4 entry daha
  • insanın değer yargılarını allak bullak eden kitap. biraz daha açmak için hafif bir özet geçmem gerekecek.

    galaksiler arası savaş sırasında alpha iii m2 isimli koloni ve bu kolonide bulunan akıl hastanesiyle iletişim kesilir. savaş sonrasında (şu an hatırlamıyorum ama belki yüzyıllar sonra) dünya bu bağımsız koloniyi tekrar kontrol altına almak ister. eğlenceli kısım burada başlar. kolonide muhteşem(?) bir toplum düzeniyle karşılaşırlar. etnik grupları belirleyen kavramlar artık din, dil, ırk değil emarelerini gösterdikleri psikolojik bozukluklardır.

    paralar (paranoya) idare ve yürütme işlerine bakarlar. güvenliğe haddinden çok önem verirler. manlardan çok korkarlar.

    manlar (mani) savaşçı yönleri ağır basan gruptur. teknolojileri askeri yönde gelişmiştir. estetik yoksunudurlar ve sürekli paralara karşı darbe planlarlar.

    poliler (polimorfik şizofreni) yaratıcı ve yenilikçidir. aydaki her çocuk poli doğar, poli eğitimi alır. 10 yaşlarında sınıflandırılır ve kendi topluluğuna gönderilir.

    hebler (hebefreni) hakir görülen gruptur. iletişim kurmak zordur. yaşadıkları ortamlar ilkel, pis ve düzensizdir. fiziksel işler için tercih edilirler.

    şizler (şizofreni) sanatçı ya da dini/ruhani sınıfı oluşturur. somut değil soyut kavramlara önem verirler.

    ob-komlar (obsesif kompülsif bozukluk) bürokrasiyi yürüten sınıftır. ideal devlet memurlarıdır, muhafazakar ve yeniliklere kapalıdırlar.

    depler (depresyon) ise bildiğin depresiftir. mutluluk, keyif gibi şeylerin ne olduğundan bihaberdirler. hayat onlar için işkencedir.

    ve sorunsuz olmasa bile birarada uyum içinde yaşamaktadırlar.

    gerçek hayatta bu tip eğilimler iletişim, sosyalleşme ve uygarlaşma adına büyük engeller gibi görülüyor. bu insanlar (azınlıklar) toplumun genelinin belirlediği "normal" kavramının sınırlarının biraz dışına çıkarlarsa dışlanıyorlar ve izole ediliyorlar. tedavi edilemeseler bile sosyalleşme şansları ellerinden alınıyor.

    yazar* ise "peki ya yanılıyorsak" sorusuna cevap arıyor bence. ya bu semptomlar bireyin sosyalleşmesine, üremesine, üretmesine ve en nihayetinde mutluluğuna engel değilse, bastırılmaya çalışılmadan tolere edilirse... sonuçta bu kolonide ideal şartlar mevcut. anormallerin çoğunlukta olduğu ortamda normalin tanımı otomatik olarak değişiyor. kendi doğrularını kurallaştıran ve zorla uygulatan bir egemen sınıf yok. kişiliğinizi bastırmanız ya da saklamanız yönünde size yaptırım uygulayan bir merci yok.

    işin bir de diğer boyutu var. şu an sahip olduğumuz bilim, psikoloji, sanat algısını ve birikimini düşünün. istisnalar olsa da bu kavramlar açısından bulunduğumuz nokta "normal" ya da sonradan normalleştirilmiş beyinlerin eserleri. hayalgücünün, zekanın ve düşüncenin toplum tarafından belirlenen merkezinde yoğunlaşmış beyinler.

    peki ya bu birikim yıllar boyunca merkezde değil de uçlarda, sınırlarda konuşlanmış kişiler tarafından sunulsaydı?

    kendinden kuşaklar öncesine kadar uzanan şizofren ressamların tablolarıyla şekillendirdiği benliğini tuvale döken bir şizofrenin yaptığı resim ilginç olmaz mıydı?

    en eski depresif şairleri yalayıp yutmuş bir depresifin, hayatının aşkını kaybedince yazdığı şiiri okusak neler hissederdik?

    toplumun en zekileri teknoloji ve bilim alanında çalışırken kimsenin onlara "fazla uçtun, ayakların yere bassın biraz" demediğini düşünün.

    hayal etmek bile güzel.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap