• aslında 'rasyonel bir dünyada rasyonel ve bilgi sahibi öznelerin en az bedelle en fazla mutluluk sağlaması' şeklinde daha açık ifade edilebilecekken; başlık standartizasyonunun buna izin vermemesinden ötürü; 'rasyonel dunyada en az bedelle en fazla mutluluk' şeklinde dile getirebildiğim bir modern çağ hakikatinin iktisapıdır.
    hocam cengiz çakmak 'ın, navisalvia 2004 'deki konuşmasından hareketle bu sözü açıklama girişeceğim; zira bu tanım bizzat o konuşmada karşıma çıktı. (navisalvia 2004, sf: 79, arkeoloji ve sanat) hocaya göre; modern insanların homertia 'sı (kusuru), sarsılmaz, sağlam, her şeyin yolunda gideceği bir dünyaya güven duymasıdır. apolloncu akıl ideali, hayatın yıkım güçleri olan erinysler 'in, sirenler'in; akıl-dışının sesini kısmış, yeraltına tıkmıştır. akıllıca davranarak, her şeyin vaktinde önüne geçilebileceği gafletine düşülmüştür. rasyonel bir dünyada, rasyonel ve bilgi sahibi özneler olarak, en az bedelle en fazla mutluluk sağlanmıştır.
    aslında aklın egemenmiş gibi göründüğü bu çağda;mutlak kabul edişlerimiz, zorunda kalışlarımız aslında bizim çok çok dışımızdaki tercihlere dayanmaktadır; örneğin hayvanların doğumlarını ele alayım; tabi ekşi sözlük'te böyle bir başlıkta konuyu işlerken; kaç kişinin umrundadır hayvan doğumlarından yapacağım örnek merak ediyorum; hayvan çevresine doğar, çevresinde doğar. kutup ayısı yaşayabileceği ortamda doğar; tırmaşık kuşu ağaç kabuklarının altını tercih eder, yuvası, ters çevrilmiş ince koni şeklindedir ve ağacın kabuğu ile gövdesi arasındaki ince yarıklarda kuruludur. (giovanni g. bellani, "quand l'oiseau fait son nid", s.79 ; http://www.hayvanlaralemi.net/) kimi su kaplumbağaları yumurtadan çıkar çıkmaz; suya doğru gitmeye yeltenirler, içgüdüleri gereğince yaşamalarının yolu, çaresi suya doğru gitmektedir. veya doğaya uygun kaçışları vardır hayvanların; örneğin dünyanın tropik bölgelerinde yağmurlar sele neden olduğunda, su yükseldikçe suda boğulmaktan korunmak için bazı karıncalar bedenlerini birleştirip, bir çeşit kayık şeklini alırlar. karıncalardan oluşan bu kayık suda giderken, sürekli olarak top gibi yuvarlanır. böylece, bütün karıncalar sırayla biraz suda kalıp, biraz da nefes alabilmeleri için dışarıda kalmış olurlar. (zoobooks, animal wonders, ocak 1998, vol.15 n.4 , s.10) bitkilerdense deniz üzümü sadece kurak bölgelerde yetişirken, dereotu nisan-haziran ayları arasında, sarımtrak renkli çiçeklerle açar. bunlar örnektir; ne kadar canlı varsa; doğaya uygun (bkz: secundum naturam) doğar, gelişir, korunur, yok olur. doğayla uyumu kendiliğindendir; doğanın kendiliği ise bir çemberdir; herakleitos 'a göre; çemberin çevresinde başlangıç ve son ortaktır. (herakl., fragmanlar, 103) yani kosmos anlayışı zamansaldır. çemberdeki başlangıç ve sonun ortak olması kozmik düzenin ebedi ve ezeli bir dönüş içinde bulunması anlamına gelir. kozmik düzen içinde buluna hiçbir şey kalıcı değildir. sürekli olarak ölüm ile yaşam, bolluk ile kıtlık, yaz ile kış yer değiştirir, ama kozmik düzenin kendisi her zaman var olmaya devam eder. (a.g.e.) peki o halde bu çemberde; çevresine doğan (ve orada yaşayan) hayvan ve bitkilerden farklı olarak insan nerededir? insan çevresine doğmaz mı? kanımca insan da çevresine doğar; ama bunu salt çevre olarak tanımlayamam; şöyle söylemeliyim; insan 'kültürel çevresi'ne doğar. yani hayvanlardan ve bitkilerden farklı olarak; dünyaya gelir; yani dünyanın herhangi bir yerine de gidebilir, dünyanın herhangi bir yerine gidebilme yetisine sahip insan'ın, nasıl oluyor da çemberdeki rolü hayvanlarınkinden ve bitkilerinkinden farklı olmuyor. o halde burada farklılıklara rağmen; hem de doğal ve lojik farklılıklara rağmen oluşan bir'lik durumu bir hakikattir. yani az önce herakleitos 'tan alıntı yaptığım fragmanda da belirttiğim gibi bir çember var ve o çemberin yani kosmos'un kendisi insanı da hayvanı da bitkiyi de aynı derecede ilgilendiriyor. o halde yasa , bir 'in kararına uymaktır. (fragmanlar, 33) yani yunancada nomos kai boule peithesthai enos sözünü; cengiz hoca'nın da açıkladığı gibi; nomos/yasa her şeyin sınırları içinde ve belirlenen ölçülere uygun davranmasıdır şeklinde açımlayabilir miyiz?

    örneğin; yaz ile kışın değişiminden, birbirini takip edişinden sorumlu olan insan ve hayvan, bitki; yani canlıların doğaya uygun bir şekilde yaşıyor olmak süreçlerine başlangıçta yani doğuşlarında bir farklılık olmalıydı; o farklılığı yukarıda hayvan ve bitki çevresine, insan kültürel çevresine doğar şeklinde ortaya koymaya çalıştım. fakat bu tanımlamam da yeterli değil; o halde, başka bir şey daha bulmalıyım farklılığın özünden bahsetmeliyim; ekşi sözlük okurları içinde hasbelkader demeye çalıştıklarıma teveccüh gösterenlere yardımcı olmalıyım;
    evvela elimizdeki değerlerin özniteliklerine bakmalıyım farklılık bulabilmek için; zira bu çemberde insanların diğer canlılardan farklı olduğunu biliyoruz; o halde; insanların düşünen varlıklar olduklarını ortaya koyup, kenara çekilebilirim. yani düşünen insan ile iç güdülerine göre hareket eden hayvan arasındaki bu düşünebilme farklılığı yukarıda bahsettiğim çemberi çok fazla etkilemiyor; fakat verdiğim tanımı daha netleştiriyor, o halde;
    'canlılar arasında sadece insanlar, kültürel çevrelerine doğarlar ve düşünebildikleri için de 'doğdukları yerden çok daha başka yerlere gidebilirler, farklı bir ortamda yaşayabilirler.' bu ne demek oluyor, yani insan, düşünebildiği için, düşünebildiği sürece, düşünebildiği kadarıyla yaşıyor olmak sürecini layığıyla yerine getirebilir. insan ile hayvan arasında gadamer 'e göre bakın nasıl bir fark var; 'insanlar diğer canlılar gibi tabiat tarafından belirlenmiş bir hayat tarzı sürmezler. seçme, tercih etme manalarına gelen prohairesis kavramı, sadece insana terettüp etmekte ve insanı hayvanlardan ayıran bu mühim farkı ifade etmektedir. prohairesis, bir şeyi bilerek diğerine tercih etme, seçenekler arasında şuurlu bir seçim yapmaktır.' (gadamer, bir pratik felsefe olarak hermenötik, felsefi fragmanlar, efkar yay., sf:91) madem ki mantık'ta; soru cevaptan önce gelir, o halde düşünebildiği için yaşadığı dünyaya hükmedebilmiş (insanın, doğaya hükmedebilmesi için, onu tanıyabilmesi, tanımlayabilmesi gerekiyordu; mythos'un özünde de bu vardır.) insanın 'rasyonel dunyada en az bedelle en fazla mutluluk' elde etmesinin ne gibi bir sakıncası olabilir? mantık yürüterek bu soruyu cevaplayabilmek lazım; fakat önce şartları ortaya koymak lazım; cengiz çakmak hocam'a göre; "ate 'nin körleştirdiği modern akıl, insan varoluşunu bütün akıl-dışı yönleriyle yüklenmek yerine, existansprokrustes 'in yatağına yatırmış, kaya 'sını taşımayı reddetmiştir. bu reddediş, riyakar dionysos'un ölümünü, daha doğrusu trajik varoluşun ikiyüzlü örtbas edilmesini de beraberinde getirmiştir. modern dünyanın hybris 'i bu ölüm üzerinden daha iyi anlaşılabilir. bu körleşmenin, dionysos 'u bilimin ve dinin sunaklarında kurban etmenin bedeli ağır olmuş, bu bedeli nemesis ve ate, gecenin intikam tanrıçaları erinysler çok acı ödetmişlerdir. hatta modern dünyanın rasyonel bireylerine, joseph kafka gibi batıl inanışlardan aman diletmişlerdir. kendi varoluşuyla yüzleşmekten kaçınan, herşeyin güzel güzel yolunda gittiği bir hayat kurgusuna sahip, aklı çekirdek gibi çıtlayan bilen öznelere, bu, yöntemsel disiplinden uzak, demode ve budalaca görülebilir. onların bu tutumu, banyo küvetinde balık avlamaya çalışan adamla eğlenmek isteyen, hayatı pragmatist, normal akılcı amaçlar doğrultusunda gören ruh doktoru tavrına benzer. doktor sözümona şaşırtıcı ve can alıcı sorusunu sorar: 'tuttuğun balıkları ne yapacaksın?' adam doktorun yüzüne bakarak: 'ben de burada balık tutulamayacağanı biliyorum.' der. işte trajik olan budur." (navisalvia 2004, sf: 79-80) bir benzer örnek de melih cevdet anday 'ın kendimizle övünmeyelim başlıklı makalesinden; akıl hastanesinde, akıl hastalarından biri, bir sabah oda arkadaşına 'seni dün gece rüyamda gördüm.' demiş, öteki de şöyle cevap vermiş; 'olamaz, ben seni görmedim!' deli mantığı, denilebilir fakat yine de bir mantık, mantıklar içinde mantık, rüya mekanı ile dünya mekanını bir görüyor. oysa şiirin de mantığı buna benzemez mi? bir şair, sevgilisine yazdığı şiirinde; "sevgilim, dün gece seni rüyamda gördüm, sen de beni gördün mü?" dese, hiç de gülmek gelmez içimizden, hatta tersine böyle imgelemesinden ötürü beğenebiliriz de bu dizeyi. demek ki; bir delinin sözünü, akıllı diye bilinen bir adam söylerse bu şiir oluyor. melih cevdet'e göre; kendi mantığımızın yüceliği masalına gömülmüşüzdür. bizim mantığımızın yüceliği nerededir ki? foucaul 'tun deliliğin tarihi adlı kitabında; delilerin dışlanması olayının oldukça yeni olduğunu görürüz. eskiden deliler aramızda yaşarmış. bizim köylerimizde bugün de böyledir. rönesans avrupası'nda onlara 'tuhaf bir insan' diye bakılırmış, o kadarmış. melih cevdet böyle alıntılıyor.

    tekrar cengiz hoca 'nın örneğine dönersek; hiçbir balık tutma imkanı (bkz: adunata) olmadığını bilerek balık tutmaya çalışmak cevabı, hayata pratik ve rasyonel amaçlarla bakanların, rahat ve huzurlu bir hayat kurgusu uğruna, aklın tramplenlerinde zıplayanların anlayacağı türden değildir. (a.g.e.) fakat ben yani jimi olarak baktığımda; modern insanın akılcı yaşamında, başta da buna değinmeye çalıştım, çok akılcı davranmadan yaşadığı kanaatindeyim; daha doğrusu kendisine ait olmayan tercihleri kendisine ait sanan insanın akılcı olduğu da düşünülemez ki. daha evvelden defalarca tekrarladım bunu; hayatındaki en büyük tercih mcdonalds'a değil de burger 'a gitmek olan, ya da pepsi değil de coca cola içmek olan modern kişisinin bu akılcı (!) tercihinin, rahat ve huzurlu yaşantısına getirisi, hayattaki bu mühim duruşu (!) açısından gönül rahatlığı, kesesine belki daha uygun -ama asla bedava veya karşılıksız değil-, belki biri diğerinden daha az doğayı kirletiyor, tavukburger yaparken, daha insani yöntemler kullanıyordur (!), bir şirket diğerinden daha az işçi çıkarıyordur veya biri diğerinden, mensubu olduğu ülkenin okyanusötesi savaşlarına daha az yatırım yapıyor, yeni bay başkan'ın seçiminde daha az rol oynuyordur, ama sonuçta biri diğerinden daha az günahkar değildir, hem de modern insanın tercihlerinin, hani dedik ya akılcı deyu, hem de tv başında kaybedilen zamanlarda daha netleşebileceğini de unutmamalı. mtv'de klipler, ulusal kanallarda diziler, popstarlar, ciddileşmek istediğinde ise adının altında türk yazan ama pespayelikte, yabancılıkta sırabaşında duran haber kanallarında neyi neden savunduğu belirsiz savaş stratejistleri, veya gazetelerde, makalelerde, köşebaşlarında abuk sabuk tartışmalar.. ayrıca 'ülke gündemini abuk sabukluklarla' meşgul etmiş olanlarca' ülke gündeminden bihaber kaldığı için' eleştirilen diğer yığınlar, kültürsüzler ordusu, futbol kulubunun bir penaltısı verilmediğinde sokaklara dökülen onbinler, her türlü modern kıyıma sessiz kaldıklarında, bunca rezilliğe ses çıkarmazken, sıkışıp kaldıkları rutin yaşama süreçlerini, çok büyük bedeller ödemeden, herkesten çok mutlu bir şekilde geçirirken; yılın 364 günü maddi veya fikirsel üretime katkısı olmadığı halde 365. gün taksim'de yıllardan eski'sinin bitişini, yeni'sinin gelişini hangi rasyonel huzuruna veyahut humanitas'a uygun şekilde olduğunu anlayamayacağımız şekilde, kutlarken; gerçekten mutluluğu hakedenlerin sessiz çığlıklarından söz etsem; platon 'un ideal devleti'ndeki kadar diktatörleşebilirim, insanları parsel parsel ayırmış olabilirim, sorgusunu kaybetmiş insan olabilir mi? mythos 'unu kaybetmiş olanı biliyoruz; modern insan.
    öznel sorgusunu kaybetmiş insan olabilir mi?
    rasyonel dünyada her şey mümkün efendim.
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap