31 entry daha
  • "mezarlık adı: soğukkuyu, mezar no: 27046, ada: 57, mezar türü: üste gömü"

    92 yaşındaydı. yaşamı boyunca 3 farklı devletin vatandaşı oldu. 9 çocuğu vardı, birini yugoslavya türkiye arası bir yerde kaybetti. mezarını bilmiyor. yunanistan kırsalında trenyolu kenarına gömmüşler. kalan 8 çocuğundan ikisi ondan önce öldü. melek gibi halalar... artık pişmeyen aşureler. ona hiç babaanne demedim. büyükanneydi ismi torunlar arasında. ilk kim başlattı bilinmiyor. öyle gitti.

    büyükannemden 97'de ayrılmıştım. herkesten ayrıldığım gibi. üniversite belasına. alt katımızda oturuyordu. izmir'e gittikçe ayda bir, iki haftada bir neyse işte o vakitler, elini öpüyordum. geyik çeviriyorduk. türkçe bilmiyordu. böylece ben de idman yapmış oluyordum. en sevdiği spor, huyları bozuk halalarımı savunmaktı: "evlat evlat işte napiim, allah böyle yaratmış."

    dünyanın en güzel yemeklerini yapıyor, dedem artizlik yaptığında ona "hitler gibisin" diyordu. bildiği iki isim var: tito ver hitler. iyilere tito, kötülere hitler. dedem bazen hitler'di. aramızda kalsın hala bazen öyle...

    40'lar. yugoslavya'da partizanlar savaşıyor. köyümüz dağ köyü. partizanlar bizim eve karargah kurmuş. büyükannem partizanların getirdiği şeker ve un ile onlara baklava yapıyor. bir gün bir bayrak getiriyorlar, yırtılmış. "diker misin" diyorlar, dikiyor. o bayrak hala şimdi "komünist parti hatıra müzesi" olan evimizde duruyor. üzerinde "dünyanın bütün işçileri birleşin" yazıyor. büyükannem okuma yazma bilmiyor. ama işte "işçileri iplikle birleştiriyor".

    1955. köyden ilk kez dışarı çıkıyor. üsküp'te tren garı. türkiye yolcusu kalmasın. büyükannem önce üsküp'ü görüyor, sonra izmir'i. biz köyden köye geldik diyor dedeme. üsküp nere izmir nere. tabii izmir dediği zeytinliklerin içinde tek göz ev. izmir o kapının dışarısı. uzun süre görmüyor. aynı evde 3 evli erkek kardeş, 3 gelin, 27 çocuk ve yaşlılar. geri dönmek istiyor nafile...

    izmir'e her gittiğimde bu minvalde hikayeler dinliyorum. onu hiç ölmeyecek sanıyorum. sonra bir gün bastonla görüyorum onu. 2005 filan. nasıl yani diyorum bu ne. büyükannem "kışa kadar kullanırım sonra sobaya atarım" diyor. dedem büyükannemi çeşmebaşında tavlamış. atla geçerken kızların testilerini kırıyormuş dedem. büyükannem da ona deli diyormuş. dedem bir gün onun testiyi kırınca gelin olmuş. zengin tüccarın öğretmen oğlu abdi süleymanov, ümmi ayşe kahramanoski ile evleniyor. uçurum var gibi mi? hayır. köyün ortak kanaati: "ayşe okusaydı tito bugün hala demirci çırağıydı..."

    2007. büyükannem artık merdiven çıkamaz oluyor. dimağı bulandı bulanacak. yeni kayıt yapmıyor. izmir'e gittiğimde ayak tırnaklarını kesiyorum. "heey aloo sıçratma dikkat" diyor. mavi gözleri çakmak çakmak. sürekli "evlen evlen" diyor. göreyim öyle gideyim. ohoo torununu bile görürsün diyorum, şimdi burada yazamayacağım laflar hazırlıyor, takma dişleri gülerken takırdıyor. ya bildiğin arkadaş gibiyiz. bana anamı çekiştiriyor. her şey siliniyor, kaynanalık genleri sapasağlam. derken bizim kata yerleşiyor.

    2008 artık zor bir yıl. evde mahkum. dedem zırt pırt kahveye giderken, büyükanneme takılıyor, "gel seni çarşıya götüreyim hahahaha". büyükannem, ""odi karşi glavata" * diyor. çok güzel anlaşıyorlar. eylül gelip çatınca büyükannem artık konuşamıyor. gözleriyle anlaşıyoruz. 1,5 ayda bir izmir'e geliyorum. beni görünce ağlıyor. çünkü hoş geldin diyemiyor. ben de ağlayarak hoş bulduk diyorum. sonra yine gülüyoruz. çünkü gözleriyle dedikodu yapıyor. kitaplığımın hemen önündeki çekyata yatmış. salon artık onun sarayı. kemal tahirlerin yanında küpürleri kesilmiş otuz kutu ilaç. ağzı örtülmüş sürahi. doktorlar gelip gidiyor. "ilaçları bırakın artık" diyorlar. tıp hükmünü veriyor.

    istanbul'dan her telefonda büyükannem nasıl diyorum, "aynı" diyorlar. direniyor. ailece bekleme konumuna geçiyoruz. psikolojimiz yerinde. yaşadığı kadar yaşadı diyoruz. ama işte gitmesin isiyoruz.

    4 aralık 2008 perşembe. annem "gel" diyor. gidiyorum. uçakla yola düşüyorum. gecenin vakti evdeyim. 23.30 filan. salona giriyorum. yasinler, ilahiler... salonda belki on kişi var ama hissedilen kalabalık 11 kişi. vazifesini kuşanmış bir melek de aramızda, vakti kolluyor. büyükannem sürekli nefes alıyor. merdiven çıkmış gibi. belli ki merdivenin sonuna gelmiş. eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak. bir lisan-ı hafi salonda dolaşıyor. elini tutuyorum, öpüyorum ama beni tanımıyor. gülüyor ama tanımıyor işte. bekliyoruz sabaha kadar. bir ara alt kata inip uykuya dalıyorum, on beş dakika sora annem dürtüyor: büyükanne öldü. 5 aralık cuma. sabaha karşı 05.30. ben, "inna lillah ve inna ileyhi raciun" diyorum; dedem küllü nefsin zaikatül mevt diyor... çenesini bağlıyoruz.

    ve işte babam geliyor. 65 yaşında. onu ilk kez ağlarken ve fatiha okurken görüyorum. ilk kez. o telaşta buna şaşırıyorum. babam ağlıyor. babam kur'an okuyor. birisi çınar devrildi diyor. şöyle geriye bakıyorum, hakkaten doğru söylüyorlar. çınar devriliyor. gölgesiz kalıyoruz. düğünler yemeksiz, torunlar şenliksiz. bahçedeki çiçekleri sahipsiz. sardunyaya bayılıyordu.

    defin işlemlerini babam bana ve abime havale ediyor. doktoru bul, raporu belediyeye götür, mezarlık işlerine git, hasır ve tahta al, morga git, gasilhanede bekle., hocaya bahşiş ver... hepsini yapıyorum. ikindiye yetişiyor ancak. mezarlıkta yer yok, babasının üstüne gömülüyor. üsküp'ün namlı inşaat ustası ferhat efendi kızına kavuşuyor. mahallenin gönüllü hocası dedem, her cenazede dua veren dedem bu sefer kendi eşi için dualar okuyor. ağlıyor. 75 yıllık bir evlilik böyle bitiyor. fötr şapkasını çıkarıp namaz takkesini takıyor. okurken takılıyor. evimizden ilk kez tabut çıkıyor.
406 entry daha
hesabın var mı? giriş yap