• padisah deli ibrahim, istanbulun sert gecen kis gunlerinde sehirdeki butun kedileri toplatip, diktirdigi samur kurkleri giydirtiyormus haha adamimsin ibrahim.
  • sultan ibrahim 1615 yılında istanbul'da doğdu. babası birinci sultan ahmed, annesi kösem sultan'dır.çocukluğunu sarayda geçirdi.dördüncü murad padişah olduktan sonra hapiste ve her an müthiş bir korku içinde yaşadı.demir parmaklıklı küçük bir pencere ile aydınlanan odasında kuşlar besliyerek onlarla eğlenir,yemeği kapısının demir parmaklıkları arasından verilirdi.birkaç defa ölüm tehlikesi atlattı.diğer kardeşlerinin murad tarafından boğdurulması,esasen normal olmayan şuuru üzerinde çok fena tesir yaptı.bir yandan da kadın düşkünlüğü maddi ve manevi bünyesini sarstı.
    1640 yılında ağabeysi murad öldüğü zaman sersem ve perişan bir haldeydi.gelip kendisini mahbesinden çıkarmak istedikleri zaman oda eşyasını kapının arkasına yığarak içeri girilmesine meydan vermedi.kapıyı kırarak girdiler.ağabeysinin öldüğünü ve kendisinin padişah olduğu söylediler, inanamadı:
    -hile yapıyorsunuz.bana tac ve saltanat gerekmez karındaşım sağ olsun ! dedi.
    annesinin bile yeminler ederek teminat vermesine bir türlü inanmıyor ve odasından dışarı adım atmıyordu.nihayet koltuklarından yakalıyarak kendisini sürükler gibi götürdüler.murad'ın ölüsünün yattığı odaya soktular.ibrahim korka korka cenazeye baktı.yüzünü açtırdı örttürdü, çıkıp gitti. geri dönerek tekrar geldi. ağabeysinin cansız yüzüne uzun uzun ve dikkatle baktı.nihayet kani olarak taht odasına gitti.dualar okuyarak, allah' a şükrederek tahta çıktı.
    yirmibeş yaşlarında idi.fakat duygusu, düşüncesi ve muhakemesi yerinde değildi. osmanlı tahtına varis olacak kendisinden başka şehzade bulunmadığı için kardeş katili olmadı.yalnız kendisinin de çocuğu yoktu.
    on yıldan beri nüfuzunu kaybetmiş bulunan kösem valide sultan tekrar iş başına geçmişti.bundan çok memnundu.fakat sultan ibrahim'in çocuğu olmayışı onu da çok üzüyordu.bu endişe halka da sirayet etti. bütün millet padişahın bir oğlu dünyaya gelsin diye sabırsızlıkla bekliyorlardı. valide kösem sultan oğlu ibrahim'den döl almak için ne yapacağını bilmiyordu. ona çeşit çeşit taze ve güzel cariyeler bulup sunuyordu. nihayet padişahın bir oğlu oldu. ondan sonra da arkası geldi. fakat padişah kadın tirkayisi olmuştu.
    saray hasekiler, cariyelerle doldu. sultan ibrahim her yandan hediye olarak kadın kabul ediyordu. sonra telli haseki adını alan hümaşah isimli cariyeyi kendine nikah ettirip yaptığı düğünde vezirlerden, devlet büyüklerinden hediye olarak inci ve elmaslarla süslü birer cariye istedi. bütün bu zengin kadın çeşitleri ile de kanaat etmiyor, ayrı ayrı yeni zevkler arıyordu.
    bir gün şişman kadın arzu etti ve istanbul'un en şişman kadınının aranması için emir verdi. bütün mahalleler arandı. fevkalede şişman bir ermeni karısı bularak saraya getirdiler. sonradan şivekar adını alan bu duba sultan ibrahim'i çok memnun etti. padişah mükafat olarak şam eyaletinin gelirini ona verdi.
    sarayı kösem sultan idare ediyor, devlet işlerinde bozukluk alabildiğine gidiyor, sultan ibrahim de ara sıra böyle emirler vererek padişahlığını gösteriyordu. mısır'a yolladığı kızlarağasını götüren gemi yolda malta korsanları tarafından vurulup girid'e götürülmüştü. padişah bunu duyunca kızı, hemen girid'in zaptedilmesini emretti. kendisi de bu sefere gitmek için sarayda cariyelerin sırtına biniyordu.
    sultan ibrahim kadınlara düşkünlüğü son derecesine vardırdı. bu hususta büyük dedesi üçüncü murad'ı da çoktan geçmişti. gece gündüz çeşit çeşit cariyelerle koyun koyuna ömür sürüyor, bazan günde yirmiden fazla kadınla münasebette bulunarak takatsız kalıp yerlere seriliyordu. gitgide üzerine ani baygınlıklar gelmeğe başladı. valide sultan telaş etti. etrafındakiler padişahın nefes ettirilmesini söylediler. bu teşebbüs cinci hoca adlı meşhur tipin sarayda yer almasına ve devlet işlerinde mühim roller oynamasına meydan açtı.
    safranbolu'lu bir şeyhin oğlu olan kafi derecede cahil hüseyin efendi, cinci hoca adını aldıktan sonra sarayın en mühim bir şahsiyeti kesildi. padişahın yanından bir an ayrılmıyor, her faaliyette onun yanında yer alıyordu. padişaha sadrazamdan, valide sultan'dan daha yakın olmuştu. çok geçmeden sultan ibrahim cinci hoca'ya müderrislik, kadılık payelerini verdi. ulema rütbelerinin tabi olduğu kanun ve an' aneyi bozarak böyle bir cahili alim mevkiine çıkardı.
    cinci hoca kurnazlığı ile padişahın ruhunu elde etmiş, nefesiyle onu tedavi ediyor, padişah üzerinde yaptığı ruhi telkinle ona bir ferahlık vermeğe muvaffak oluyor, boyuna para çekerek muhteşem saraylar yaptırıyordu. nüfuzu o kadar büyüdü ki, istediğine istediği devlet mevkiini alıp verebiliyordu. bu suretle birçok cahillerin devlet işleri başına gelmesine sebep oldu ve bu yüzden aldığı rüşvetlerle fevkalade servet yaptı. sadrazamları kıskandıracak derecede haşmet sahibi idi. devletin ciddi ve kudretli büyükleri bu vaziyete içerliyor, fakat müthiş aktör üfürükçü ile mücadele edemiyorlardı.
    sultan ibrahim, cinci ile temasına kadar yumuşak tabiatlı idi. insan incitmek, kan dökmek gibi şeylerden şiddetle sakınıyordu. hatta vezirlerine açık ve büyük suçu olmadan insan öldürülmemesini tenbih etmişti. bazı tarihlerin rivayetlerine göre, cinci, padişaha, halk tarafından saf ve kudretsiz telakki edildiğini söyledi ve, biraz da kendi çıkarına olmak üzere, onu sert hareketler yapmağa sevketti. ibrahim, kafasının işlediğini ve kudret sahibi olduğunu göstermek üzere azillere, tekdirlere ve nihayet idamlara başladı.
    artık cinci hoca'nın sevmediği kimseler, anlayışlı padişahın takdiriyle azlediliyor,sürülüyor, katlediliyor, yerine, cinci'nin tuttuğu veya rüşvet aldığı değerli adamlar getiriliyordu.
    osmanlı tarihinin en feci rüşvet devri sultan ibrahim'in zamanına tesadüf etmektedir. başta padişah olmak üzere herkes rüşvet alıyor, devlet makamları para ile satılıyordu. muslihiddin adlı birisi şam kadılığını on dokuz bin kuruşa satın aldı, verdiği parayı şam'dan çıkaramayacağını anlayınca yenişehir kadılığını istedi. şehzade abdurrahman çelebi selanik kadılığını on bin kuruşa satın aldı. hanefi efendi kırk kese akçe vererek anadolu kazaskeri oldu.
    kadılık satın alanların haddi hesabı yoktu. her kadı verdiği parayı yine rüşvet ve zulüm yolu ile gittiği yerin halkından çıkarıyordu. fakat alınan paralar sarayın süs ve sefahetine yetmediğinden tayin edilen kadı parasını çıkarmağa vakit bulamadan azledilip yeri başkasına satılıyordu. bunu bilenler gider gitmez işe başlıyor, bir an evvel para toplamağa bakıyorlardı.
    bu hadiseler arasında katiller de eksik olmuyordu. padişah etrafındakilerinin fitlediği büyük devlet adamlarını veya istediği para ve hediyeyi vermiyenleri bir yandan boğduruyor, başlarını kestiriyordu. etrafını alan kadınlar da devlet makamlarına adam tayin ettirmeğe muktedirdiler. bu tesirle bir hamamcı mirahur oluyor, onsekiz yaşında bir genç izmir kadılığına gönderiliyor,padişahın sevdiği kadınlardan birine bir ev hediyesiyle kayseri kadılığı alınıyordu.
    sultan ibrahim hoşuna giden haseki kadınlarına inci ve elmaslarla süslü haşmetli kayıklar yaptırıyordu. haseki ve cariyelerinin keyiflerine para yetiştiremeyince istiyor, boyuna, her yandan ve herkesten istiyordu. öldürdüğü kimselerin saraylarını ve konaklarını zaptediyor, dükkanları soyduruyor, para ve süs eşyası toplayıp sevgili cariyelerini sevindiriyordu.
    sadrazam civan kapıcıbaşı mehmet paşa padişaha hemen her gün, para, hediye ve kadın takdim ediyor, bunun için devlet büyüklerini, memleket zenginlerini ve halkı soyuyordu. bir gün padişahın hasekilere vadettiği yeni hediyeleri yetiştiremedi ve padişahtan şöyle bir emir aldı:
    bire mütevelli yapılı kodoş, karpuz kıyafetli pezevenk!
    ecdadım medine'ye bunca cevahir ve emval göndermişler. adam gönderüp ana olan emval ve cevahiri cümle getürdesin. ve illa senin derini soyup saman doldurmam mukarrerdir. şöyle bilesin !
    sultan ibrahim saraydaki eğlenceleri arasında şöyle bir masal dinledi:
    evvel zaman içinde bir padişah varmış. esvabı, sarayının bütün eşyası, yastıkları, perdeleri hep samurdanmış.
    hemen tahayyüle daldı. birkaç gün sonra kendisine samurdan, elmas düğmeli, birkaç elbise yaptırdı. vezirlere, şeyhülislama kazaskerlere emirler gönderdi. iktidarı olandan olmıyandan kendisi için birer kat samur elbise istedi. veremiyenleri zorladı. piyasada samur sarfiyatı başladı. fiatı on mislini geçtiği halde güç bulunuyordu. rusya'dan samur gelmeğe başladı. rusya'ya bu yüzden bir mısır hazinesi derecesinde para gitti.
    padişah başka bir emir daha vermişti. sarayın bütün köşkleri ve daireleri samurla döşenecek. artık samurdan başka bir şeye iltifat edilmiyordu. dört yandan saraya samur geliyordu. samur zevki halka da sirayet etti. samur kürkler ve elbiseler saray dışında moda oldu. fakat herkesin samura düşmesi bilhassa saray içindi. çünkü artık mevkiler samurla alınıyor, düşmanlar samurla öldürülüyordu. hemen herkes icabında mühim bir iş gördürmek veya canını kurtarabilmek için evinde bir miktar samur bulunduruyordu. zira artık samur zorla da isteniyor, vermeyenlere işkence yapılıyordu.
    bu sıralarda samurun yanına bir de anber eklendi. padişah cinsi iktidarını fazlalaştırmak için anber yiyordu. samurla anber sultan ibrahim devrindeki iğrenç hayatın dışını süsleyen iki sembol haline geldi.
    sultan ibrahim'in garip bir düğün zevki vardı. iki buçuk yaşındaki kendi kızını yusuf paşa'ya nikahladı. daha sonra ikişer üçer yaşındaki sultanları da evlendirmeğe başladı. bunlar için günlerce süren parlak düğünler yaptırdı.
    girit cengi bir yandan devam ediyor ve arada şanlı zaferler kazanılıyordu. hanya' yı fetheden kahraman vezir yusuş paşa' dan hediye bekledi. koca bir kafir memleketini alan bu komutanda çok servet olduğu düşünülüyordu. halbuki yusuf paşa temiz bir idealistti. ne kendisi ne de saray hesabına böyle bir şey hatırına bile gelmemişti. ne kimseye bir şey verir, ne kimseden bir şey alırdı. hanya fethinden sonra istanbul' a beş, on esir ve iki kıymetli mermer sütunla geldi. saray ve devlet mensupları, padişahtan sonra kendileri için de bir şeyler bekliyordu. bütün ümitler boşa çıkınca kendisini padişaha fitnelediler. zaten sadrazamla da arası açıktı. sultan ibrahim kulağına sokulan sözlerin teisiriyle, istanbul' a gelen paşa' ya hakaretler yağdırdı:
    -sen kendini bir hizmet mi ettim sanursun? bu kadar hazinemi sarfeyleyüp akıbet bir alay mel'unu katliam etmeyüp mal ü menalleriyle diyarlarına gönderdin ! dedi.
    yusuf paşa şöyle cevap verdi:
    -eğerçi hazine sarfeyledik ama tanrı adını yükseltüp koca bir kaleyi alarak devletin mülküne kattık. teslim olan kafirleri katliam ve mallarını almak bir iş değildir. lakin sonra kötü sözden dönmeden sakındım ve ben kadir olduğum derecede uğur-u humayununuza hizmet ettim. bir kulunuz dahi varup ben kadar hizmet etsün...
    birinci murad, birinci selim devirleri imanını hatırlatan bu sözler sultan ibrahim'e hiçbir şey demedi. o, saraydaki güzel hasekilerini, cariyelerini, onların zevk ve eğlencelerini düşünüyordu. yusuf paşa'nın sert söyleşine kızdı. gidip bütün girid'i almasını emretti. paşa'nın şimdilik zaman ve imkan olmadığına itirazlarına büsbütün öfkelendi. dışarı çıkardıktan sonra öldürülmesine emir verdi. birçok tavassutlara, yalvarmalara bakmayarak koca kahraman ve şerefli vezirini boğdurdu. kendisine paşa'nın işi bitirildiği haberi verildiği zaman da pişman oldu. ölüsünü huzurana getirtti. yüzüne bakarak :
    -ne güzel, kırmızı elma gibi yanakları varmış, yazık oldu ki kıydım ! diye ağladı.
    padişahın anormalliğini gösteren bu gibi hadiseler az değildi. hemen her gün çılgınlığının yeni bir tecellisi görünüyordu. bir gün istanbul' da araba ile gezmeğe çıkmıştı. dar bir sokakta karşısına başka bir araba çıkıp geçmekte biraz güçlük çekildiğinden " şehirde hiç kimse bir daha araba ile gezmesin" diye emir verdi. bir müddet sonra başka bir çıkışında bir araba daha görünce sadrazamı çağırttı :
    -ben arabaları yasak etmişken niçin benim tenbihim tutulmaz ? ben padişah değil miyim ? tez boğun !
    diyerek iyi bir vezir olan salih paşa'yı hemen boğdurdu.
    sultan ibrahim soğuk bir mevsimde edirne'ye gittiği zaman bu şehrin odununu beğenmedi:
    -istanbul'un odunu iyi ve ateşi boldu. istanbul'dan odun getirsinler ! dedi.
    bu emir de diğer mühim emirleri gibi tatbik edilerek istanbul'dan edirne'ye odun taşınmağa başlandı.
    bütün bu hareketler halk üzerinde derin bir nefret uyandırdı. fakat hazret oralarda değildi. sadrazamlığa getirdiği ahmed paşa tam onun istediği gibi bir adamdı. padişahın zevkini ve keyfini bozmamak için memlekete ait bütün felaketleri ondan saklıyordu. bosna hududunda kilis sancağına düşman girmiş, venedik gemileri çanakkale boğazını tutmuşlardı. bu havadisler nasılsa sultan ibrahim'in kulağına değdi. sadrazama sorunca ahmed paşa :
    -kilis dedikleri bir kale değil bir kilisedir. boğaz da istanbul' a bir aylık yoldur.
    diyerek padişahı üzüntüden kurtardı.
    sadrazamın bütün faaliyeti padişahın zevk ve sefahat hayatını devam ettirmek yolundayı. konağı, büyük bir tuhafiye mağazası, ıtriyat deposu, antikacı dükkanı halini almıştı. sultan ibrahim'in hoşuna gidecek hertürlü eşya burada yığılı idi. bir yanda samurlar anberler, kese kese inciler ; bir yanda kokulu sabunlar, yüzlerce şişelere taksim edilmiş en nadide ıtrışahiler, gül yağları istiflenir dururdu. sadrazam bunları bizzat bohça bohça tertipler, padişahın emrine amade bulundururdu. sarayda zevk ve sefahat içinde mesut olan padişah hemen her gece sadrazamına adam yollar, o dakikada memnun etmek istediği bir kadın için elbise, süs eşyası ve saire isterdi. zaten hazır bulunan sadrazam padişahın bu arzularını fazlasiyle yerine getirir ve devlet işlerindeki yüksek kudretini göstererek efendisinin itimadını kazanırdı. padişahın damadı da olmuştu. o, padişah gibi anormal değildi. memleketin vaziyetini tamamiyle idrak eden kurnaz ve becerikli bir adamdı. bütün bunları bile bile yapıyordu.
    fakat padişaha kati itimat caiz değildi. nitekim çok sevdiği ve kendisine cariye temini yolunda büyük hizmetini gördüğü şekerpare adlı kadını ansınızın kovup sürdü, mallarını aldırdı. şekerpare'nin eşyası arasında, bir han odasında altın, gümüş,inci ve elmaslarla dolu onaltı sandık çıktı. evinde pek çok kıymetli elbiseler, samur kürklerden başka ikiyüzelli kese de para bulundu. sultan ibrahim bütün bunları " hep benim malımdır" diyerek tekrar sarfetmek üzere, sevine sevine aldı. bir yandan ölen zenginlerin de mallarını mirasçılarına bırakmayıp zorla alıyordu. memleketin durumu ve sarayın çılgınlığı o dereceye gelmişti ki valide kösem sultan bile artık sultan ibrahim' i tahttan indirmeyi düşünüyordu. çünkü padişah artık annesinin nasihatlerini de dinlemiyor, kör bir süs ve kadın humması içinde uçuruma doğru ilerliyordu.
    müsrif ve şuursuz padişah nihayet yeniçeri ocağının ileri gelen ağalarından da samur kürkler ve keselerle paralar istedi. bunlardan, zorlu bir yeniçeri ve girit cenginde büyük kahramanlıklar gösteren kara murad ağa emri alınca gözleri kan çanağına döndü. kızgın kızgın bağırarak defterdar tarafından gönderilen memura şu cevabı verdi:
    -var defterdar efendi'ye söyle ! ben girit'ten geldim, ince perdaht barut ile yağlı kurşundan gayri bir nesnem yoktur. samurun ve anberin adını biz elden işitiriz, görmemişiz. para dersen borç alıp harcederiz. bizden selam eyle, böyle söyle !
    bu hareket sultan ibrahim'in felaketinin başlangıcı oldu. diğer ağalar da aynı şekilde cevap vererek aralarında anlaştılar. artık padişahı dinlememeğe karar verdiler. arkadan ulema ile birlik olarak asker kuvvetiyle sultan ibrahim' i tahttan indirdiler. oğlu yedi yaşındaki dördüncü mehmed'i padişah, sofu mehmed paşa'yı da sadrazam yaptılar. zamanında ahlaksızlık eden nüfuzlu adamların hepsini de öldürdüler. ibrahim'in damadı ve sevgili sadrazamı ahmed paşa boğulduktan sonra leşi atmeydanı' na bırakıldı. vücudu parça parça kesilerek eti ve yağı derde dermandır diye satıldı.
    sultan ibrahim sarayda bir odaya hapsedildi. artık kösem sultan nüfuz ve idareyi yeniden ele almıştı. fakat ibrahim sağ bulundukça rahat ve emin olmağa imkan yoktu. zaten ibrahim'in devrindeki hayata alışmış bir çok kimseler de " yedi yaşındaki çocuk padişah olur mu ? " diye dedikodular çıkarıyor, ibrahim' in tekrar tahta geçirilmesinden bahsediyorlardı. kösem sultan, oğlunun ahret alemine sefer etmesi için allaha dua etti ve sadrazam sofu mehmet paşa'yı harekete geçirdi. devlet büyükleri konuşup kararlaştırarak ibrahim' in öldürülmesi için küçük padişah namına bir emir yazdılar. şeyhülislamdan fetva aldılar. 1648 yılında sultan ibrahim' i cellat ali' ye boğdurarak ortadan kaldırdılar. cenazesi ayasofya camisi avlusunda birinci mustafa' nın mezarı yanına gömüldü. otuzüç yıl yaşamış, sekiz yıl dokuz ay padişahlık etmiştir.
    sultan ibrahim, uzun boylu uzunca yüzlü, saçı sakalı siyaha yakın kumraldı. aceleci idi. çabuk çabuk söz söyler, emrinin hemen yerine getirilmesini isterdi. osmanoğulları içinde kadınlara en düşkün padişahtır. bütün ömrünü kadınlar arasında çılgınca zevk ve sefahat içinde geçirmiş, devlet işlerini hiçbir zaman idrak edememiş, kadınların ve etrafındaki muhtelif nüfuzlu ve hilekar adamların oyuncağı olmuştur.
    sultan ibrahim anormaldi. yukarıda incelelen hareketleri bu hususu yetecek kadar aydınlattığı gibi, sultan murad' ın, diğer iki kardeşini öldürttüğü halde onu hayatta bırakması da bu hususta manalı görünmektedir : bayezid' le kasım meziyetli ve kahraman şehzadelerden, murad' a rakip olacak durumda bulunduklarından ortadan kaldırıldılar. ibrahim deli denecek derecede saf ve kabiliyetsiz olduğundan murad için bir tehlike teşkil etmiyordu. bu hususu daha çok aydınlatan rivayetler de vardır : murad iran seferine giderken, kardeşlerini denemek üzere çağırıp fikirlerini sormuş. bayezid, padişahın gitmemesini, kendisini serdar tayin edip gönderdiği takdirde ona canla başla hizmet edeceğini söylemiş. kasım da, kardeşiyle yarışırcasına ayni dilekte bulunmuş. ibrahim' in fikri sorulduğu zaman o : " sen gidersen bana ve kuşlarıma kim bakar, beş on kuruş bırak da kuşlarıma yem parası edeyim!" şeklinde cevaplar vermiş.
    bu hususlar onun birinci mustafa gibi daha küçüklüğünden beri, hatta doğuştan anormal olduğunu gösteriyor. fakat o birinci mustafa gibi saf ve sakin bir deli değildi. her türlü insani fazilete yabancı, duygusuz, cüretkar, zalim bir ebleh; tehlikeli, korkunç bir ahmaktı. oyuncağı olduğu kimseler de kendisinden korkar, ani hamlelerinden sakınırlardı. zira aklına estiği zaman hiç kimseyi dinlemez dilediği gibi astırır, soydurur, yağma ettirirdi, öldürdüğü ali paşa' nın günahsız karısını çırılçıplak çarmıha gerdirerek sokaklarda dolaştırmak gibi çılgınlığı vahşilik derecesine vardıran ve atalarından hiç kimsede görülmeyen barbarlıklar da yapardı. kavanoz ibrahim paşa' yı öldürttükten sonra ayağına ip takarak yedikule' den saray kapısına kadar sürüklenmesini emretmişti.
    fevkalade cahil ve görgüsüzdü. fakir ve sefil kafasiyle padişahlığın yalnız " as, kes, getir, götür!" tarafını kavramıştı. bu sersemcesine inanışı ile kendisinde bütün devlet ve milletle oynama hakkını görür, padişahı herkese keyfi için baş eğdiren bir varlık zanneder, en manasız hareketlerine karşı bile itiraz edenlere ikide birde " ben padişah değil miyim ?" diye çıkışırdı.
    sultan ibrahim'in hareketleri feci ve komiktir. dikkate şayan olan belahetini aydınlatmak üzere bir kaç fıkra nakledelim :
    sadrazam kara mustafa paşa' yı öldürttükten sonra yerine getirdiği civan kapıcıbaşı mehmed paşa' ya bir gün şöyle dedi :
    -mustafa paşa bana arasıra itiraz ederdi ve bu iş makul değildir derdi. senden hiç anın gibi bir söz işitmedim. bunun sebebi nedir?
    padişahın anormal ruhunu çok iyi kavramış olan kurnaz ve ahlaksız sadrazam şu cevabı verdi :
    -siz yer yüzünün halifesi, tanrının gölgesisiniz. kalbinize doğan her şey allah ilhamıdır. sözlerinizde de işlerinizde de sizden manasız ve hatalı hareket çıkmaz ki itiraza mecal ola. makul değil gibi görünen bazı haller olursa onların altında da gizli hikmetler vardır ki bize malum değildir. anınçün inkar ve redde cür'et edemem.
    bu sözlerden pek memnun kalan ibrahim bundan sonra kendisine kim itiraz etse :
    -sizin sözünüz garezdir. bana sadrazam böyle talim eyledi ki benden hata çıkmaz, zuhur eden şeylerde gizli bir hikmek vardır. siz bilmezsiz.
    cevabını tekrarlamağa başladı.
    yaptığı zulümlerin, cinayetlerin, devleti temelinden sarsan, uçuruma götüren çılgınlıkların suç olduğu hatırına bile gelmiyordu. kendisini tahttan indirip hapse götürmeğe gelen devlet büyüklerine :
    -bre hainler, bre pezevenkler ! ben padişah değil miyim ? bu ne demektir, diye samimi bir hiddetle bağırmıştır.
    sefil varlığiyle insanlık tarihinin sayfalarını lekeliyen sultan ibrahim, osmanlı imparatorluğunu her sahada çökerten sebeplerin belli başlılarını bizzat temsil etmekten başka hiçbir mana ifade etmez. yalnız enteresan bir anormal tip olarak sanatkar ve psikoloklar için bulunmaz bir konudur.

    vasfi mahir kocatürk
    osmanlı padişahları beşinci basım. ankara 1965
    s: 227-239

    zoge: gercekler acidir, baklava tatlidir, oyleyse baklava gercek degil.
  • arada bir saraydan kaybolup sonra geri dönen ve nerede olduğu sorulduğunda aşağıdaki cevabı verdiği rivayet edilen padişah :

    "ben ateş bulmak için yollara düştüm, en sıcak çölleri bile aradım ama bulamadım. en sonunda ateş vardır diye cehenneme gittim, oradaki zebaniler bana 'cehennemde ateş yoktur ölenler buraya kendi ateşleriyle beraber gelirler' dedi..."

    tamamen uydurma mı yoksa gerçek mi bilemiyorum ama mantıklı olduğu kesin
  • görkemli osmanlı tarihinin gördüğü en ilginç padişah. sürekli baskıcı ve bunaltıcı yönlendirmeleriyle kendisini bunaltan annesi kösem sultan'ın (bkz: lady macbeth) cehenneme çevirdiği hayatı, halisünatif bir dünyaya sürükler onu. kafasını sarayın üstüne üstüne gelen tavanlarına çevirir ve şöyle der: "göğü kapayarak geçiyor gözümün önünden... hüznün esmer kuşları!"
  • daha oldukca genc yastayken osmanli hanedaninda tek erkek cocuk kendisi kaldigindan cocugu olmasi icin 250 cariye tarafindan delirtilmistir (bkz: efsane)
  • birinci ibrahim, gözünün önünde abisi dördüncü murat tarafından kardeşleri öldürülmüş ancak anneleri kösem sultan sayesinde boğulmaktan kurtarılmıştır.
    saltanatına kadar abisinin bir gün gelip kendisini de öldürteceğini düşünerek yaşamıştır. bu koşullar göz önüne alındığında adam delirmeyip de ne yapsın diye düşünülmelidir.

    (bkz: engereğin gözündeki kamaşma)
  • dördüncü murat bütün kardeşlerini öldürmüş tahtın tek varisi olarak kalmıştır. murat ölümüne dakikalar kala alkol komasındayken ibrahim'inde öldürülmesini emreder. ibrahim anneleri kösem sultanın hızlı davranması sonucu tam öldürülecekken kurtarılır. zaten hayatının tamamını öldürülme korkusuyla bir odada geçiren ibrahim deyim yerindeyse tamamen sıyırmıştır ve artık osmanlı hanedanlığı deli bir padişaha sahiptir. tek çare ibrahim'i bir an evvel evlat sahibi yapmaktır. maalesef bu "bir an evvel" pek de evvel olamamış... ibrahim'in bir türlü çocuğu olmaz. dünyanın dört bir yanından hatunlar getirirler. gemiler dolusu hatun. hatta bu gemiler dolusu hatuna malta şövalyeleri saldırınca girit e sefer düzenlenir ve girit alınır. tarih kitapları girit in alınmasıyla ilgili farklı hikayeler yazsa da giriti n alınmasının asıl nedeni budur. ama yok ibrahim in gene çocuğu olmaz. osmanlı hanedanlığının kökü kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır derkeenn ıv.mehmet dünyaya gelir ve sadece 7 yaşındayken tahta geçirilir. tahta geçince yaptığı ilk iş; tek istediği yaşlanarak ölmek olmasına rağmen ömrünü öldürülme korkusuyla geçiren babası deli ibrahim in kellesi istemek olur...
  • babası birinci ahmet ,annesi mahpeyker kosem sultandı. ağabeyi dorduncu muratın vefatından sonra 25 yaşındayken tahta çıktı. 8 yıl 9 ay padişahlık yaptı. boğularak öldürüldü.
    tahta çıktığı ilk yıllarda geçirdiği sinir krizlerinden ötürü deli ibrahim diye de bilinir. ayrıca çok iyiliksever ve cömert olarak da tanınırmış.sadece balıklara değil yoksullara da para vermesinden ötürü sanırım. dorduncu mehmet, ikinci suleyman ve ikinci ahmetin babasıdır.topkapi sarayindaki kameriye ve sarayın alt tarafındaki sepetciler kosku onun zamanında yapılmış. kasri sirin antlasmasi onun zamanında imzalanmış.(bkz: tarihi ukteler)
  • sarayda yaptığı deliliklerle ün yapmış osmanli padişahıdır. saraydaki cinci hocalarin etkisi altında kaldiği söylenir. cinler padişahının sarayı samurlarla kaplıymış söylentisine inanıp hazinenin büyük bir miktarıyla sarayı samur kürküyle kaplatmak gibi manyaklıklar yapmıştır. bunun için halktan aldığı ağır vergilerle isyanlar çıkmasına sebep olmuştur. tahta çıktığında son osmanlı hanedanı mensubu olduğu için eğer çocuğu olmasaydı osmanlı hanedanı tarihe karışacaktı.
  • çuvala konulup denize atılan 280 cariye...

    sultan 4. murat bağdat seferinden istanbul’a dönüşünde hasta idi. 1640 şubatındaki ölümünün batılı kaynaklar siroz’dan, osmanlı kaynakları ise gut hastalığından olduğunu söylerler. her halükarda osmanlı topraklarında içilmesini yasakladığı ve şiddetle cezalandırdığı alkol alışkanlığının kendi ölümünde büyük payı olduğu aşikardır. istanbul’a henüz varmadan gönderdiği emirlerden ilki çok büyük bir kutlama yapılmasıyla, sonuncusu ise tahtın tek varisi olan kardeşi ibrahim’in boğdurtulmasıyla ilgiliydi. ölümü yaklaştığında 11 yaşında devraldığı tahtı 28 yaşında ölürken yetersiz bir varise bırakmaktansa hanedanı kendi elleriyle sona erdirip tarihe sonuncu ve en büyük osmanlı sultanı olarak geçmek istemiş olmalıdır. emir payitahta ulaştığında annesi kösem sultan böylece kendi iktidarının da tamamen yok olacağını anladığından murat’a “ibrahim’in infaz emrinin yerine getirildiğini” ifade eden sahte bir mesaj çeker. mesaj murat’ın eline ulaştığında sultan okur ve yüzünde korkunç ve dehşetli bir sırıtışla son nefesini verir.

    o sırada 24 yaşında olan ibrahim iki yaşından beri kafes’te yaşamaktadır. kafes büyük sarayın merkezinde yüksek duvarların arkasında kalan iki katlı gri bir bina olup, valide sultanların odasının karşısına denk gelmekteydi. güzel bir bahçesi ve duvarları vardı. ancak, zemin katta hiç pencere yoktu. ikinci katta ise sadece denize bakan pencereler vardı. buraya düşen kadersiz şehzadeler ya bir süre sonra bir cellat gönderilip boğdurulur, ya da bazen çok uzun yıllar burada hapis kaldıktan sonra birden tahta çıkartılırdı. dışarı çıkma imkanı hiç olmadığı gibi içeriye de sadece sağır ve dilsiz hizmetkarlar girebilirdi. buraya düşen şehzadenin mütevazi bir de kendi haremi olur, ancak hareme giren kızların kaderi de aynen efendileri gibi olacağından, onlar da bir daha asla dışarı çıkamazlardı. rahimleri alınarak veya kimyevi yoldan kısırlaştırılmaları için azami gayret sarfedilir, herşeye rağmen hamile kalan olursa da hemen boğdurulurdu. kafes müessesesi, kardeş katline cevaz veren babası fatih sultan mehmet’e bu konuda karşı gelen ı. ahmet tarafından icat edilmişti. ondan sonraki iki yüz yıl boyunca burada ağırlanan, kimisi elli yıl kalan pek çok şehzade oldu.

    deli ibrahim kafese düşen ilk şehzadelerdendi ve sultan mustafa, osman ve murat’ın iktidarları boyunca burada her an bir celladın gelip boynuna ilmiği geçirmesini bekleyerek 22 yılını geçiren ibrahim kendisini oradan alıp tahta çıkarmaya geldiklerinde artık çoktan delirmiş bir durumdaydı. cariyeleriyle birlikte kapının arkasına barikat kurdu. her türlü teminata ve ikna çabasına hatta kapıyı zorla kırma girişimlerine direndi. sonunda veziriazam ölmüş sultan murat’ın cesedini kafesin avlusuna kadar getirdi ve ibrahim’den yukarı kattaki penceresinden bakmasını istedi. cesedi gördükten sonradır ki ibrahim korkuyla karışık bir keyifle dışarı çıktı. ağabeyinin cesedinin etrafında “kasap sonunda öldü” nidalarıyla zıplayarak çılgınca dans etti.

    iktidara geçtikten sonra da ibrahim osmanlı sultanlarının en ahlaksızı ve iğrenci olmayı başarmıştır. şehvet düşkünlüğü, iktidarsızlığı, ayyaşlığı ve yaptığı çılgınlıklar dillere destan olmuştur. ondan önceki üç sultanın da anası olan validesi kösem kendisine sürekli yeni bakireler sağlamaktadır. bunu yapmasının sebebi padişahın üzerinde kontrol sahibi olmaktan ziyade hanedanın geleceği ile de ilgilidir. çünkü ibrahim’in bir erkek evladı olamaz ise osmanlı biter.

    tahta çıkmasının üzerinden iki yıl geçmesi ve kösem’in de ibrahim’i cinci hüseyin’le tanıştırmasının hemen ardından ilk çocuğuna hamilelik müjdesi alınır. cinci hüseyin hamileliği sağlayan büyülü formülü sayesinde hediyelerle zengin edilir ve yüksek bir dini makama atanır.

    sultan deli ibrahim (1615 – 1648)
    cariyelerden şekerpare isimli olanı ayni zamanda padişaha yeni kızlar bulmakta da ustalık kazanmıştır. mücevher kakmalı arabasıyla hamamları dolaşır. bir gün gelir sultan’a istanbul’un en güzel kızını bulduğunu anlatır. sultan da kızı getirmesini ister. meğer kız soylu bir müftü’nün kızıdır. bu sefer adamlarını gönderir kızı istetir. müftü durumu bildiği için sultana dini gerekçelerle karşı çıkar. kızın kendisi de sultanı nazikçe fakat kesin bir dille reddetmiştir. bunun üzerine sultan adamlarına kızı izletir ve müsait bir zamanda kaçırtıp saraya getirtir. kız sarayda bir süre alıkonup tecavüz, ve “acayip” olarak nitelenen diğer bazı cinsel aktivitelere maruz bırakıldıktan sonra babasının evine geri gönderilir.

    hükümet uygulamaları da çok tuhaftır. kösem sultan sarayda yakacak odun sıkıntısı olduğundan şikayet etti diye veziriazam’ı boğdurtur. mekke’ye hacca giden haremağalarından bazıları korsanlar tarafından kaçırılıp girit’e götürülünce arasında barış anlaşması bulunan venedik cumhuriyetine karşı savaş açar. venedikliler tarihi kandiya kuşatmasında osmanlıya neredeyse 25 yıl direnirler. bu savaşın osmanlı için çok yıkıcı olduğu söylenir.

    sakalına inciler dizdirmiştir. akamber kokusuna bayılır. sakalını, kaftanlarını hatta perdelerini sürekli bu kokuya bulatır. cariyelerden birinin anlattığı hep samur kürk giyen bir kralla ilgili hikayeden öyle etkilenmiştir ki bol bol üzerine giymesinin yanı sıra odasının duvarlarını ve perdelerini bile samur kürkle kaplatır. kedilere samur kürk giydirir. o sıralar biraz zor bulunan bu kürkler için divan’ı toplar, ülkenin dört bir yanına adamlar çıkartılıp samur kürkler bulup müsadere ederek toplayıp getirsinler diye karar çıkartır.
    sekiz yıllık iktidarının tam ortasında yaptığı bir şey vardır ki bütün bu yaptıklarının üstüne tüy dikmiştir. hadise bir gün şekerpare’nin cariyelerden birinin bir adamla aşna fişne halinde görüldüğü dedikodusunu aktarması üzerine başlar. olayla ilgili hiçbir ayrıntı yok, delil yok. muhtemelen hiç olmamış bir şey. harem ağaları zaten hepsi hadım. kuran’da haram olduğu için köleler hadım işlemi için hıristiyan ülkelerde bu işi yapan manastırlara gönderiliyorlar. ancak bu işlem farklı yöntemlerle yapıldığı için bazılarında fiziksel olmasa da psikolojik olarak cinsellik kalmış olabilir. haremağalarından daha sonra evlenenler bile var.

    çıkartılan dedikodunun aslı olup olmadığı meçhul ancak sultan olduğuna inanıyor, birçok kıza işkence yapılarak soruşturuluyor. ibrahim üç gün boyunca sarayda homurdanarak dolaşıyor. bu esnada henüz kafese girme yaşından küçük olan oğlu mehmet kendisine bu konuya ilişkin şaka yollu takılınca ibrahim mücevher kakmalı hançerini çıkartıp oğlunun yüzüne saplıyor. yara ölümcül değil, ama ömür boyu izi kalıyor.

    bundan birkaç gün sonra (suçlu ortaya çıkmayınca tüm okula ceza veren okul müdürü gibi) tüm hareme ceza çıkıyor. ancak cezanın büyüklüğü kızlar ağasının bile tahminlerinin çok ötesinde.

    o sıralar boğarak öldürme cezası erkekler için yağlı kement, kadınlar için bir çuvala koyulup ayağına taş bağlanarak denize atma şeklinde uygulanıyor. ama, o güne kadar (ve ondan sonraki bir tarihte) bilinen 280 cariyenin toplu olarak boğdurulması yok. ibrahim (şekerpare hariç ) saraydaki 280 cariyenin “hepsinin” ayağına taş bağlanarak suda boğulmasına karar veriyor.
    belki bu boyutta bir toplu cariye katliamının tarihte bilinen başka hiç olmaması diğerlerinin gizli kalmasının sağlanabilmiş olmasındandır. belki olayın tamamen açığa çıkmasını ve tarihin de ona göre gelişmesini sağlayan bazı tesadüflerin olmaması halinde bu olay da tarihe inanılması imkansız bir söylenti olarak geçebilirdi.

    haremin kadınları canlı olarak tek tek birer çuvala konup çuvalın ağzı bağlandıktan ve ayağına taş bağlandıktan sonra küçük gruplar halinde küçük bir tekneye konuluyor. daha büyük bir tekne ile denizin ortasına götürüldükten sonra ip çekilerek taş bağlı çuvalların denize düşmesi sağlanıyor. bu işlem tüm kadınlar denize atılıncaya kadar devam ediyor. tam 280 çuval.
    işlerinden bir tanesi çuvalın ağzı sıkı bağlanmadığı için suyun içinde çuvaldan çıkıyor ve fransa’ya gitmekte olan bir tekne tarafından sudan çıkartılıyor. kadın katliamın tüm teferruatını gemidekilere anlatıyor. kadına kimse inanmamasına rağmen dedikodu hem istanbulda hem de avrupa’da büyümüş.

    istanbul’da o sıralar üç yüz kadar dalgıç var. birini boğazın söylenen bölgesinde suya indiriyorlar. o zamanlar deniz gözlüğü yok. dalgıç beline ağırlık bağlı ve ağzına bir yağ doldurarak suya atlıyor. denizin dibine vardığında ağzından o yağı bırakmasıyla denizin içini berrak şekilde görebilir hale geliyor. dalgıcın dışarı çıkınca söylediğine göre aşağısı orman gibi çok sayıda içinde kadın cesedi olan dibe taşla bağlı dikine duran çuvallarla doludur. çuvallar sudaki akıntıyla ileri geri sallanıp durmaktadır.
    bu delille birlikte zaten sultan’a düşman olan müftü harekete geçer. şeyhülislamı ve yeniçerileri de harekete geçirmesi güç olmaz. önce dikkatle valide sultan’a yanaşırlar. artık sultan’ın yedi yaşında bir oğlu mehmet hazırda veliaht olarak bulunmaktadır. derler ki; padişah yağma ve zulümle osmanlı dünyasını perişan etti. hazine harcamalara ve savurganlığa yetmiyor. halk perişan. düşman orduları sınır kentlerini kuşatmakta, çanakkale abluka altında.

    kösem önce itiraz edecek olur. ama sonra padişahın azledilip, yedi yaşındaki şehzadenin başa geçirilmesine razı olur. daha sonra şeyhülislam ile müftü birlikte ayasofya önünde kalabalık bir kitleye bir konuşma yaparlar. söyledikleri hiç itirazsız kabul edilir. yeniçeri şimdi saadet kapısı önüne yürür ve ibrahim’i şahsen görmeyi isterler. kısaca verilen kararı açıklarlar. ibrahim kararı sükunetle karşılar. yapabileceği başka bir şey olmadığından tahta çıkmadan önce de yıllarca yaşamış olduğu kafese geri gönderilir.
    müftü için bu yeterli değildir. diyanet kurulu toplanır. eski padişahın katlinin vacip olduğuna dair karar alırlar. kapısına geldiklerinde yine gelip kendisini iktidara götüreceklerini sandığından hiçbir direniş göstermez. sevinçle karşılar. sekiz yıl önceki gibi kapının önüne barikat kurmaya falan kalkmaz. ama bu defa bu defa gelenler yağlı kementle gelmişlerdir.
    ülkenin ekonomik ve siyasi durumu berbattır. hazine bitmiştir. girit’te venediklilerle bir türlü bitmeyen savaş çok yüksek maliyet getirmektedir. kadınlar saltanatının da sona ermesi gerekmektedir. yani iş artık sadece sultanın boğulmasıyla da bitmeyecektir. kösem önceden uyarılır. altın yoldan kaçarak divan’ın arkasındaki araç kapısının yanındaki küçük bir odaya sığınır. saray çapında bir arama yapılınca dört sultanın anası altmış iki yaşındaki pür iktidar dişsiz valide bir sandıktaki kirli çamaşırların altında saklanırken bulunur.

    oradan hiç seremonisiz sürüklenerek çıkartılır. yüzük, küpe, gerdanlık vb takıları üzerinden alınır. elbiseleri yırtılır. tamamen çıplak kaldığında ayaklarından sürüklenerek dış kapılardan birine çıkartılır. (böyle bir hadise sarayın tarihinde daha önce hiç olmamıştır.) bir perde ipiyle boğulduğu son ana kadar da cellatlarıyla boğuşur. burnundan ve kulaklarından akan kan katillerinin elbiselerini lekelemiştir.

    şekerpare daha şanslıdır. kocası deli ibrahim’in ölümünden sonra (çok az sultana’ya nasip olan) bir evlilik yapmış, ikinci kocası da ölünce istanbul’un en pahalı muhabbet tellalı olmuştur. “la sultana sporca”(pis sultan) adıyla ve genç köle kızları satın alıp eğitmek ve paşalara ve zenginlere pazarlamak şeklinde olan işiyle meşhur olmuş. ancak sonunda birçok düşmanından biri tarafından zehirlenerek öldürülür. türk usulü denilen bu usulde kahveye kıyılmış saç ve öğütülmüş cam karıştırılmakta, bu karışım ince bağırsakları parçalayarak iç kanamayla uzun ve ızdıraplı bir ölüm vermektedir. bu suikast cenova bankasının raporunda sevinçli bir haber olarak şu şekilde yer almıştır. “le stata assasine aquella sultana che si chiami la sporca, che le fu una vecchia meterola” (pis sultan suikastta öldürüldü)
    (kaynak: lords of the golden horn – noel barber)
hesabın var mı? giriş yap