• kulaginin dibinde bagira bagira söylenen seyleri hiç isitmeyip, birisi fisiltiyla konusmaya görsün oyunu birakip kulak kabartmaktir çocuk olmak, meraktir.

    sirf yataga kadar kucakta tasinabilmek için salonda uyumus numarasi yapmaktir çocuk olmak, muzipliktir.

    insaatlarda oynaman yasak diye söylemekten korkup, ayagina gömülmüs çiviyle bir gece geçirebilmektir çocuk olmak, safliktir.

    tüm varliginla korkmadan kosabilmek, ve düstügünde üst bas diz dirsek demeden toz çizik içinde kalsan da, umursamadan kalkip kosmaya devam edebilmektir çocuk olmak, coskudur.

    sirf kuzenin sana yumurta kabugu dedi diye bayilincaya kadar gülebilmek, ve korkmus annenin kucaginda banyoda ayilip, tekrar gülmekten bayilabilmektir çocuk olmak, nesedir.

    anneleri olmayan yeni dogmus köpek yavrulari buldugunda, mis sütün kamisiyla onlari besleyip yasatabilecegine inanmaktir çocuk olmak, ümittir.

    ve reddedilmekten çekinmeden “ben de oynayabilir miyim” diye sorabilmektir çocuk olmak, cesarettir.
  • herkes cornetto yerken, mini milk yemek zorunda kalmak.
  • çocuk olmak; gecenin bir yarısı tuvaletten odana koşarken kimsenin seni yemediğine sevinmektir...
  • hayata pencereden değil ağaç tepesinden bakmaktır. güzeldir.
  • okuldan eve geliyorum, gelirken de birsürü düşünce dolanıyor kafamda, öncelikle para..:

    -ulan şu para işini de ne yapıcaz? cepte kalmış 3 milyon 650! hay aksi sigara da bitmiş... ne yapacaz maltepe mi alacaz daha otobüse binicem yarın, bi gidiş bir dönüş. oof of

    derken iki afacan çocuk gördüm karşımda. dik dik bakıyorlardı bana.
    ben de boş durur muyum ben de aynı şekilde dik dik baktım onlara.
    pis bakışmalarla karışık aralarından sıyrıldım ve evimin olduğu yöne doğru bikaç adım daha attım.
    arkamdan dan! dan! diye bir ses ve gülüşmeler geldi.

    birden arkamı döndüm, boş bir yüzle çocuklara bir süre baktım ve kalbimi tutup aaaah! diye bağırdım.
    ardından döndüm yoluma devam ettim.

    bu sefer minikler arkamdan kahkahalarla gülmeye başladılar, ben de garip bir tebessümle yoluma devam ettim.

    belki de o çocuklar bana dan! dan! yapmamışlardı, birbirlerine yapmışlardı ve ben garip bir şekilde üstüme alınıp tepki vermiştim.

    belki de o çocuklar deli olduğumu falan düşünmüşlerdi. hoş, belki de öyleyimdir. kim bilir?

    ama ben sadece o an onların oyununa katılmak istemiştim, orada bir oyun da olmayabilirdi, belki de ben sadece çocukça bir oyun oynamak istemiştim.
    hayatın binbir hesap kitap işleri değil de eğlenceli bir oyun olduğu günlere dönmek istemiştim. bi anlığına da olsa, şakacıktan da olsa tekrardan çocuk olmak istemiştim. kesinlikle pişman değilim. o ufak oyun bi anda garip bi mutluluk verdi bana. doğal bi mutluluk.

    güzel şeydi çocukluk...
  • gerçek olmaktır.
    var olmaktır.
    kuralsız, tabusuz, yasasız yaşamaktır.
    bunları henüz öğrenmeye başlamak, ancak onlarla "mış"lı "muş"lu olmak, yaşamına sokmamaktır.

    etrafta çılgınca koşturup, coşkuyla kudururken iki dakika sonrasında avaz avaz ağlamak, akabinde bir köşeye çekilip, avuçları çeneye destek yapıp somurtarak oturmak ve bu yüzden bipolar damgası yememektir.

    huzurlu evinin koridorunda, sağını-soğunu, önünü-arkanı durmaksızın kontrol ederek emekleyerek, her an bir felaket ile karşılaşmayı bekleyerek belirsiz bir noktaya ilerlemektir. ve bunun ismi asla paranoya olmaz.

    bebeğinin saçlarını yüzlerce kez örüp, bozmak ve yeniden örmektir; her defasında iyi olmadığını, bebeğinin güzel görünmediğini düşünerek.
    elbette kimse bunun bir obsesif kompülsif bozukluk olduğunu öne süremez.

    hayali arkadaş edinmek ve onu bir yetişkine takdim etmektir; yani şizofreni değil.

    belki de sahip olunan tek etiketin "çocuk işte" olmasıdır ki çocuk, bunu bile üstüne almaz.
    o, içi ile haşır neşirdir.
    dış, onu ilgilendirmez.
    sadece bizim onun "iç"ini görüp, gıpta etmemizi sağlar.

    çocuk olmak için can atmamızın sebebi bunlardır;
    maskeyi çöpe atmak, kaosu durdurmak, dışla irtibatı kesmek, gerçeği yaşamak.
  • çocuk olmak sarhoş olmak gibidir, herkes yaptığınız aptalca şeyleri hatırlar ama siz bir türlü hatırlayamassınız...
  • düşündüm düşündüm daha kibar bir şekilde ifade etmeyi beceremedim, çok özür diliyorum ama siki taşağına denk insan olmaktır... çocuk sahibi bir kadın olarak yazıyorum bunu, national geographic izler gibi, kendi habitatında kızımı aylar yıllar boyu izleyerek yaptım bu tespiti.

    çocuk olmak sefa pezevengi olmaktır. dert yok, tasa yok, sorumluluk yok, efkar yok, kendini evin cumhurbaşkanı sanıyor, hepimizin sahibi o, otur otur, kalk kalk modundayız. tüm para ona gidiyor, tüm ilgi üzerinde, maddi manevi her şeyimiz emrine amade.

    güzel yani. ben şahsen geri sarıp o günlere dönebilmeyi isterdim.
  • insanın diğer çağlarından çok ayrı, kıyaslayamıyorum dahi. bi anımı anlatıcam bak;

    3-4 yaşındayım, bahçeli bir evimiz, bahçede de nereden geldiğini bilmediğim bir köpeğimiz var. hava güzel; peder bey, ben ve köpek oynaşıyoruz.

    komşu, evinden çıktı, bizim bahçenin önünden geçecek; bizim it, sen adamın paçayı tut, bırakma. saldırmıyor elbet, oynuyor ama korkutuyor epey.

    babam da özür mahiyetinde, "kusura bakma :)" diyor, "canlı değil ki laf anlatasın x abi :)"

    "canlı değil" ya da "cansız" lafını bir şekilde sarfediyor cümle içinde.

    ben o günden, tam 7-8 sene sonraya kadar, hayvanları cansız biliyorum. "cansızlar ama, işte allah'ın işi, kıpır kıpırlar" deyip atıyorum da atıyorum beynimin en arkasına. sorgulamıyorum, hiç de bahsi açılmıyor. sonraları öğreniyorum canlı olma hakikatlerini.

    şimdiyse, evimde kedim var, en sevdiğim şey çenesini kulağıma tutup nefes alışverişini dinlemek.

    senin anlayacağın, hala istemsizce ikna ederken buluyorum kendimi, canlı olduklarına.
hesabın var mı? giriş yap