• bir cahit sitki taranci oykusu'nun kahramani. zamanin kucuk afrika meyhanesi 'nin $ef garsonu.

    // (…)

    hava iyiden iyiye kararmi$ti. cahit ani bir kararla, bu ak$am bir yerde birkac kadeh icebilir miyiz ? dedi. derhal kabul ettim. zaten o soylemese ben teklif edecektim. yalniz kendisine yarim saat kadar musaade etmemi, cok yakinda bulunan bir kitapcidan bir miktar avans para alacagini soyledi. zaten hissedilir bir tela$ icindeydi. parasiz oldugu besbelliydi.

    hicbir yere gitmesine luzum olmadigini, o ak$amki masraflarimizi kar$ilayacak kadar param oldugunu, avans i$ini bir ba$ka gune birakmasini soyledim. cunku du$undum ki, cahit avans almaga gidecegi kitapcidan eli bo$ donebilirdi. hayir, olmaz, diye israr etti ve bir anda firlayip kahveden cikti. kahvede yarim saatten fazla bekledim, icim sikilmaga ba$ladi. gazete okudum. tavla oyniyanlari seyrettim. nihayet cahit cikageldi. yuzunden hemen anladim, eli bo$ donmu$tu… kitapciyi bulamami$, biraz sonra gelir demi$ler, beklemi$ beklemi$, ne gelen var, ne giden… uzgun bir tavirla :

    -emrindeyim. bu ak$am senden olsun ! dedi.

    derhal ayaga kalktik. nereye gidecegimizi sordum. cahit coktan kararini vermi$ti. benim meyhaneye, dedi. afrika hani ’nin altinda kucuk, ucuz bir meyhane vardir, oraya… sirkeci ’den tramvaya atlayip beyoglu ’nda parmakkapi ’da indik. yarim saat sonra cahit’in kucuk, fakat cok sevimli meyhanesindeydik. uc dakika icinde beyaz mermerli masamiz kucucuk meze tabaklariyla dolup ta$ti. bir de 49 luk bahce rakisi ismarladik.

    cahit ilk kadehlerde pek konu$muyor, daha cok bana sualler soruyor, sonra uzun uzun du$unuyordu. o ak$am gec saatlere kadar kucuk afrika meyhanesinde oturduk. kar$ilikli $iirler okuduk. birbirimizi tenkit ettik. dikkat ettim, cahit daha cok begendigi misralar, bulu$lar, yenilikler uzerinde duruyor, begenmedigi, sevmedigi parcalar hakkinda hicbir $ey soylemiyor, susmayi tercih ediyordu.

    meyhanemizin cahit’ten de kisa boylu tiknazca sevimli bir $efgarsonu vardi : magromatis efendi… mesleginin tam ehli olan bu sevimli rum, bir dakika bile durup dinlenmeden masalari donatiyor, kucucuk elleriyle uc be$ tabagi birden ta$iyor, butun mu$terileriyle ilgileniyor, fakat cahit’e cok ayri, hissedilir bir itibar gosteriyordu. magromatis efendi o tarihlerde kirk be$-elli ya$lari arasindaydi. yuzunde hic eksik olmayan tatli bir gulu$ vardi. meslegini zevkle, ne$eyle yurutuyor, bir kadeh bile icmedigi halde adeta cakirkeyif gorunuyordu.

    daha sonralari cahit, bu magromatis efendi icin bir meyhane hikayesi yazdi ve cumhuriyet gazetesinde yayinladi. dostum dogan nadi ’den ogrendigime gore, ustad huseyin rahmi kendisine bir mektup yazarak muhakkak cahit sitki ile tani$mak istedigini, birlikte bir ogle yemegi yemeleri icin bir randevu temin etmesini rica etmi$… on gun sonra huseyin rahmi, kitapci hilmi ve dogan nadi, park otel’de bulu$mu$lar. fakat cahit sitki o gunlerde paris ’e gittigi icin yemekte bulunmami$. huseyin rahmi uzgun, fakat merak icinde israrla, merakla soruyormu$ :

    -kimdir bu cahit sitki ?.. herhalde ya$li ba$li, eski meyhaneleri ve o meyhanelerde cali$an hunerli garsonlari inceden inceye tetkik etmi$ usta bir kalem olacak. gazetenizde magromatis adli bir hikayesini okudum ve cok begendim… dogan nadi, onun yirmi dort, yirmi be$ ya$larinda bir genc oldugunu, liseden arada$ olduklarini soyleyince, huseyin rahmi : imkani yok efendim, olamaz, o ya$taki bir adam o eski devir meyhane ve garsonlarini bu kadar guzel, bu kadar canli tasvir edemez, diye tutturmu$. dogan, cok yakinda paris’ten donunce sizi muhakkak tani$tiririm , demi$ ama, cahit, paris’ten dondugu zaman ne yazik ki huseyin rahmi de yirmi gun evvel hayata gozlerini yummu$…

    (…) //

    ic. "bizim ku$ak ve otekiler" (36 $air ve $iirleri), baki suha ediboglu, varlik yayinevi , istanbul-ekim 1968, s. 108-110.
hesabın var mı? giriş yap