• "bir zeka, herhangi bir anda varolan tüm parçacıkları ve onlara etki eden tüm yasaları bilebilirse geçmiş ve gelecek bütün berraklığı ile gözleri önüne serilir.". - petek dinçöz.
  • iğrenç bir yüzeysellikle günümüze uyarlaması "bütün evren atomlardan oluşuyorsa ve bu atomlar da belli bir kurala göre davranıyorlarsa, o kural değişmediği sürece atomların yapacağı herşey belirlidir" olan düşünce. şimdi efendim gençler için, ev hanımları için ve kitap okumayı sevmeyen hazır lopcular için konuyu anlaşılır ve eğlenceli kılmaya çalışalım. amacımız da sadece hayatımıza yeni bir görüş katıp "vay ne güzelmiş, neyse hadi sinemaya gidelim" demek olsun.

    teknoloji geliştikçe, araştırmalar derinleştikçe insanoğlunun doğası gereği yaşadıklarına mistizm katma hevesi yavaş yavaş kursağında kalıyor. artık biliyoruz ki bütün evrenimiz atomlardan ya da atom altı partiküllerden falan filan oluşuyor. fiziksel detayı çok önemli değil . önemli olan şu ki: gittikçe pekçok şeyi açıklayabilir duruma geliyoruz. artık etrafımızda gördüğümüz, yaşadığımız, hissettiğimiz hemen hemen herşeyin nedenlerini o dediğim parçacıklara inene kadar açıklayabiliyoruz.

    süper yavaş ve örneklerle gidelim ki konuya ilgi duymayanlar da ne dediğimizi anlasın. mesela bundan 3000 yıl önce deniz kabuğunun içinden deniz sesinin gelmesinin nedenini tanrılara bağlıyorlardı. 2000 yıl önce ise tanrılara değil de denizin yakınında çok kalmasına ve sesleri depolamasına bağladılar. 1000 yıl önce ise artık ne tanrı ne de depolama gücü olmadığını anladılar. belli ki hava akımı bişiler oluyodu ses yapıyodu. tabi bu arada insanlar binlerce farklı koldan bilgiyle donatılıyorlar ve birtakım şeyleri gittikçe çözüyorlardı. günümüze yakın bir zamanda ise iyice ilerlemiş olan bilim bu sesin nedenini çok daha kökenine kadar açıklayabiliyor duruma geldi. dedi ki: "içindeki spiral biçiminde boşluk var ve hava ile dolu. ağzının yakınında oluşan sesler içeride birikmiş havayı titreştiriyor (tabi bunu diyebilmesi için sesin de atomların titreşimi yoluyla oluştuğunu bulmuş olması lazım) bu titreşimler kabuğun iç çeperinden yansıyor ve kesintili dalgalar doğuruyor, frekans yaratıyor. o oluyor bu oluyor ve biz de denizin uzaktan gelen uğultusuna benzer bir ses duyuyoruz. (tabi bizim duyma sistemimizi titreşimlerin iletilmesi gibi kökenlerle açıklıyor ki daha mis olsun soru kalmasın)"

    ee hadi tamam bunu açıkladık atomlarla, fizik kuralıyla falan. bu, herşeyin fizik kurallarıyla açıklanabileceğini mi gösterir ? mesela duygularımıza ne diyeceksin ?

    aslında bu soruyu sormak biraz ayıp. yani matematikte dört işlemin ne kadar önemli ve temel olduğunu öğrendikten sonra ancak türev çözümlü bir optimizasyon sorusunu öğretmene "ee hadi bunu da yap bakalım madem dört işlem çok süperse" diye kakalamaya benziyor. şu anda evrende bildiğimiz en karmaşık yapılardan biri olan insanların daha da karmaşık ötesi duygu denilen olgusunu açıklamak hiç de kolay olmamasına rağmen insanlar her tarafta insan gördüğünden ve her an o duygularla yaşadıklarından bunun çok sıradan bir soru olduğunu zannediyorlar.

    ancak bugünkü teknolojimiz ve araştırmalarımız çok ilerlemiş durumda ve tamamen olmasa da insan duygularını fiziksel kurallar ve partikül hareketleri, parçacık spinleri, elektromanyetik kuvvetler kimyasal tepkimeler vs. vs. çerçevesinde açıklayabiliyorlar. sinir iletimimlerinin na cl atomlarının yer değiştirmeleri sonucu olması, bizim elimizin acıdığını böyle hissetmemiz gibi olgular artık muamma değil. (çoğu sözlük okuyucusu bu konular hakkında bilgi sahibi farkındayım ancak hiç bu konular üzerinde bilgi sahibi olmayan birisi hemen "hadi canım oradan" tepkisini verebilir. o yüzden ağırdan alıyorum ve hadi canım oradan diyenlere sesleniyorum "bindiğiniz uçağın uçtuğuna inanıyorsanız bunlara da inanmanız gerekiyor. sizin o hayatınızı emanet ettiğiniz doktorlar da sizi bu yollarla iyileştiriyorlar. yani öyle garip güçler, mistik olaylar, güneş tanrısının müdahalesi, ruhun gücü falan gibi şeyler yok. nasıl çalıştığını bilmiyor olmanız televizyonu izlemediğiniz anlamına gelmez. neyse azıcık da olsa açık görüşlülerle yolumuza devam ediyoruz.)

    asıl konumuzla ilgili olan kısma yavaş yavaş geliyoruz. peki geri kalan arkadaşlara sesleniyorum. neymiş ? garip güçler, egzantrik cinler, kalp acısı falan yokmuş. hatta soyut hiçbirşey yokmuş. ne varmış ? atom varmış bi de o nedeni bilinmeyen fizik kuralları varmış. o mutluluk, korku, heyecan gibi soyut sandığımız şeyler de bizim beynimizdeki fiziksel-kimyasal etkileşimlerin bir sonucuymuş. (evet evet biliyorum çok iğrenç ama ne yapalım, göz göre göre de yadsıyamayız ki)

    peki o zaman kısacası şuna geldik: evrende şu anda 4 tane fizik kuralı ile açıklayamiyacağımız hiç bir olay yoktur. bu kurallar: parçacıklar arasındaki çekim kuvveti, elektomanyetik kuvvet, zayıf çekirdek kuvveti ve güçlü çekirdek kuvveti. (konumuz bu değil ama bilim adamlarının yegane hedefi bütün bu kuvvetleri tek başına açıklayacak olan o "tek kuvveti" bulmak. şahsen benim de önsezilerim evreni açıklayan dört tane kuvvet yerine tek bir kuvvet olmasının çooooook daha mantıklı olduğunu söylüyor)

    bakın şu anda kritik noktadayız. bu kuvvetler evren kurulduğundan beri değişmediğine göre ve mistik birşey olmadığına göre o zaman aynı atomları aynı şekilde aynı zamandan bi daha başlatsak tekrar tıpatıp aynı şeyler olacağı aşikar değil midir ? buna evet derseniz şunu da kabul etmiş oluyorsunuz o zaman: bu kuvvetler aynı kalmaya devam edeceğinden bundan sonraki atom hareketleri, parçacık etkileşimleri falan da zaten belirli ! yani evrende bundan sonra olacaklar da belirli durumda. benim bu yazıyı bu tarihte bu şekilde yazacağım big bang sırasında atomların ve partiküllerin bulunduğu yerlerden belliydi. yani aslında her şey başlangıç noktasında belirlenmişti. maç başladığında sonucu belliydi.

    ve aslında laplace'in değinmek istediği nokta da biraz buydu. laplace bu kavramı düşündü ve dedi ki: " şu an evrendeki bütün atomların içinde bulunduğu durumu bilebilirsek bundan sonra ne yapacaklarını da bilebiliriz. eğer böyle bir bilgisayarımız olsa bilgileri yüklesek ve 2030'da ne olacağını bul haydi koçum diye düğmeye bassak bize ne olacağını gösterebilirdi".

    ilk başta kulağa hoş geliyor. ancak biraz daha düşününce bu hipotezde birçok şeyin ters gittiğini hissediyoruz. bütün bu düşünce sürecini ben, zaman içinde hiçbir yerden okumadan kendi kendime yaşadığım için (evet çok akıllıyım) neyin yanlış gittiğini de kendim sezmiştim. kendi kendime düşünürken şunu farkettim; zamanı durdurup atoma yakından baktığımda haydi yerini tam belirledim diyelim ancak bu bana gidiyo mu duruyo mu ya da nereye hangi ivmeyle gidiyor olduğu hakkında bir fikir vermez. e hareket ettirdiğim zaman da bu sefer yerini tam olarak bilemem. haydaa ne güzel de geleceği görecektik ulan. işte heisenberg belirsizlik prensibinde bu konuya değinmiş ve fazla heyecanlanmayın demiştir. demek ki taaaaa en başlangıç noktasını bilsek ve oradaki her bilgiye sahip olabilseydik gelecekte neler olacağını söyleyebilirdik belkim.

    kaldı ki bilgiyi depolayacağımız bilgisayar da yine sistemin bir parçası olacağından ne yaparsak yapalım bağımsız bir işlem gerçekleştiremeyiz.

    biz yine determinizme dönelim ve konu ile ilgili sevimli alt başlıklara da hemen değinelim yazımızın sonunda.

    - kuantum fiziği canavar mı ? determinizmi dövdü diyolar king kong'u da döver mi ?
    - kuantum fiziği canavardır, evet. hem de en hasından ! king kong'u da yener. peki determinizm'i yendi mi ? aslında hemen yeri gelmişken şu konuya transit geçiş yapalım. bırakın determinizmi falan bir kenara hatta bütün bildiklerinizi bir kenara koyun. çünkü huzurlarınızda görelilik kuramı !

    albert einstein bize zamanın göreceli olduğunu göstermiştir. zaman göreceli ! yani zaman öyle durmadan geçen bir şey değil. o da maddeye göre değişiyor. ve onun da başlangıcı var. evet zamanın da başlangıcı var. ne kadar mantıksız bir şey öyle değil mi göhül dostları ? nasıl olur da zamanın başlangıcı olur. eee hadi başladı diyelim ondan önce zaman geçmiyor muydu yani ne kadar saçma ama adam ispatlamış işte hay allah. aslında burada şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: " biz gözlemlediklerimize bakıp gerçekliğe ulaştığımızı zannederek büyük ahmaklık ediyoruz." küçükken uzayın sonuna gitsek baksak arkasında ne var, ne olacak yine uzay var demek ki uzay sonsuzdur diye düşünürdük. çok mantıklı geliyor ama bugün biliyoruz ki uzay sonlu. ve bunun bizim algılarımızın içinde olmasına da gerek yok, neden olmak zorunda olsun ki ? dördüncü boyutu da algılayamıyoruz ama var. iki boyutlu yüzeysel adamlar da üçüncü boyutu algılayamıyorlar. (hala var aramızda onlardan)

    peki işler bu raddede karışıkken birisi gelse bana "birşeyin gerçekleşmesi için bir nedeni olması gerekmez, sana öyle geliyor sadece" dese ve ispatını gösterse matematiksel olarak ne diyeceğim ? ama determinizm şey mey kem küm. o yüzden ben yine şüpheciyim kardeş. kabul ediyorum ve zannediyorum ki bu evrenin işleyiş düzeni algı sınırlarımız dışında. öyle çıkıp da "holey evrenin işleyiş düzenini buldum lay lay lom" diyemeyiz ayıp olur. bakın bildiğimiz sevdiğimiz ışık bile döneğin tekiymiş meğersem, parçacık mı dalga mı belli değil eşşoğlunun. bir de durgun halde kütlesi sıfırmıymış neymiş. bunların topu light !

    son konu:

    özgür irademiz var mı ? yahu bir kere özgür ne demek onu söylesin biri bana. eğer istediğini yapabilmeye özgürlük diyebilecek kadar yüzeyselseniz tabii ki sapına kadar özgürsünüz. o istediğiniz şeyi neyin istettiğini boşverin, yaşayın güzel güzel. yok eğer "özgürlük demek hareketlerimin bir şeye bağımlı olmaması demek" gibi kendiniz bile ne dediğinizi bilmiyorsanız zaten boşverin siz hiç yorulmayın. kusura bakmayın ama bu konu bana göre öyle aşikar ki romantiklerin ağzından karşı sav bile üretemiyorum ki çürüteyim.

    "yahu bu adam şeyden bahsediyo yaa, kadercilik yaw kader işte bu. iyi o zaman yan gelip yatalım madem herşey belli ise !" dedi biri, duydum ben. cevap veriyorum: "sen yat kardeşim, senin yatacağın belliymiş işte"
  • simdiye kadar olan olaylarin matigi oldugu hesabiyla ise baslayip gelecektede belli olaylarin belli olaylar doguracagini belirleyen mantik. dogrudur ama insan beyni sonsuz ayrintiyi dusunemedigi icin her zaman yanlis tahmin eder
  • sanildigi gibi belirsizlik ilkesi ya da kaos teorisi tarafindan pabucu dama atilmis olmayan, sadece, bazi uygulama alanlarinda pratik sonuca ulasmak icin ugrasan fizikciler tarafindan, evrendeki her seyin bilinmesini gerektirecek kadar kullanilmasi zor bir gerceklik oldugu icin, dogrulugu bilinse de gozardi edilmek zorunda kalinan ilke.
    (bkz: hayatin anlami)
  • efendim bildiğiniz gibi kuantum fiziği'nin kopenhag yorumunda parçacıklar için makroskopik ve mikroskopik diye bir ayrım bulunur ve bu ayrım, cisim ve sistemlerin hangi yasalarla incelenebileceklerine ilişkin pek de belirgin olmayan lakin yine de kavranabilir kurallar koyar. misal bir galaksiyi inceleyecekseniz kasmayın dalga denklemleriyle boşuna zira bu denklemlerce ima edilmiş girişmişlik hali tüm galaksi için birbirini yok eder, bu sebeple de ona klasik mekanik yasaları uygulanabilir denir. (bkz: schrodingerin kedisi) lakin mikroskopik sistemler için, mesela bir elektron foton etkileşmesini incelerken, geçerli olan kuantum mekaniği formülleridir denir.

    bir grup foton bir delikten geçirilip bir fotoğraf filmi üzerine düşürülürlerse delikten geçerken saçılır ve fotoğraf filmi üzerinde normal aydınlanmış bir bölge oluştururlar. eğer bu fotonlar bir çift yarığa gönderilselerdi girişim deseni oluşturacaklar, fotoğraf filmi üzerimde kimi bölgeler aydınlık kimi bölgeler de karanlık olacaktı. eğer sadece tek bir foton bir çift yarığa gönderilirse bu foton fotoğraf filmi üzerinde tek bir iz bırakır. bu deneyi binlerce kez yapar ve izleri üstüste koyar toplarsanız bir girişim deseni oluştuğunu görürsünüz! bu iki tür garipliğe yolaçar, birincisi foton kendi kendisi ile girişim yapmış olur (bkz: tek fotonla girişim) ikincisi de diğer fotonlar sanki birbirlerinden haberdarmış gibi davranır, hep beraberlermiş gibi karanlık saçakları meydana getirirler. (epr ile karıştırmayın, klasik elektromanyetik teori ile açıklamaya da çalışmayın; kendinize yazık edersiniz.)

    büyük patlama teorisine göre evren tüm maddenin bir arada içerildiği bir tekillikten başlamıştı. yani kainat şu anda, bizim kavrayışımıza göre devasal haline gelmeden çok önceleri - misal 15 milyar yıl kadar önceleri - kuantum fiziği yasaları ile incelenebilir derecede küçüktü; o zamanlardaki evreni betimlemek için de bir dalga fonksiyonu yazılabilirdi. (yazanlar var gerçekten) genel kanaatin aksine dalga denklemleri gayet deterministik yapıdadırlar; bir parçacığın bir andaki dalga denklemi o parçacığın geleceği ile ilgili de bilgi verir. o halde evren'in tamamını anlatan bir dalga denklemi varsa bütün kainat da tek bir fonksiyonun değişiminden ibarettir ve tüm parçacıklar bir zamanlar aynı denklemde içerlişmiş olmaları vesilesi ile diğerlerinin hareketlerinden haberdarmış gibi davranırlar - aynı tek fotonla girişimde olduğu gibi . başka bir deyişle spinoza'nın her şeyin kendisinden bir parça olddugu tanrısı, yunus emre'nin vahdeti mevcud'u aslında evren oluştuğunda meydana gelen bir fonksiyonun sonucu, hatta ta kendisidir. (bkz: panmateizm). qed.
    vay be.
  • her devre kendisinden önceki dönemin zorunlu bir sonucu,kendisinden sonraki dönemin de hazırlayıcısıdır.
  • mantığını kimsenin reddemeyeceği, şukela -izm. herşeyin özü. icinde cok fazla sayıda top olan cok büyük sürtünmesiz bir bilardo masasında topları* ilk vuruşla dağıttıktan sonra* toplar sonsuza kadar carpısarak, birbirlerini etkileyerek, kendilerine cizilmis masa* dahilinde hareket edecektir. hangi topun hangi topa , nereye carpacağı ve nereye gideceği fizik kurallarıyla acıklanabilir , yani hersey önceden bellidir. ancak bunların hepsini bu sonsuz sürecte insan beyni aklında tutamayacağı için bize olaylar rasgele gözükür bir yerden sonra. ancak beyaz topa ilk kimin vurduğu, olacak herşeyin tıpkı alınyazısı kavramındaki gibi belli oluşu , varolusumuz konusunda kafamı karıştırmıyor da değildir. bu topa ilk vuran tanrıysa ve hersey belliyse o topa neden vurulmustur. yok değilse toplar neden yuvarlanmaktadır. peki bu masa sürtünmeli olsa ve toplar bi yerde dursa. toplar bunun farkında olabilir mi ? yani zaman arada sırada duruyor olsa bedenimizdeki ve etrafımızdaki hiçbir atom hareket etmese zamanın durduğunun farkında olabilir miyiz? hayır. bu durumda toplar durduğunda birisi beyaz topla yeni bir vuruş yaparak olaylara müdahale ediyor ve biz bunu normal akış gibi algılıyor olabilir miyiz? hatta toplar carpistiklarinda momentum gereği birbirlerinin hızlarını etkilediklerinden belkide zaman evrenin belli bölümlerinde diğer yerlerden daha yavaş akıyor, yani kimi toplar diğerlerinden daha yavaş hareket ediyor olabilir mi , ve bu görecelilikle alakalı mıdır ? hatta zaman evrenin sadece belli yerlerinde zaman zaman duruyor ve sonra onlara carpan yeni bir atomla yeniden akmaya baslıyor olabilir mi , bi süre sonra duran bi topa baska bir topun carpmasiyla yeniden hareketlenmesi gibi ? peki ölüm bedenimizdeki atomlarin , moleküllerin, onların oluşturduğu sistemlerin hareket düzeninin bozulması ve sonucunda hareketin durması değil midir? bu öldüğümüzde zaman bizim için duruyor anlamına mı gelmektedir? bu durumda elektroşok ya da kalp masajı denen şeyler, duran topa başka bir topun çarpıp tekrar etkileyerek yeniden hareket sağlamasına örnekler değil midir. iste ne zaman düsünsem bu soruları aklıma getiren -izmdir determinizm. (bkz: sabah sabah sacmalamak)
  • evreninin işleyişinin, evrende gerçekleşen olayların çeşitli bilimsel yasalarla, örneğin fizik yasaları ile, belirlenmiş olduğunu ve bu belirlenmiş olayların gerçekleşmelerinin zorunlu olduğunu öne süren öğretidir. yani öğretiye göre her şey belirlenmiştir ve değişmesi mümkün değildir. bu görüş başta ahlak felsefesi olmak üzere felsefenin çeşitli dallarının uğraş ve çalışma alanına bir görüştür. ahlak felsefesindeki "insan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür?" sorusunu yanıtlamaya çalışır.

    determinizme göre,günlük hayatta aldığımız kararlar, düşüncelerimiz, eylemlerimiz , ahlaki tercihlerimiz belirlenmiş ve kesin kurallar içerisindedir. özgür irade yanılsamadır. bize özgü sandığımız hareketlerimiz sadece bilimsel yasaların işleyişidir. insanın iradesi nedenler zinciri ile gelişen bir durumdur ve bu durumda insanın etkisi yoktur. sadece nedenler ve sonuçlar vardır. bu sebepten nedensellik ilkesi determinizmin temel taşıdır. evrende bir düzen vardır ve nedenler-sonuçlar bu düzen içerisinde işler. bu düzen çözüldüğünde nedenler ve sonuçların açıklanıp daha sonra gelişecek olayların bilgisini elde etmek mümkün olacaktır. spinoza'nın determinizm anlayışına göre ise aklın tamamen objektif oluşu mutlak determinizm olarak nitelendirilir. determinizmin klasik açıklamasını 18. yüzyılda pierre-simon laplace yapmıştır. bu açıklamaya göre evrenin bugünkü durumu, evrenin önceki durumunun sonucu ; sonraki durumunun ise nedenidir.
  • gerekircilik
  • descartes ile basladigini hatirladigim, laplace ile doruga ulasan bir dusunce akimi, heisenberg ve belirsizlik ilkesinden sonra pabucu dama atilmistir.
hesabın var mı? giriş yap