• "agaclarin sihhatini bile kiskanirdim" diye bir cumle gecen kitaptir. bu lafin 20li yaslarda birinden gelmesi okuyucuyu karakterle aninda birlestirir. hazmetmesi zor bir bir laftir.
  • "felaketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir, fakat annelerle değil, annelerle değil. annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur. çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür."
    bu sözlere katılmamak elde değil. öyle zamanlar oluyor ki, insan kendi derdini bırakıp annesini teselli eder buluyor kendini.
  • "keşke futbol oynasaymışım;belki de bacağımı nüzhet’in aşkı kadar yormazdı."cümlesi yakan yıkan kitap.
  • "sofradaki münakaşanın çirkin bir çocuğu doğdu. sükut. ruhlar acılaşmıştı ve güzel bir mevzua girilemiyordu"

    buradaki hali iki kelimeyle anlatmış peyami safa "ruhlar acılaşmıştı". herkesin susup kimsenin konuşmaya başlayamamasıyla oluşan o durumu anlatmak için paragraf paragraf yazı yazmamış, ruhlar acılaşmıştı demiş. ne güzel demiş. ne güzel anlatmış.
  • romanın neredeyse tamamının ekşi sözlük'te alıntılandığının farkında olmakla birlikte başka bir alıntı yapmadan da edemediğim eser:

    "...yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyaların bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. yalana her şey isyan etmelidir. eşya bile... damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan... zavallı mürahik...
    nüzhet bana yalan söyledi."
  • "ciddi bir hastalık yaşamamış olanlar tam olarak yaşamış sayılmazlar". bir hastanın ruh halini bundan daha iyi tasvir eden bir roman daha görmedim. okuduğum en etkileyici romanlardandı. uzun süre ciddi bir hastalıkla mücadele eden kişinin karakterini inanılmaz anlatmış. romanlardan zevk alamamasını romanlardaki karakterlerden daha önemli olduğunu düşünmesiyle açıklamış nüzhet. gerçekten, ciddi bir hastalığın pençesinde yıllarca uğraşan insan hayatıyla durmadan savaş veren yorgun bir askere dönüşür. diğer herşey önemsizleşir. bunu yaşamış biri olarak inanılmaz bir şekilde dile de getirmiş peyami safa. hele ameliyathanelere bakışı ve "öncesibeklemeleri" muhteşem.
  • hayatımın romanı.
    bugüne kadar okuduğum her kitaba hayatımın romanı olması umuduyla başladım. bana ayna tutmasını, tam da beni anlatıyor dedirtebilmesini istedim. bu umutla yüzyıllık yalnızlık'ı okudum, yüksek topukları okudum. hatta çavdar tarlasında çocuklar'ı da bu umutla okudum. hayatımın romanının afilli bir ismi olması gerekiyordu. dokuzuncu hariciye koğuşu, hiç aklıma gelmezdi. ortaokuldan beri gözümüzün önünde duran bir kitaptı işte. hiç davetkar değildi.

    bu kitabı önce deniz okudu. "bir kitap var, mutlaka okumalısın, şu an okuyorum, tıpkı senin yaşadıkların," dedi. yarım saat sonra tekrar aradı: sakın bu kitabı okuma! dedi.

    10 yaşından beri romatizma hastası, 5 yıldır da bacağında kist taşıyan biri olarak söyleyebilirim ki dokuzuncu hariciye koğuşu, hayatımın romanıymış. durumum kitaptaki gibi sonlanmayacak, tedavi görüyorum, o kadar ağır bir durumda değilim, tıp çok ilerledi vs.
    ama bir söz vardır: acılar geçer, elbette geçer. geçmeyen acı çekmiş olmaktır. 24 yaşında hayatının önemli bir kısmını fizik tedavide, düzenli mr çekimi ve doktor kontrollerinde, istisnasız her gün yapılması gereken egzersizlerle, yarım saatten fazla ayakta durduğunda bütün gün sürecek ağrılarla geçiriyor olmak, geçmeyecektir. sağlık geri gelecektir. acılar geçecektir. ama bunları yaşamış olmak geçmeyecektir.

    bunları kiminle konuşursan konuş, herkes şefkat gösterecektir, ama hasta olmayan hiç kimse anlamayacaktır. dolayısıyla:

    --- spoiler ---

    "büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler."

    "iki hasta kadar birbirine yakın hiç kimse yoktur."

    "burada ıstıraba ve tevekküle o kadar alıştım ki, onları bırakırsam ruhumun bir parçası kesilmiş gibi boşluk duyacağım; bırakmazsam isyansız nasıl yaşayacağım?"

    "kalanların bana karşı gıptalarına biraz merhamet de karışıyor. nadir insanların bildikleri ince bir saadeti kendilerine hasrediyorlar. hasta olmayanların bilmedikleri bu saadeti, ilerde, hiç olmazsa hatırlayabilsem."

    "beş dakika sonra hastahaneden çıkıyorum. son not. bu odada başkaları inleyecekler. onları şimdiden gayet iyi tanıyorum. üstümden çıkarıp yatağa attım röpdöşambr içinde, ebediyen aynı insan bulunacak: hasta.

    --- spoiler ---
  • nüzhet' in hastaneye ziyarete gelmeyişi biraz can sıkmıştır.
  • edebiyatımızın büyük ustalarından peyami safa'nın, herhangi bir olgunun psikolojik dokusunu ortaya çıkararak anlatageldiği uslubunun zirveye çıktığı, gerçekçilğin nimetlerinin sonuna kadar kullanıldığı roman. pekçok diğer klasik eserin akıbeti gibi, günümüz insanlarının klasikler arasında olduğu için malesef okumadığı roman. hayatın sadece zevk-i sefa ve mutluluktan ibaret olmadığını; insanların başına her türlü bedeni ve ruhi travmanın gelebileceğini bir ibret vesikası olarak göz önüne seren, özellikle ergenlik çağındaki insanların okuyup hayattan dersler çıkarmasını sağlayabilecek eser. okurken gözlerimin ister istemez dolduğu ve roman kahramanının yerine çok kereler kendimi koyup üzüldüğüm roman...
hesabın var mı? giriş yap