14 entry daha
  • yukarıda tanımlarını okuduğunuz bu deyimin dilimize geçiş hikayesi de şöyledir efendim. şimdi efendim pireler deve iken, beşikler tıngır mıngır sallanır iken, plastik ve cam fabrikları yok iken; doğal olarak ta sürahi, maşraba gibi bilimum plastik ve camdan yapılan eşyaların yerlerini o zamanlar kabaklar alırmış. çünkü kabak yapı itibari ile ince bir kabuğa sahiptir ve kolay kolay kırılmaz. şimdi kabağımızın bu özelliği haiz olması durumunun öncesinde bazı aşamalardan geçmesi gerekirmiş, ki bu günde gerektir; eğer su kabağından tas veya maşrapa vayahut sürahi gibi bir levazımat yapılmak istense... bütün işlemler bittikten sonra da kabağın içinin kuruması için üstten kesilmiş kısıma bir tıpa tıkılarak amaca uygun kullanılır imiş...

    ayrıca (bkz: amaç dışı kullanım)

    sözü kısa keselim şimdi o dönemlerde kabak uc kısımdan kesilip içi çıkarılır sonra da kurumaya bırakılırmış güneşli bir yerde. bu aşamaları yapıpta sabredemeyen yani kabağın içinin iyice kurumasını bekleyemeyen ahalinin kabakları tam olarak kurumadığından içine konulan suya, yahut her ne konuluyorsa kabağın içine işte ona kendi tadını verirmiş mundar edermiş.. işte o gün bu gün bu deyim, içine ettin bu kadar ısrarla mundar ettin lan, heva u heves denilen birşey kalmadı artık, sıktın, bunlarttın bizi daralttın,merkebin ferci dahiline su kaçırdın, gibi muhtelif söz karşılıklarının sebebi olan, tadı kaçıran zevat için söylenir durur...
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap