• ekşi'nin entellik seviyesini yüzümüze vurmuş kitap. bir kişi de hem bit palas'i hem sinek sarayı'nı okumamış ki aralarındaki ilişki kimsenin dikkatini çekmemiş.
  • "sarhoşların araba sürmeleri sakıncalıdır. bunu herkes teslim eder. ne var ki, sarhoşların telefonu kullanmaları,araba kullanmalarından çok daha ölümcül sonuçlar doğurabildiği halde bu konuda hiçbir düzenleme mevcut değildir. sarhoşken araba kullananlar rasgele hedeflere çarpar: aniden karşılarına çıkan talihsiz bir ağaç, kendi halinde seyreden ilgisiz bir araç... ne bir kasıt vardır bu kazalarda, ne de bir amaç. sarhoşken telefonu kullananlar ise gidip mutlaka sevdiklerine çarpar."
  • bittiginde 'lan..' diyip karşı koltuğa fırlattığım kitap..
  • beklemekle ilgili müthiş tespitleri olan kitaptır.

    --- spoiler ---

    meryem çok sabırsız bir çocuk olduğu için anneannesi ona bir ödev uydurur.sabretmeyi öğrenme ödevi. meryem evin çatısına bir çuvalı sopalarla monte edecek ve dolmasını bekleyecektir. rüzgar estikçe çuvalın ağzı açılacak ve rüzgarın getirdikleriyle dolacaktır. meryem 1-2 hafta sabreder. sonra dayanamayıp çıkar çatıya ve bakar...

    " ve o zaman sabretmenin sonucunu görmüştü: kuru yapraklar, dikenli çalılar, kırık dal parçaları ve iki kelebek ölüsü... buydu sabredenlerin mükafatı. ya bir avuç çer çöp ya da eyüp'ün cılk yaraları... "

    --- spoiler ---
  • mine kırıkkanat'ın sinek sarayı kitabından intihal yapıldığı ortaya çıkmış.
    https://t24.com.tr/…poru-ve-tazminat-karari,1148726

    aklımda deli sorular:

    1- mine kırıkkanat (veya yayınevi) 20 yıldır neredeymiş? romanın sayfaları sarardı yahu, şimdi mi aklınıza geldi?
    2- bu işin istinafı nasıl oluyor? yeni bilirkişi atanıp iki romanı tekrar mı okuyorlar?
    3- elif şafak (veya yayınevi) gerizekalı mı? ortada sinek sarayı diye bir kitap varken insan intihal olsun olmasın bit palas diye başlık mı atar?
    "böcek konağı", "haşerat motel" falan diye liste yapıp aradan mı bit palas'ı seçtiler? sırf başlıktan 5 yıl yatarı var, bu saatten sonra istinafa da gitsen sana kim inanır? (ben inanmadım örneğin).

    bakalım bu birbirinden sevimsiz iki şahsiyetin dava süreci sonunda ne olacak?
  • "ne zaman birini bundan böyle sevmemeye karar versek kendi kendimize, ondan bize kalan eşyalarla hesaplaşırız öncelikle.." s.101
  • " karanlıkta, kendi içine kıvrılıp , beni yanında yalnız bıraktığında , onu hiç tanımadığımı kabullenmek zorunda kaldım. seviştiğimiz kadınların vajinalarını aralamakla vücutlarının her noktasını görebildiğimizi ve içlerine girdiğimizde , derinlerine ulaşabildiğimizi sanmak ne bağışlanmaz saflık..."
  • "her şeyi nasıl da gözlemlemiş"ten ziyade "nasıl da yığmış/tasniflemiş" etkisi bırakan, akıcı bir dili olması konusunda ise haklı olunan roman.

    yığma/tasnif konusuna gelince:

    elif şafak, sürekli bir özellikler yığılması üzerinden yazmış sanki romanını.
    son derece yakışıklı ve akıllı olduğunu kendi ağzından duyduğumuz ve hikayeyi kendisinden dinlediğimiz cin fikirli(!) felsefe prof.unun gençliğindeki cemaat-vari ilişkileri;
    bir metresin* hissettikleri/edebilecekleri ya da bir genç kızın neden bir metres olabileceği;
    temizlik hastası* bir kadının deliliğinin nereye varabileceği;
    ikizlerin birbirlerinden ne kadar da farklı mizaçlarda olabilecekleri;
    pencere-önü bir ailenin nasıl da her üyesinin birbirinden ateşmizaç olabileceği;
    yaşlı bir kadının* hayatında aslında ne acıklı bir hikayenin saklı olduğu;
    yalnız yaşayan bir gencin* saplantılı halleri;
    ergenlik sönemindeki başka bir kızın* nasıl da yakışıklı komşusuna hayranlık duyabileceğini anlatacak herrrr şeyi toplamış sanki yazar.

    ancak damıtılmadan* yazılan bir roman olduğu için [bence], okuyup bitirdiğinizde*, zekice kurgulanmış ayrıntıların, nasıl bir duygu-olay bombardımanına tutulduğunun ağırlığı ile kalıyorsunuz.

    kitabın sonunda verilen çöp dökülmesini önleme amaçlı duvar yazıları gibi verildikçe verilen duygular/kişiler/ilişkiler yığınının altından kalkmaya çabalıyorsunuz ancak çöp dökülmesini önleyemeyen yazılar gibi, bu yığılan anlatı da bir noktadan sonra anlamsızlaşıyor.

    ----spoiler-----

    bir de tüm bunların, hapisteki bir boykotçunun saçmaladıkları durumu var ki evlere şenlik.

    -----spoier-----
  • açılın hem sinek sarayı'nı hem de bit palas'ı okudum geldim. sırf bu karşılaştırmayı yapabilmek için okudum hatta. evet ne diyorduk? sinek sarayı. şafak'ta bit palas'ı yazma fikri yüzde %99.9 oranında sinek sarayı'nı okuyunca şekillendi bence kabaca. ha %0.1'lik bir ihtimal mevcut olamaz mı, olasılık bu olabilir. insanın başına göktaşı düşebilir de. bu da olabilir.... bu andan sonra bol bol spoiler olabilir, ayı çıkabilir.

    beyoğlu, cihangir, istanbul tasvirleri, "öteki" kimlikler, istanbul'un ilginç isimli sokakları, tuhaf sakinlerle dolu apartmanlar ve olan bitene dışarıdan bakan eğitimli/içsel sorgulaması bitmeyen huzursuz bir adam.... kitapların kaba hatları her ikisinde de böyle. gelelim detaylara. kitaptaki bazı karakterler olduğu gibi alınmış bazı karakterler ise ikiye bölünmüş.
    iki tane art nouveau tarzı apartman iki kitabın da ana mekânını oluşturuyor ve bu apartmanın beş benzemez misali birbirleriyle tuhaflıkları dışında ortak noktaları olmayan sakinleri de kahramanları.
    birlikte çalışan tek yumurta ikizleri güher süher kardeşler birlikte çalışan tek yumurta ikizleri cemal celal kardeşlere, kapıcının koca kafalı mongol oğlu hacı'nın maroteaux-lamy sendromlu torununa, yarası beresi eksik olmayan fahişe gülfiliz kendi kendini durmadan kesen mavi metres'e, fransa'dan gelen, gayrimeşru ve yarı türk yarı fransız mimar sinan laforge (bence) yarı yarıya 7 numarada oturan akademisyen "ben"e yarı yarıya da paris'te dünyaya gelen gayrimeşru valerie german'a dönüştürülmüş. madam teyze aşikar ki süheylanım'dan, zengin, yırtık, girişken, çevresi geniş, eli kolu uzun ama çirkin ethel ise zengin, yırtık, girişken, çevresi geniş, eli kolu uzun ama çirkin meral'den çıkma.... 1 mayıs ikisinde de kritik önemde. ve çöp konusu. sinek sarayı'nda kısa ama çok vurucu bir çöp tasviri var, bir kliniğin arkasında tıbbi atıkların arasında gezinip kanlı sargı bezleri, pedler, cenin artıkları, plasentalar yiyen kediler ve bu sahneye bakınca hem gördüklerinden hem kokudan dolayı korkunç bir tiksinme yaşayan baş karakter. kitabın kesinlikle en dehşetli kısmı burası. bu çöp ve kokunun verdiği yenilmişlik duygusunu kitabın tümünde tema olarak işlemiş şafak. zaten genel olarak bu iki kitap arasında mühim bir fark var. mine g. kırıkkanat iyi bir fikre sahip, ilgi çekici karakterler yaratmış ve fakat kitabı bence gerektiği gibi işlememiş. son derece kısa geçilen pek çok sekans detaylandırılabilse bütünlüklü ve doyurucu bir okuma olabilecekken konu ve sahne adeta heba edilmiş. yeni bir insta fenomeni var hani, 10 dakikalık videoları 20 saniyeye zipliyor, uzatmabilader diye, kırıkkanat tam da bunu yapmış işte. "uzat anam uzat babam yaz biraz daha" diye bağırıyorsunuz okurken ama yok kadın rijit. "anlayacak olan bu kadarla da anlar" dedi muhtemelen. elif şafak da sinek sarayı'nı okuyunca aynı duyguyu yaşamış, aynı izlenime kapılmış olacak ki karakterleri ve mekânı yeniden ve bitmek bilmeyen detaylarla, iç içe geçmiş minik öykücüklerle, tarihi anekdotlarla, tasavvuf, mevlevilik, dergâh, hacı, hoca meselleriyle, çoğalttığı karakterlerle, kimbilir kaç yıldır anlatası olan gevezeliklerle yeniden yaratmış, büyütmüş ve kendince oymuş gördüğü madeni resmen. mine g. kırıkkanat'a "bu kadar kısa tutulur mu?" diye kızarken elif şafak'a da "bu kadar uzatmasan olmaz mıydı?" derken buldum kendimi. ve fakat mine hanımın iyi/kötü, doğru/yanlış vermek istediği pek çok sosyal mesaj varken elif hanım'ın asla böyle bir derdi olmadığını ve tek arzusunun "bakın ben roman yazdım" diyebilmek olduğunu görmek güldürücüydü. biri tam bir modernist, idealist diğeri bir o kadar postmodernist ve ilkesiz sjsh. metis yayınları'na da bir not düşmeli burada, bohça misali içinden kırk yamalı kırk öykücük çıkan kitaplar bu yayınevinin alametifarikası zahir. tam 2000'ler konjonktürünün bayıldığı konsept. elif şafak taslağı ilk götürdüğünde nasıl bayıldılar, nasıl el oğuşturdular metne gözümde canladırabiliyorum sjsj.

    sonuç olarak bunun teknik adına intihal mi denir esinlenme mi denir işin uzmanı olmadığım için bilemiyorum ama sinek sarayı olmasaydı bit palas olmazdı, bundan net olarak eminim.
  • ''sarıya boyanmış saçlar saygınlıkla bağdaşmaz. sarışın bir kadın ancak bir koşulla delebilir bu kuralı: eğer hakiki sarışınsa. orjinalite sarışınlara özgü bir derttir. kızıllar, esmerler, kumrallar ve albinolar saçlarını istedikleri kadar sık ve olabildiğince farklı tonlarda boyatabilir ama asla günde elli kere bunun hakiki renkleri olup olmadığı sorusuyla karşılaşmazlar. sarışınlık hevesi yalana mecbur, hinliğe meyyal kılar kadınları. oysa çok da çabuk ortaya çıkar foyaları. onlar karşısındakini ikna etmeye çalışadursun, saç diplerinden sinsice sırıtır hakikat.'' satırlarıyla gülümsetmiş kitap. doğru tespit yapmış, orjinali görünce ''gerçek saç rengim seninkiyle aynı'' diyen kadınları ve tuhaf çaresizliğini, anlaşılmaz mahcubiyetini güzel dile getirmiş. hiç anlamamışımdır neden söylerler bu yalanı.

    bit palas genel olarak akıcı bir üslubu olan, bir apartman sakinlerini anlatan ve çeşitli konularda ilginç tespitlere yer veren hoş bir kitap.
hesabın var mı? giriş yap