• develer ve pireler berber iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, yani eskiden buzdolabı yok iken, şimdi pek rastlamadığımız geniş ve uzun kabakların tepesi açılır, içi hacim sağlamak için belki azıcık boşaltılır ve saklanmak istenen her ne ise kabağın içinde konur ve kabağın kapağı kapatılır imiş. zamanla kabağın kokusu ve tadı içinde saklanan maddeye geçtiğinden, saklanan madde ve/veya kabak atılırmış, yerlerine yenileri konurmuş. bu deyişin hikayesi de böyle.
  • yukarıda tanımlarını okuduğunuz bu deyimin dilimize geçiş hikayesi de şöyledir efendim. şimdi efendim pireler deve iken, beşikler tıngır mıngır sallanır iken, plastik ve cam fabrikları yok iken; doğal olarak ta sürahi, maşraba gibi bilimum plastik ve camdan yapılan eşyaların yerlerini o zamanlar kabaklar alırmış. çünkü kabak yapı itibari ile ince bir kabuğa sahiptir ve kolay kolay kırılmaz. şimdi kabağımızın bu özelliği haiz olması durumunun öncesinde bazı aşamalardan geçmesi gerekirmiş, ki bu günde gerektir; eğer su kabağından tas veya maşrapa vayahut sürahi gibi bir levazımat yapılmak istense... bütün işlemler bittikten sonra da kabağın içinin kuruması için üstten kesilmiş kısıma bir tıpa tıkılarak amaca uygun kullanılır imiş...

    ayrıca (bkz: amaç dışı kullanım)

    sözü kısa keselim şimdi o dönemlerde kabak uc kısımdan kesilip içi çıkarılır sonra da kurumaya bırakılırmış güneşli bir yerde. bu aşamaları yapıpta sabredemeyen yani kabağın içinin iyice kurumasını bekleyemeyen ahalinin kabakları tam olarak kurumadığından içine konulan suya, yahut her ne konuluyorsa kabağın içine işte ona kendi tadını verirmiş mundar edermiş.. işte o gün bu gün bu deyim, içine ettin bu kadar ısrarla mundar ettin lan, heva u heves denilen birşey kalmadı artık, sıktın, bunlarttın bizi daralttın,merkebin ferci dahiline su kaçırdın, gibi muhtelif söz karşılıklarının sebebi olan, tadı kaçıran zevat için söylenir durur...
  • bu deyim ilk olarak , yaz sıcağında canı karpuz çekip kabak yiyen kabakzede gezgiiin paşa tarafından söylenmiştir.
    kabakzede gezgiiin paşa'nın bu deyimi söylemesine sebep olan olay silsilesi ise esasen şöyledir:
    malum yaz gelince, talep fazlası ve arz kıtlığı neticesinde artan karpuz fiyatları açıkgöz yahudi tüccar gezgiiin'in gözünde karaborsa lambalarını yakmıştır. lakin tarım ürünlerinin kısa dönem arz esnekliğinin sıfıra çok yakın olmasından mütevellit, yahudi tüccar gezgiiin duruma başka bir çözüm arar ve ziraatçi gezgiiin efe ile fikir teatisinde bulunmak üzere karaborsal durumu paylaşır. kulağı iyi duymayan ama işine geldiği için para sözünü anında duyan efe, zor hemen halledilir imkansız biraz zaman alır nefasetinde bir "sözlü tokat"ı muhatapının yüzüne** aşk eder, netice itibarıyla "kısa" süreli düşünmeye koyulur ve karpuza göre yetiştirmesi daha kolay kabağı aşılama fikri adiyesini bulur. sonuç olarak ziraatçi gezgiiin efe kabağı aşılayarak karpuza çeviren ilk kişi olur ve (genetiği değiştirilmiş organizma kavramını dünya bilimine ilk kez kazandıran türk olarak tarih sayfalarında arayabilirsiniz)* kabağın, ilk defa zirratçi gezgiiin efe tarafından aşılanması neticesinde dışı karpuz içi kabak "gdo"lar piyasaya sunulur. lakin daha sonraları sıcak paranın tadını alan ikilinin sermayenin paylaşımı konularında iyice açgözlüleşmeleri neticesinde araları açılır ve ticaretten anlamayan ziraatçi gezgiiin efe, arz talep dengesini hiçe sayarak piyasayı kabak aşılı karpuz ile doldurur. neticesinde kabak aşısız karpuz karaborsaya düşer. piyasadaki tüm içi dışı bir karpuzları önceden toplamış olan (hatta asıl planının bu olduğu bile iddia edilebilecek olan) hallederiz kuzum sözüyle kendisini çoban diğerlerini koyun gören yahudi tüccar gezgiiin her zaman ki gibi piyasayı elinde tutan taraf olur...
    neyse konu fazlaca dallanıp budaklandı, daha fazla detaya inememek adına sözün çıkış noktasına bağlayalım bu based on a frictional storyi.
    yaz sıcağında canı buz gibi bir karpuz çeken içimizden biri olan kabakzede gezgiiin paşa'nın (yapılan bu kelekin doğal sonucu olarak) çarşıdan aldığı her dışı karpuzun, içinin kabak çıkması sonucunda söylediği aaa bu da kabak tadı verdi sözünün zamanla dillerden kulaklara, kulaklardan dillere, kabaktan karpuza, nesilden nesile geçerek deyimleşmesi ile ortaya çıkmış olan söz öbeğidir.

    bilimsel - tarihsel not: genetik kelimesi kök olarak gezgiiin'den türetilmiştir, baş harflerinin aynı olması ise zaten malum olan ilanın en büyük ispatıdır. * (bkz: bu da mı tesadüf)
    (bkz: zedezadegiller)
    (bkz: zede ile zade kelimesi arasındaki fark)
    (bkz: bilimi yalanlarına alet etmek)
    (bkz: kısa dönem tarım ürünleri arz esnekliği)
    (bkz: kabak aşısı)
    (bkz: gdo) (bkz: israil oyunu)
  • temcit pilavı gibi aynı şeyi ısıtıp ısıtıp yazanlar, ay pardon söyleyenler için kullanılır.
  • evet kesinlikle acemiyiz biliyoz da siz de kabak tadı vermis bulunmaktasiniz .. bu kadar da erken verilicek bisey diil yani aceleniz ne.. baymis bulunmaktayim saolasin. deyime uygun tam bi ornek. heralde baska da bisey yazmiicam
  • belirli bir asamadan sonra yani seyin tekrar tekrar tekrarlanmasi durumunda olayin sinirleri gevsetmesi.
    (bkz: yeter ulan)
  • kabağa hakarettir. sen kabukları kalın ve fırında pişmiş kabak tatlısı yedin mi hiç?
  • nedendir bilinmez ben bu deyimi her duyduğumda gözümde balkabağı canlanır idi ama deyimde sözü geçen kabak tipi için;

    http://t0.gstatic.com/…dbrm-dzml-ogp8xw3q1-66lev9kg

    ki kendisi su kabağı olarak geçiyor.

    bu arada bir kabak tatlısı olsa da yesek...
hesabın var mı? giriş yap