• kendisinin bir yayıncı olarak türk edebiyatına yaptığını, yıllar önce erol köse türk müziğine yapardı.
  • bu akşam haydi gel bizimle ol'a konuk oldu. bu adam çok şey belki evet, on parmağında on marifet, şahane yazar, yayınevi sahibi, şahane psikiyatrist diye biliyoruz, akademisyen tarafı da var, hepsi çok güzel. bunların dışında müthiş noktalara parmak basıyor, doğrudur: dediği üzre sahicilik feci çekici bir şey evet, ama sahici olarak işini yapan insan seksi filan değildir, ve bu her şeyi cinsellikle bağdaştırmaya çalışan freudien eğilimler hikayesi beni ziyadesiyle geriyor her nerede rastlasam. yahu alandan bir insansın bir de, el insaf, gestaltinden şema terapisine, sistem teorisinden analitiğine eski-yeni entegre edilerek kullanılacak bin tane terapi yöntemi varken, bir televizyon programı da olsa her şeyi cinselliğe bağlamanın nesi kabullenilir, bilemiyorum.

    evet güzel noktalara parmak basıyor, botoxlu kadından ve kadın imajının pazarlanan bir şey'e dönmesinden dem vuruyor, sahicilik feci şekilde çekicidir diyor, içimizdeki ölüm korkusunun bize neler yaptırdığından bahsediyor, bunlar çok güzel, tartışılmasında fayda olan konular, ama bu kavramları bağlarken cinselliği ard zemin yaparak tüm bu kavramları popüler kültürün ağzına layık bir tava getirip sunması gerçekten yazıktır. başka türlü söyleyeyim, evet botoxlu kadın imajı, kendi sözcükleriyle dik göğüs, ince vücut, kırışıksız surat, bunlar medya tarafından pompalanan bir imaj projesidir, ve kadınlara sürekli böyle olmalısın mesajı pompalanıyor. ama sen bunların öneminden dem vurup konturargümanı annem kırk bir dogumlu ve benim icin dünyanın en güzel kadını diye kurduğun zaman, ben hayal kırıklığı yaşıyorum seni izlerken.

    esas sorun güzelliğin ve gençliğin pazarlanması değil çünkü, pazarlanan anlamı yitirten, içi boş bir imaj, o programdaki aysun kayacı'nın çoban yorumunda herkesin ilk mankenliğine saldırmasının nedeni de bu içi boş imajdır. bu pompalanan imajın güzellikten gençlikten daha arkada bir şeye, bir kadının senin hayatındaki her önemli insan gibi bir anlamlar bütünü teşkil ettigi için güzel ve özel olduğu/olabileceği kavramının içini boşaltarak, onu sadece bir kabuğa indirgeyerek var etmesine atıf yapar. sen tutup da kadın kırışıklıklarıyla da seksidire indirgersen konuyu, stüdyodakilere de iki boy her biriniz yağı çekersen, ben sana saygımı yitiriyorum.

    sahiciliğin feci şekilde çekici olduğu doğru ama bu çekiciliğin seksle, cinsellikle alakası o kadar da güçlü değil. yoktur demeyip güçlü değil dememin nedeni şu: evet, birinden hoşlanmada sahicilik çok önemli bir özellik çoğunluk için, ama her sahici olana çekim duymadığımız gibi, çekicilik de her zaman cinsel anlamda kullanılmaz. bunu vurguluyorum, çünkü 'bilmemkimi görseniz, öyle sıradan bir tip, ama sahnede devleşiyor, nasıl çekici bir kadın!' dersen, ben senin baska bir şeyin pençesinde kıvrandığını düşünürüm. bir kere sahne karizması denen bir şey var, hadi bunları da geçtim, ama işini çok iyi yapan muslukçu da mı devleşiyor, vay ne çekici adammış mı diyorsun canla başla yere yatmış musluğunu tamir ederken? ha şu dense anlarım, bir insanın işini yapabileceğinin en iyisinde ve ciddiye alarak yapması çok güzel, ya da hayatımdaki insanlar genelde bu tip insanlar. ama bu kadar önemli bir cümleyi (sahicilik feci şekilde çekici) cinsel çekiciliğe, dahası sahne karizmasına bağladığın zaman, hayal kırıklığına uğruyorum.

    tüm bunların dışında, müjde ar'la acı çekmek ve acıyı benimsemek üzerine diyaloglarındaysa, acıyı öpüp koklayın, benimseyin çerçevesinde verilen kişisel gelişim tavsiyelerine müjde ar'ın itiraz etmesine ve bazı insanlar için acıdan kaçmanın da mümkün olduğunu, bunun acıdan gerçekten kaçmak anlamında değil, ama mümkün olduğu kadar uzak durmak olarak da ele alarak başa çıkabileceğini söylemesine, 'ah müjdecim, acıdan kaçılmaz' tadında (bu sözcüklerle değil ama bu tavırda) acı çekmeyi yücelten yorumuysa nasıl bir kategoriye koyayım, neresinden tutup düzelteyim bilmiyorum. güzel kardeşim, terapi tekniklerinden bu kadar mı bihabersin, ya da egona bu kadar mı yeniksin ki ağzından bir şey çıktı, buna canlı yayında bir itiraz geldi ve sen bunu yeniden şekillendirmek yerine olgun babacan ses tonu ve hafif gülümser bilge tavırlarıyla 'ah müjdecim, o iş öyle değil' diyorsun? eh, haliyle müjde ar'ın 'vallahi bunu psikiyatristim söylüyor, çok da iyi bir psikiyatrist, numarasını vereyim istersen' lafını yersin ego bu kadar şişkin olunca. evet, bir acıdan sürekli olarak kaçma, erteleme sağlıklı değildir ama herkesin de acısını deşme-eşeleme sürecine toleransı farklıdır. acıyla başa çıkma toleransınıza göre, sizi rahatsız etmeye başlayan sınırda durur ve devam etmezsiniz, ilginçtir ki müjde ar bu sınırdan cem mumcu'ya göre çok daha akılcı bir biçimde bahsetmiştir.

    cem mumcu'nun güzel fikirleri var ve can alıcı noktalara parmak basıyor konuşma içinde çokça, ama bunları bağlarken sürekli cinsellği geri plan yapması, ve ben erdim çok olgunum, ah sizi gidiler havaları, beni ziyadesiyle şaşırttı ve hayal kırıklığına uğrattı. bir biçimde ortamdan gerildiği için bu kadar ben bilirim demiştir bu akşam umuyorum.
  • aşık olma durumunu çok iyi anlatan adam. şöyle der ve biz de ona aşık oluruz:

    "..‘‘birbirinizi sevin. insan sıcaklığını hissedin!’’ gibi abuk sabuk şeylerden söz etmiyoruz. gerçeklikten bahsediyoruz. artık şununla yüzleşmemiz lazım: hepimizin fit olduğu, güzel olduğu, hiçbirimizin yaralı olmadığı bir hale doğru gidiyoruz ya. yok abi! aşk öyle bir şey değil! ben yara severim. sevgilimin eğer bir yarası varsa, en çok onu öperim. çünkü orada bir gerçeklik var..."
  • sevgilisine "bibişim akşama makarna yap kıymalı. öptüm" gibi post-it notlarından başka şeyler de yazan insanların zaman zaman karşılaştığı bir problem vardır: eldeki malzemeyi etkin bir biçimde kullanabilmek. keşfedilmeyi bekleyen muvazene noktasına erişilemediği ya da o nokta ihlal edildiği vakit elimizde yanlış biçimlenmiş bir metin kalır. "kararında" yazmak denilen şey belki budur.
    cem mumcu, yayınlanmış ilk eserinden itibaren okura şaka yapar gibi bir hovardalık içerisindedir. üç satır yazıp geçtiği pasajların her birinden koca bir roman çıkartmak kabil gibi durmaktadır. ama ortalıktaki koca koca romanların bir çoğundan o üç satırı damıtmak; kıyasla biraz daha güç görünmektedir.
    "yazarın egosu" hususuna gelince asırlık bir dilemma ile karşılaşırız. ego ya yok edilmelidir, ya da yazar egosunun esiri olmalı, masasının başında içine ego girmiş linda blair gibi fasılalı nöbetler geçirmelidir. oysa? oysa üçüncü bir yol daha vardır! egosunu terbiye etmek, evcilleşmiş egosunun sırtına uysal bir yunusa binercesine binip, mutlu mutlu süzülmek de mümkündür. ancak böyle bir yazar "süslemedim, püslemedim; basitçe anlattım" diyerek 1001 sayılık bir basket atabilir desem anlaşılır olur mu?

    cem mumcu ülkemizde az görülen histerionik bir hastalığın pençesindedir. yetkin bir pskiyatrdır ve keyif için yazı yazmakta, yazdırmaktadır: başarılıdır. acil şifalar diliyorum. son romanına "kırgınlık denizi. (gittin)" diye bir isim koyup müptezelleşmesini diliyorum.

    cem mumcu: novel baba!
  • bu adam benim gozumde doktordu her seyden once.. beynin gizemlerini cozecek olan, ruhun sikintilarini bize anlatip kendi varolusumuzu manasizlasmaktan kurtaracak olan adamdi..

    su yukardaki cumle ne kadar bayik ve ne kadar "siktir amina koyduum varolusmus " dedirten bi cumle oldu dimi! klise ve sirf fonetigi guzel dursun diye soylenmis hissi veren..

    cem mumcu da benim icin budur.. orda burda dunyanin en tasakli sarkilarini paylasmaksa konu, onu benim 17 yasindaki kardesim de yapiyo.. eger olay, "kafa adam" olmaksa, aska dair konusmaksa onu ben de yapiyorum..

    bu adam edebiyatci olmadan, puccaya filan kitaplar bastirmadan onceydi.. bilim adamiydi.. piyasaya dusmemis, ask uzerinden prim yapmamaya baslamamisti..

    sonralari sosyal medya unlusu oldu.. bi tarafta ruhun gizemli patolojisi bi tarafta sizofren olmayi kuul zanneden ergenler..

    hangisine hizmet ediyosun simdi cem mumcu ? elinde nikonu olup instagramda shoplanmis fotolar cekmekten baska ne vaad ediyosun insanlara ?

    derinlik uzerine yazdigin afilli yazilardan kat be kat okunan puccaya bel baglayarak mi derinlestiriyosun insanlari ?
  • psikiyatr yazar.
    ben şöhretli kişileri yakından tanımayı hiç istemeyen biriyim. mesleğim dolayısıyla birçok şöhretli insanı yakından tanıdıktan sonra nefret ettim ve müzisyense müziklerini duymak istememeye ya da alanları ne ise ilgilenmek istememeye başladım. zamanında bayıla bayıla dinlediğim çok müzisyene olan ilgimi bu şekilde kaybetmiş biriyim. işte cem mumcu da böyle oldu benim için. yakından tanımadım gerçi. tv programlarındaki konuşmalarını çok beğenip, bilhassa tayyip erdoğan'ın kişilerle parent-child ilişkisi kurup sindirdiğini ya da isyan ettirdiğini anlattığı pelin çift programından çok etkilendim ve facebook'taki sayfasını takip etmeye başladım. bir gün sayfasına girdiğimde "arkadaşı ekle" seçeneği gördüm. sanırım bir grup sayfası sonradan kişisel profile dönüştürülebiliyor. ekleme talebi yolladım. o aralar bir akşam kız arkadaşımla sohbet ederken cem mumcu'dan ve anlattıklarından bahsettim, olup biten birçok şeyi nasıl da algılamadığımızı yüzümüze vuracak bir farkındalık yarattığını ballandıra ballandıra anlattım, hatta internetten o konuk olduğu programın tamamını bulup ona da izlettim. anlattıklarından ve tesbitlerinden o da etkilendi ve cem mumcu'nun facebook profiline o da ekleme talebi yolladı. benim talebimi günlerdir kabul etmeyen cem ağabeyimiz, bizim hatunun yolladığı talebi birkaç saat içinde kabul etti. profilim hiç öyle apachi imişim izlenimi de bırakmayacak olmasına rağmen sen benim talebimi kabul etmeyip bir hanımın yolladığı talebi hemen kabul ediyorsan ben şimdi senin samimiyetine nasıl inanayım be cem ağabeyciğim? yani "dişi ise kapımız açıktır, erkekler uzak dursun" ise onca anlattığın hayat derslerinin altında yatan, evet uzak durayım. demek ki kız arkadaşıma desem ki "yaz bakayım şuna cem çok hoş bir adamsın" kimbilir cem ağabeyimiz neler yardıracak özelden? neyse hadi o kadar uğraşmayayım. ne de olsa kendisi "sandığımız şeylerden hiçbiri değil" kendi tanımlamasıyla. e ama şimdi sen de herkes gibisin cem ağabey..
  • bir psikiyatrın hastasının evine gitmesi,onunla şarkılar söylemesi, videolar çekip instagrama koyması ne kadar etik? sıla ile olan videosundan bahsediyorum. arkadaştırlar sadece diyebilirsiniz. hayır değil. sıla'nın söylediklerine bakalım:

    "psikiyatrist cem mumcu 2 yıl boyunca benim psikolojik danışmanlığımı yaptı. daha sonra ahbap olduk. o akşam da hem dertleşmek hem de muayene olmak için cem’i de davet etmiştim."

    (kaynak haberturk 03.12.2018 nagehan alçı köşe yazısı)

    hoppalaa!! eve giden terapi yapan aynı anda şarkılı türkülü videolar çeken bir psikiyatr. profesyonel sınır aşılmış gibi geldi bana. böyle terapi yapılmaz. sen psikiyatr olarak danışanınla özel hayat paylaşamazsın. hem bütün terapi çöpe gider hem işe yaramaz hem etik değil.

    bu ilk de değil, aynı tip şeyleri ben deniz seki ile birlikte çıktığı bir programda da yakalamıştım. evlere gitmeler, geceleri mesajlaşmalar.. deniz seki kendisi söylemişti. o zaman da " bu nasıl psikiyatrist" demiştim.

    neden ünlüler ile bu kadar yakın olmak istiyor ve bu yakınlığının da diğer insanlar tarafından görülmesini istiyor acaba..artı bir de buna ukalalığı, kendini beğenmişliği ve kibri ve pek tabii yukarıda bahsettiğim doktor hasta ilişki sınırlarını bilmezliği de ekleyin. tüm bunlar bir ruh sağlığı uzmanı için sorunlu bir durum değil mi.. daha doğrusu danışanları için. şimdi ben gitsem kendisine bir sürü terapiden sonra evime mi gelecek, ahbaplık mı yapacağız, ne biliyim içkili şarkılı türkülü gecelere mi akacağız.. aman tanrım düşüncesi bile korkunç..

    tabi türkiye'de ruh sağlığı önemsenmediği için, hiç bir denetim ve yaptırım olmadığı için, böyle profesyonellikten uzak sözüm ona uzmanlara meydan kalmış. tek çözüm hastaların kendisinin ince eleyip sık dokuması, denetlemeyi hastaların/vatandaşların yapması.
  • kesinlikle her hareketinden tavrından samimiyetsizlik akan adam.

    çıktığı programlarda hep "ideali" oynuyor. bulunduğu toplulukta kızların en ilgisini çekecek lafları ediyor dikkat ederseniz.

    az önce şahit olduğum üzere, duruma göre özlü söz üretme yeteneği de varmış ki evlerden ırak.

    bence özel hayatında asla böyle ekranda oynadığı gibi bir adam değil. maço bile olabilir.

    tv'de gördüğünüzde mimik ve jestlerine dikkat edin, çıkış yapmak için bekleyen çocuk havası var sürekli.
  • "aşk istedin, aşkı istedin. kaybetmekten korktuğun ve korkacağın birşeyi istedin. “kaybetmekten korkma”yı istedin. aşkı ararken korkuyu aradığını bilmiyordun belki de. şimdi kaybetmekten korkmaktan korkma. ve bir gün tutamayacağın endişesini taşıdığın bir kolu tutmayı ne çok istediğini hatırla."

    (bkz: cem mumcu)
  • kendisi hakkında sıla meselesiyle ilgili yapılan haberlerde adının geçmesi itibarı adına büyük kayıptır. sonrasında bir açıklama yaptığını duymadım ancak etik açıdan bakıldığında bütün sınırların aşılmış olmasını şaşkınlıkla izledim.

    sıla'nın dayak olayından sonra çıkan storylerinde görüntülenmiş, sıla ise sonrasında şöyle bir açıklama yapmış;

    "olayın ertesi günü berbat bir ruh halindeyim. arkadaşlar beni teselli etmek için geliyor, gidiyor. psikiyatrist cem mumcu 2 yıl boyunca benim psikolojik danışmanlığımı yaptı. daha sonra ahbap olduk. o akşam da hem dertleşmek hem de muayene olmak için cem’i de davet etmiştim. zaten görüntülerde yanımda var. bir ara o akşamdan anları story olarak koymuş. sonra hemen sildi ama herhalde oradan almışlar."

    açıklamadan anladığım kadarıyla 2 yıl boyunca psikolojik danışmanlığını yapan psikiyatrist cem mumcu ile ahbap olmuş. tıbbın diğer branşları için de doktor hasta ilişkisi çerçevesi çizilmiş ilişkilerdir ancak psikiyatrist hasta ilişkisi diğer branşlara göre daha katı sınırlara sahiptir. psikiyatrist ile hastası arasında aktarım ilişkisi üzerinden kurulmuş ilişkisinin çerçevesi seans odasıdır. seans dışına taşırılan ilişkiler sınırların aşıldığı ilişkiler olarak değerlendirilir, hastalar sıklıkla bu ilişkiyi rasyonel hayata taşımaya çabalasa da sınır koyucu olan doktor o ilişkiyi seans odasında çerçevelemekle yükümlüdür. danışmanlık ihtiyacı bitse, terapi sonlansa dahi hasta ve hekimin ahbap olması ve sonrasında farklı ilişkiler geliştirmesi etik ihlal olarak adlandırılır.

    bu meselenin cem mumcu tarafından nasıl ele alındığı, görüntüler ve sıla'nın söylemleri üzerine nasıl bir açıklama yaptığını ya da yapacağını merak ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap