 8. ferdinand. fakat bundan kimsenin haberi yok. ayrıca genel müdürün kızı ona aşık ve genel müdürün kızının köpeği ile konuşabiliyor.

    tarih de sanırım nisanın 43'ü olmalı.

    --- spoiler ---
  • erdal beşikçioğlu'nun takdire şayan performansı ile deliren bir adamın güncesinin daha güzel aktarılamayacağına dair şüphe bırakmayan oyundur. yine de zıp zıp zıplarken yukarıda "tepemize düşecek deli adam" diye korkmadık değil. klasik tiyatrodan farklı, izleyici-oyuncu iç içe bir küsur keyifli saatten sonra, deliliğin azının karar çoğunun ne kadar zarar olduğunu idrak etmiş bulunuyorum. kanaatim, biraz delilik iyidir. deliysen her şeye rağmen umudun vardır, umudun yoksa sen de yoksundur çünkü.

    --- spoiler ---
    bir delinin değil, deliren bir adamın hikayesidir.
    --- spoiler ---
  • akıllara “erdal beşikçioğlu kedigillerden bir canlı türü mü?” diye bir soru getirebilecek oyun. 1 saat 20 dakika boyunca sahnedeki vinçin orasında, burasında, tavandaki demirler arasında saniye sendelemeden yürüyen, sallanan, eğilen, bükülen, gerilen, yayılan, geri dikilen ve bu arada da deliren performansına kelimeler kifayetsiz. beden dilinde fena halde fluent, advanced ve hatta native speaker bu zat-ı muhterem. hayır, bir şey değil, “ay şimdi düştü, şimdi düşecek” diye hop oturup hop kalkarken içimdeki hanım teyzeyle tanıştım. otur oyuna konsantre ol kardeşim, adam niye düşsün…
  • bazı oyunlar vardır, sonunda birilerinin özel davetlisi olarak gelmiş ya da oyundan sizin anladığınızdan farklı anlamlar çıkarıp beğenmiş kişiler ayakta alkışlar. bazı oyunlar vardır, sonunda salonda bulunan neredeyse herkes ayakta alkışlar çünkü oyun o kadar muhteşemdir ki seyirci, oyuncusundan yönetmenine, dekor tasarımısından ışık tasarımcısına tüm emek verenlerin çabalarını bir şekilde ödüllendirmek ister. bunu yapan insanlar ise ne görgüsüzdür ne de avam. neredeyse herkesin dışında kalan seyirciler tabi ki ayağa kalkıp alkışlamak zorunda değildir. eğer neredeyse herkesin izleyip ayakta alkışladığı bir oyunu o kadar güzel bulmayacak kadar farklı düşüncelere sahiplerse mahalle baskısını da kaldırabilirler sanırım.
    hadi tanımı da ekleyeyim de entry eksik kalmasın:
    her ne kadar görgüsüz olarak nitelendirilselerde tiyatroya en büyük desteği veren ankara seyircisinin ayakta alkışladığı oyun.
  • az sonra bilet alabilmeniz için tüm detayları sizinle paylaşacağım oyun.

    öncelikle 150 kişilik bir oyun, 14 bilet ayrılmış durumda yani protokol sanıyorum. bilet satışı ankaradaki 13 tiyatroda satışa saat 10:00 da çıkıyor, dolayısıyla bir tiyatro gişesinden ortalama 12 13 bilet alınabiliyor. (tabi ki gişede bilet basan kişinin teknoloji kullanımı kapasitesine de bağlı.)
    bir kere akün'e gitme gafletinde bulundum,söylendiği üzere insanlar 2 de beklemeye başlamış, şinasi sahnesi de benzer durumdaydı.

    geçtiğimiz günlerde cüneyt gökçer sahnesinden mis gibi gittik, biletimizi aldık ve sizlere de umut ışığı olması açısından ayrıntıları paylaşmak isterim. 4 30 da sahnenin önündeydik, in cin top oynuyor ortamda haliyle. önce kapıda bekleyeceğimizi sanıp tedarikli geldiğimiz için sandalyelerimizi indirip sahnenin önüne konuşlandık. güvenlik görevlileri geldi hemen, arkadaşlar arabada bekleyebilirsiniz dedi. biraz uyuduk, biraz üşüdük, ama zaman bence çabuk geçti.
    2. şanslı arkadaş 6:30 da geldi, yani 6 civarı orada olursanız büyük ihtimalle bilet alırsınız. 3. insancık da 8:30 civarı geldi ki karaborsacı olduğu her halinden belliydi. diğer oyunlara bilet almaya gelen insanlarda vardı, bir tanışma ortamı oluştu. bu esnada birisi bu adama hangi oyuna bilet alacaksınız dedi, adam oyunun adını söyleyemedi, telefonundan baktı!
    9:30 civarı gişenin önünde sıraya geçtik, ayrıca sahnenin içerisinde beklemeye izin veriyorlar mı sormadık fakat kapılar hep açıktı, görevlilerde gayet iyi davrandılar bizlere.
    gişe görevlisi ablanın profesyonel olduğu her halinden belliydi. 10:00'da sahne açıldığı ekranda boş 136 koltuk varken saniyeler içinde salonun %75 doldu bir anda. bu arada abla hızla koltuk seçip tam öğrenci isteğine göre biletleri basıyordu. o esnada birden bilgisayar kapandı, elektrikler gitti. yazdırılan biletleri görmeye çabaladım, görevli ilk 3 kişiye aldım sanırım dedi. öylede oldu. bir kişiye en fazla 4 bilet uygulaması mevcut. 12 bilet yazdıran profesyonel abla uygun koşullarda rahat 16 bilet ve fazlası yazdırabilir.
    sonuç olarak you can do it diyorum, tabi parasını verip bu eziyeti çekmemek de bir tercih.
    2 saat uykuyla işe gittiğim, bütün gün sarhoş gibi ortalarda dolandığım da bir gerçek.
    deneyecek arkadaşlara başarılar diliyorum.
    ps: sıcak su torbası,battaniye ve bir termos çay bir harika olur. bir de biletleri eline alınca bebeğini eline almış bir anne sevinci olmuyor değil.
  • gogol'un zaman zaman güldüren, zaman zaman iç burkan müthiş eseri. kitapla ilgili birkaç entry okumak istedim ama sayfa erdal dolmuş taşmış.

    gogol'u övelim biraz. yazı dili muazzam, aralara serpiştirdiği detaylar enfes, tespitler ise dostoyevski'yi kıskandıracak kıvamda. çok beğendim. bunun arkasından palto ve burun da çaktım, gogol övmeye hazır bir şekilde odamın içinde sağa sola saldırıyorum.
  • "basacak bir noktam bile kalmadı, anne!"
hesabın var mı? giriş yap