teoman
-
teoman kendisini singer&songwriter olarak tanımlıyor. hatta kendisi için müziğin pek de önemli olmadığını, kendinden çok daha iyileri olduğunu ve örnek aldığı leonard cohen , bob dylan gibi adamların ekolünden olduğunu söylüyor. yani şarkı sözlerini yazmasaydım bu işi yapmazdım noktasında bi adam.
hadi gelin bu şahane şarkılar ortaya nasıl çıkmış inceleyelim. kronolojik sıraya göre ilerleyeceğim.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
albüm adı: teoman
ilk albümün en hit olan 2 parçası papatya ve ne ekmek ne de su
papatya'nın sahibi rıza erekli
ne ekmek ne de su ise barlas erinç imzası taşıyor.
hatta bu iki şarkının öne çıkıp, sözlerini kendi yazdığı şarkıların geri planda kalması hakkında ''ilk gollerimi kendi yazdığım şarkılardan yedim'' diyor.
albüm kaydının da ''masteringsiz'' tamamlanmasından dolayı bu albümün volümü oldukça düşüktür. yani teoman'ın ilk albümü oldukça başarısız. albümden sonra verdiği konserler teoman'ı daha ön plana çıkarıyor. hatta insanlar arasında papatya teoman olarak anılmaya başlıyor.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
albüm adı: o
'' ahmet erhan'ın oğul şiirine aşık oluyorum, şiiri besteliyorum, çok benimsiyorum. sanki annemle beni anlatıyormuş gibi hissediyorum o şiiri okurken. ahmet erhan'ın telefonunu buluyorum, arıyorum; kalbim küt küt atıyor hayran olduğum bir şairle konuşacağım için. ahmet abi o kadar güzel konuşuyor ki telefonda benimle: 'kullan tabi' diyor, ama söz: ahmet erhan yazma sakın, şiir: ahmet erhan diye yazılsın albümde.'
oğul
anne ben geldim
dizlerin duruyor mu
başımı koyacak
anne ben geldim
ben, oğlun, hayırsızın
'' orhan atasoy'un gemiler'i var aklımda uzun süredir. birçok kişinin sevdiği, ama büyük hit olmamış, güzel bir parça. o parçada bir stadyum hiti potansiyeli var bana göre. formunu değiştirirsem, o parçayı hit yapabilirmişim gibi geliyor; bir ''rock marşı'' yani. şarkının ''b'' bölümü biraz fazla uzun, şarkıdan koparıyor insanı, gereksiz yerler atılmalı. bir de nakaratı aynı oktavdan değil, bir oktav yukarıdan söylersem çığlık çığlığa, insanları çok etkilermişim gibi geliyor. rıza abi istemiyor ''gemiler''i. güzel şarkı olduğunu kabul ediyor ama bir çok denemeye rağmen -orhan abi'den sonra zerrin özer, melis sökmen ve başkaları da yapmışlardı- bu parçanın patlamadığını söylüyor, formu değiştirip parçayı bambaşka yapacağımı söylüyorum. ikna olmuyor, ''o şarkı uğursuz'' diyor. ama ısrarcıyım bu konuda. hemen hemen her konuda olduğu gibi aslında.''
gemiler
deniz rüzgara karışmış güneşte
martı sesleri vardı,
gülüşlerde
gülüşlerde
gülüşlerde
bazı yalanlar
çalışmış, kaybetmiş
koşmuş yorulmuştuk
birbirimize içmeden
dokunamaz olmuştuk
birkaç kalp ağrısı, birkaç imdat çağrısı
elimizde bunlar var
mutlu olmaya yetmez ki aşk
''sadece sarhoşken sevişebilen iki sevgili. bir ilişkinin sonu. palavra atmak değil gerçeklerden bahsetmek, yıkıcı bir ilişkiyi anlatmak istiyordum. bir cinsel isteksizlik durumu var o şarkıda, daha önce yazılmış şarkılarda buna rastlamamıştım. bana kalırsa şarkıları böyle detaylar gerçekçi kılıyor.''
-----------------------------------------------------------------------------------------
albüm adı: 17
''paramparça şarkısı her yerde. istiklal caddesi kasetçilerle dolu ve sürekli dışarıya müzik yayını yapıyorlar. taksim'den başlayıp tünel'e yürüdüğümde sadece kendi sesimi duyuyorum. başka hiçbir şarkıyı çalmıyor kasetçiler. istiklal caddesi'nde kendi sesimden kaçmak için paralel yollardan yürümek zorunda kalıyorum. albüm, rıza abi'nin deyişiyle patlıyor. çok ünlüyüm.
müslüm gürses anlatıyor:
'' bir gün tesadüfen teoman'ın paramparça şarkısına denk geldim, dinler dinlemez çarpıldım. hele 'babamın öldüğü yaştayım' dizeleri beni felaket çarptı. hiç vakit kaybetmeden teoman ile irtibat kurdum. çocuk çok efendi bir sanatçı, kısa sürede dost olduk. şarkısını vermeyi kabul etti. ben de ona uygun eski şarkılarımı vereceğim ve ileride o da bana yeni şarkılar verecek. bizim güzel olan her şeye kapımız açıktır. ister pop, ister rock, ister sanat müziği ya da halk müziği olsun, gönlümüze hitap ediyorsa güzeldir.''
teoman:
''açık konuşayım, ben müslüm gürses'in paramparça yorumunu kendi yorumumdan daha çok beğeniyorum. gürses melankolik bariton bir sese sahip. bu sayede ne söylerse söylesin şarkıya inandırıcılık katıyor. eğer bu şarkının klasik olma gibi bir şansı varsa bu onun gibi ustaların sayesinde olur.''
bugün benim doğum günüm
hem sarhoşum, hem yastayım
bir bar taburesi üstünde
babamın öldüğü yaştayım
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
albüm adı: gönülçelen
''bir gece engin uysal ile dışarı çıkmışız. o karşıda oturduğu için araba kullanmasına izin vermemişim bende kalmış, benim odamda uyuyor. ben salondayım. sabah üzerinde oynadığım şarkıyı çalıyorum. birazdan içeriden geliyor; kalın sesiyle 'ne güzel parça' diyor, 'aynı ilhan irem şarkıları gibi.' hoşuma gidiyor yorumu. 'çalsana bi daha' diyor. çalıyorum.
gönülçelen
kırıklarını aldırdım
kalbimin
zırhımı çıkarttım
astım portmantoya
güzel vücutlar
boş suratlar
benimse;
yenmiş tırnaklarım
titrek ellerim var
istanbul'da sonbahar
istanbul bugün yorgun
üzgün ve yaşlanmış
biraz kilo almış
ağlamış yine
rimelleri akıyor.
'' ben yaralı yüzleri, iz taşıyan suratları daha çok severim. baktığım zaman pırıl pırıl, defosuz bir yüz o kadar ilgimi çekmez. gürbüz gürbüz manken kızlar yerine yüzünde bir defosu olan kadınları beğenirim ben. o yüzden benim istabulum da böyle, rimeli akmış ve biraz kilo almış.''
zamparanın ölümü
''param varsa, pazar günleri topkapı'ya gidiyorum, bir eskiler pazarı var.
görüntü: charles dickens romanı. yerlerde çamurlar içinde tezgahlar, bazılarında kafası ya da kolu kopmuş oyuncak bebekler, kullanılmış piller, kış aylarında da varillerde bir şeyler yakıp ısınan insanlar vs. topkapı pazarı yurtdışında kızılhaç'a yapılar kıyafet bağışlarının türkiye'ye getirilip satıldığı yer aynı zamanda. sahipleri çoktan ölmüş, 50'li, 60'lı 70'li yıllardan kalan bir sürü takım elbise. sokak tezgâhlarından seçiyorum. normalde hiçbir zaman alamayacağım takım elbiseleri oradan çok ucuza alıyor ve terzide paçalarını ayarlatıyorum. bir gün bu kıyafetleri giyip evde aynaya bakarken, r. 'adama bak, hem ölmek istiyor hem de süsleniyor' diyor bana. lafı hoşuma gidiyor ve aklımda kalıyor. yıllar sonrasında bu sözü, 'beğensin diye gelirse ölüm, makyajsız gezmezdi' yapıyorum şarkımda. ama ben bir kadını anlatıyorum.''
'' zamparanın ölümü leonard cohen'in 'death of a ladies man' ine bir gönderme ama bu hikaye benim kurgum. klişe bir kart zamparanın, ruhi'nin -yani benim- 40'lı yaşlarında başarısız zamparalık denemelerini anlatıyor.
pardon sizi birine benzettim geçmiş yıllardan
yemin ederim azcık içtim, bu halim doğuştan
şampiyonan sanırken diskalifiye olduğumdan
işte sevgili bayan, tüm gevezeliğim bundan
------------------------------------------------------------------------------------------------------
albüm adı: teo-man
'' gönülçelen albümü sonrası hiçbir plak şirketiyle bağım kalmıyor, özgürüm. karar veriyorum; yeni albümümü new york'ta yapacağım. bir yerlerden volkan başaran'ın new york'ta kızını ziyaret ettiğini duyuyorum, ona iş teklif ediyorum. 'gel' diyorum, 'ben sana ev tutayım, şu kadar para da albümü yapmak için.' artık volkan'ın evinde düzenlemeler yapıyoruz her gün. ikimiz için de çok zor insanlarız, tanıştığımız günden beri didişip duruyoruz birbirimizle. düzenlemeler esnasında birbirimize dayanmak için çareler arıyoruz. ben ona benim lustral'lerden veriyorum, o da bana sigarasını ikram ediyor. 35 yaşında, volkan'a dayanmak için sigara tiryakisi oluyorum. o da artık antidepresan kullanmaya başlıyor.''
''a. ile ayırılıp duruyoruz yine.(a o zamanki sevgilisi, daha sonra evlenip boşanıyor ve çocuğunun da annesi a.) o başka bir yere taşınıyor. görüşmüyoruz uzun bir süre. şarkılar yazıyorum bütün kalan vaktimde.
mektup
telefonda konuşamam bilirsin
mektuplarıysa ertelerim hep
belki de yazım çirkin diye
çok düşündüm, çok kurdum
karar verdim
hep vazgeçtim, ama
sana yazabildim nihayet
kupa kızı ve sinek valesi
bir iskambil falında
çıkmıştık birbirimize
o güzel kupa kızıydı
sinek valesiydim bense
gece yarısı, o perşembe
rastladım köprü üstünde
ağlama dedim
o ağladı
tırabzanlardan indiğinde
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
albüm adı: en güzel hikayem
''bir 'best of' yapmak üzere anlaşıyoruz eski plak şirketimin sahibi arkadaşım
murat akad'la; bir iki güzel şarkı yazıp eski albümlerimin hit şarkılarını ekleyerek yapılacak bir toplama albüm. başlıyorum yazmaya ama fazla derine girip duramıyorum, iyi değilim kafaca. kendimi harap etme durumlarındayım. a'ya aşkım öldürüyor beni. o yüzden de duramıyorum çalışmadan, gece gündüz çalışıyorum, iki yerine on şarkı duruluyor içimden, kafamdaki 'best of' siliniyor, bir şarkı yazıyorum sonlara doğru a. için. aklımda şebo var sadece o şarkıda söylemesini istediğim, sevgilimin duygularını seslendirmesini rica ediyorum ondan.
tarkan gözübüyük ve çağlar türkmen ile anlaşıyorum. stüdyoya girip, harıl harıl çalışıp kayıt, miks ve masteringi 28 günde bitiriyoruz. murat bana bozuluyor 'best of' albümü konusunda ona kelek attığım için. haklı. ama ben daha haklıyım. hayatımın albümünü yaparken, verdiğim uyduruk sözünün benim için değeri sıfır. söz verdiğim o albümü bu albümden sonra çıkarmayı öneriyorum ona, kabul etmiyor. bozulmakta ısrarlı. albümün ismini a. için koymuştum zaten çoktan: 'en güzel hikayem'
en güzel hikayem
işkenceydi bazen
bazen çok güzeldi
ama anlıyorum sesinden
kurtulmuşsun sen
nokta konmuş
bitmiş
en güzel hikayem
ayna
uyumadan uyandım
yine aynı dünyaya
karar verdim
kalmaya
baktım dedim ki, aynaya
acelen ne
olacaklar olacak
yaşa
sevdiklerin var burada
hâlâ
yaşa
seni sevenler burada
hâlâ
''kabataş'tan bir arkadaşımızın teknesine bineceğim. benzin istasyonunun arkasındaki iskeleden. tekne daha gelmemiş, ileriden bir delikanlı geliyor bana doğru. pek hayırlı bir tipe benzemiyor, kara kuru, uzun boylu, kambur, çökük avurtlu. herhalde para ister diye düşünüyorum. anında konuya giriyor. 'abi' diyor, 'ben bir ara intihar edecektim. senin ayna şarkını dinledim, vazgeçtim.' hiçbir şey söyleyemiyorum. pek kendinde değil gibi zaten. o da başka bir şey söylemeden, dönüp gidiyor.''
gökdelenler
gökdelenlerden tükürdüm
dünyaya
ben hayatım boyunca
bu yüzden kupkuru ağzım
bak geçmedi yıllarca
''gençliğimde kendimi gerçekleştirirken dünyadaki birçok şeyi de eleştirirdim. dünyanın tüm sistemi ahlaksızlık üzerine kurulmuştu. her yerde güçlüler, güçsüzleri eziyor diye düşünürdüm. neredeyse herkesi de inceliklerden ve ahlaki prensiplerden yoksun ve kaba bulurdum. 'gökdelenlerden tükürdüm dünyaya' o tiksintinin ifadesi. gerçi dünyayı hâlâ aynı şekilde görüyorum ama gençliğimdeki kızgınlığım artık yok. insanlara daha şefkatle yaklaşıyorum.''
bugün
boğulurdum her sağanakta
yüzmeyi öğrenmişim sanki
bugün
hayat, koyu bir balgam
sert bir pornoydu dün
bir tuzağa kaptırmıştım kendimi
ama eminim
tanrı var bugün
''insanın bugün öyle hissetmesi için, dün dibe vurması gerekiyor. şarkıda adam kafayı yemekle aydınlanma arasında gidip gelsin istedim, çünkü bence ikisi de aynı.''
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
albüm adı: renkli rüyalar oteli
'' renkli rüyalar oteli'' albümümü yapıyorum safa hendem ve mehmet cem ünal ile birlikte. renkli rüyalar oteli'nde önce besteler yapıldı, sonra sözler yazıldı. ben her albümde böyle farklı şarkı yazma teknikleri bulmaya çalışırım. aslında her şey biraz beatles'a özenmemle başladı. onlar nasıl stüdyoya kapanıp her şeyi orada yapıyorsa ben de öyle yapmak istedim. bu değişiklik bana yetmedi. hadi bu sefer önce besteleri yapayım, sözleri sonra yazayım dedim. tabii yine eski metotla yaptığım şarkılar da var. mesela aşk kırıntıları elime gitar, kayıt ve kalemi alıp 15 dakikada yazdım.
aşk kırıntıları
aşk kırıntısıyla doymaktansa
tek başıma aç kalırım bu hayatta
paylaşacak bir şey artık yoksa
bir erkekle kadın arasında
iki çocuk
konserde kendi ifadeleriyle:
''erdal eren'i tanıyor musunuz? bilmeyenler için anlatayım. 12 eylül 1980 darbesinden sonra ilk asılan kişilerden birisi erdal eren. genç biri. bir jandarma erini öldürmekten daha doğrusu o suçlamayla asıldı. pek doğru dürüst bi yargılaması yapılmadı kendisi suçsuz olduğunu söylüyordu ama asıldı.
erdal eren benim akrabam. bundan 15 sene evvel 'renkli rüyalar oteli' albümünü yaparken onla ilgili bir şarkı yazmak istedim. küçüklüğümden beri bilirim hikayesini. kitapları okudum, gazete haberlerine girdim. bir şey sonradan içimi acıttı. öldürdüğü söylenen zekeriya önge'den kimse bahsetmiyordu, sadece bir satırda geçiyordu şöyle. aslında ona da yazık olmadı mı oldu. ikisine de yazık oldu. erdal eren büyük bir kahramanmış gibi daha doğrusu büyük bir kurbanmış gibi karşılandı. zekeriya önge'den kimse bahsetmiyordu. ben de dedimki aslında erdal'la ilgili şarkı yazacaktım ama iki tane boşu boşuna ölmüş iki tane çocuk için yazayım. ben ideolojilere falan inanmam. siyasete de inanmam, çok sevmem de.
ben pek anlatamadım ama şarkı anlatır inşallah.
el sallamıştı annesine
bayram izni dönüşünde
hissetmiş miydi oğlunu
kurşun kalbi deldiğine
kim
''charles aznavour 'un fransızca bir şarkısını elvis costello ingilizce olarak 'she' adıyla söylemiş. ben de o şarkıya 'kim' adıyla söz yazdım. uzun zaman uğraştık ama onun iznini alamadık. 'ingilizce ve fransızca dışında başka bir dile izin vermiyoruz' diye bir yanıt geldi. benim yazdığım sözler de sehpanın üzerinde öylece kaldı. bir gün elime gitarı aldım ve o sözlere yeni bir beste yaptım. bir kerede bitti şarkı. çok pratik bir şeymiş müzik yerine söz yazmak ve sonra tekrardan müziğini yaratmak.''
kim tutacak son anda
bedenimi havada
düşen uçurumlarda
ben tutarken nefesimi
ağzından aldığım
ağzımda sakladığım
uçup gitmesin diye
biz büyür dünya değişirken
birbirimizi düşünüp
başkalarıyla sevişirken
kim
terlemeden sevişenler
nasıl anlasınlar seni, beni
acıkmadan yiyenler
uyumadan önce ayaküstü
terlemeden sevişenler
'' bazı insanlar var, kalplerini dinlemiyorlar; ya ailelerini dinliyorlar ya da bu iş böyle olur zaten diyorlar. yaşımız geldi, evlenip yeni televizyon çıkmış onu almak lazım, şunu yapmak lazım diye başkaları tarafından karar verilen hayatları yaşıyorlar. bu tip insanlar evleniyorlar, uyku vakti geldiğinde televizyonunu kapatıp 'hadi hayatım içeri geçelim' diyor, sonra da 'e biz evliyiz birkaç gündür de sevişmedik, sevişmemiz lazım' deyip sevişiyorlar...''
------------------------------------------------------------------------------------------------------
albüm adı: insanlık halleri
''bulanık hayatım. yine kendimi işe vererek, dünyaya kapımı kapatma hayallerindeyim. yine pek iyi değilim.(bu seferki çok uzun sürecek) plak şirketime mektup yazıyorum. bu albümü onlarsız, kendi başıma yapmak istediğimi söylüyorum mektupta. bu albümü çok sevdiğimi, ticari olmadığını bildiğimi, ama yine de bir sürü para harcayacağımı dile getiriyorum. 'bırakın kendi paramı batırayım' diyorum yani onlara. onların parasını savurmak istemiyorum.
çok uzun zamandır ilk şarkımı yazıyorum. terapistim -arkadaşım- c.'yi arıyorum. hiç şarkı yazamadığım için mızmızlandığım terapistimi. ona şarkıyı çalıyorum; kız arkadaşım a.b. için şarkı mavi kuş ile küçük kız
'mavi kuş' da, 'küçük kız' da ortaçgil şarkılarının isimleridir. ortaçgil'e çocukluğumdan beri hayranım. abime bir selam göndermek güzel olacak diye düşündüm.
mavi kuş ile küçük kız
yalancıyımdır biraz ama bana inan
sarhoşken hep çok sahiciyim
yine fazla içmişim bu akşam da
coşmuş kalbim, of nal gibiyim
sağır, kör, dilsiz görünür kalbim
ama bil, ben aslında iyi biriyim
bilirim, çok kirlidir aşk sicilim
sadakat konusunda da pek iddialı değilim
ama bu kez farklı olsun diye
sen denersen, ben de denerim
pek iyi olmadı şarkı, boş vereyim
gel hadi 'ortaçgil' dinleyelim
sıcaklığını verirken sen bana
sızayım aniden kollarında
''ahmet erhan ile e-mail'leşiyoruz. gırtlak kanseri. sigorta ödemelerinden yakınıyor. o akşam şiirlerini tekrar okuyorum. bir sürü harika dize var yine önümde. farklı şiirlerden bir kolaj yapıyorum, ona mail atıyorum: 'abi, senin şiirleri karıştırıp bir şarkı sözü haline getirdim, besteyi de yaptım. adı, sevişirdik bazen.''
sevişirdik bazen
bir gün nehir yataklarına dolarsam korkarım
suyumun çoğu
senden yana akacak
dünyanın ölümünü gördüm
suyun toprağın
en yakın dostlarımın
birer birer
vakitsiz açan çiçeklerin
vakitli doğan çocukların
ölümünü gördüm
ama kimse
inandıramaz beni
öldüğüne sevgilerin
çoban yıldızı
yüzme bilmeden daha
deniz görmeden
hiç güneşte yanmadan
şimdi ölmek istemem
bir kalbi sarmadan
''90'larda çok dinlediğim bir tom waits şarkısı vardı. hayatında hiç okyanusu görmemiş bir kızdan bahsediyordu. dinlerken çok hüzünleniyordum. ben de benzer duyguyu askere yükleyip aşık olmadan, sevişmeden ölmek istemeyen ağır yaralı bir askerin şarkısını çoban yıldızı'nı yazdım. kendisi önce bir düşman askerini öldürüyor, vicdan azabı çekiyor ve en sonunda o da vuruluyordu. türk-kürt savaşı da beni üzüyor, bu şarkı ona referans verir diye düşündüm. estetik olarak da 1930 yapımı bir filmi baz alıp klibi çektim.''
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
albüm adı: eski bir rüya uğruna
''son bir albüm yapmaya niyetleniyorum. alper'le yapacağım, eski günlerdeki gibi. fakat ikimizin de hiç keyfi yok, hayatın kendisinden bıkkınlık gelmiş bize. enerjimiz yerlerde sürünüyor. şarkı yazmaya zorluyorum kendimi, yoruluyorum çabadan. her zaman yaptığım gibi barlas erinç'e soruyorum güzel parçaları var mı diye. iki tane veriyor bana. yazmam gereken şarkılar azalıyor. aklıma çok az iyi fikir geliyor, yine de çalışıyorum. kayıtlar bitince, misleri yapacak çağlar türkmen geliyor stüdyoya, yaptığımız şarkıları dinlemek için. dinleyip beğeniyor. bu arada alper 'keşke bi tane de hit parça yazsaydın, bir son dakika golü mesela' deyince, sinirleniyorum, bu hit parça eksiği konusunda söylenip duruyorum. çağlar da alper'e katılınca daha da bozuluyorum, eve gidiyorum, gitarı alıp hırsla 10-15 dakikada serseri şarkısını yazıyorum. ertesi günkü stüdyoya girişimi alper beni taklit ederek anlatıyor sonradan; kasılarak yürüyor, benim ciddi, havalı suratımı, sesimi taklit edip şöyle haykırıyor 'yaptım şarkıyı!'
serseri
aynaya bakmam
kendimi bilmem
hayat acıtınca
dünyayı sevmem
ne yazık ki tek tabanca
serseri doğdum
serseri ölcem
''bir şarkı yazıyorum; adı hem hayattan hem ölümden
iki kişiye adıyorum şarkıyı, iki şaire: ahmet erhan ve seyhan erözçelik''
hem hayattan hem ölümden
sardunyaları seyrettim bir çölden gelip
geceler boyu ağladım, şairleri sevip...
bu ve bunun gibi hikayeler teoman'ın fasa fiso kitabında mevcut. kitabı okumayanlar için tavsiye ederim. güzel detaylar barındırıyor teo hakkında.
he bu arada unutmadan
sen çok yaşa teoman!
editi: birkaç imla hatam olmuş, uyaran arkadaşlara teşekkür ediyorum.
görüşürüz çocuklar!
gelen istek üzerine ''iki çocuk'' şarkısının da hikayesini ekledim.
ben yine hikayelere ulaştıkça güncellerim burayı.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap