171 entry daha
  • 6 yaşındaydım o geldiğinde.

    daha kundakta bebekken; annem işi olduğunda sarardı başıma. "nerden geldi bu ya" düşüncesi hiç çıkmazdı aklımdan o yıllarda. sürekli kusardı yediklerini; doktorlara göre yemek borusu normalden daha dar yapıdaydı. annem hep tabakla gezerdi peşinde. ben tüm ailenin gözbebeği iken, tahtıma rakipti. sarışın, bal rengi gözleri ve gözkapaklarına değen kirpikleriyle çok güzel çocuktu. sürekli konuşan benim aksime sessizdi, çok konuşmaz, çok ağlamaz, sadece iri iri gözlerini açıp bakardı.

    evimizin briketten bahçe duvarı üzerinde yaşandı hala aklımdan çıkmayan o olay. bahçe duvarı yaklaşık bir metre yüksekliğinde, duvarın dibinde öbek öbek, dikenli "orman üzümü" dediğimiz çalılardan var bolca. bir de yemiş ağacı -incir olduğunu öğrendik adının büyüyünce ağacın, ama o zaman "yemiş" bizim için- yazın civciv sıcağı. hemen hemen bu mevsim ki aklıma gelmesi durup dururken ondan belki. öğleden sonra, annemin zorlayarak yatırdığı öğlen uykusundan, annemi uyutmayı başararak yırtmış, soluğu bahçede almışız. bahsettiğim bahçe ağız alışkanlığından bahçe, yoksa evin bitiminden başlayan alan nerdeyse bir tarla ve yemiş o tarlanın sonunda. hatırladığım kare bahçe duvarına çıkışımla başlıyor, kardeşim "abla ben de, beni de çıkar" diye mızıklanıyor. son derece hoşnutsuzum onun da orda oluşundan. çünkü tüm duvar tepeleri, ağaç başları, kuytu köşeler tek başıma hayaller kurarak oynadığım, zaman geçirdiğim yerler. onun kuyruk gibi peşimde dolaşması canımı sıkıyor. elimi uzatıp çekiyorum onu duvarın üstüne. ellerimizi yana açıp dengemizi sağlamaya çalışarak duvarın üzerinde ilerliyoruz. yanımızda orman üzümü öbekleri, dikenli, ayağımızı çiziyor. yemişe ulaşıp, duvarın üzerindeki dallardan toplamaya başlıyorum. aslında o sıcakta kaşındırır adamı yemişin yaprağı. ama umurumuzda mı? o da istiyor dalı tutmak. oralı olmuyorum. mızıklanmaya başlıyor. ve sonra birden hiç planlamadan, sadece öfkeyle ona doğru dönüp elimle itekliyorum duvardan aşağı doğru. ve arkasından bakakalıyorum.

    bir orman üzümü öbeğinin kenarına doğru sertçe düşüyor. ve düştüğü yerden bana bakıyor gene kocaman açtığı bal renkli gözleriyle "balım". hiç ağlamıyor, hem düşmekten hem de orasını burasını çizen dikenlerden canı yandığı halde. bakıyor bakıyor, sonra yavaşça kalkıp o küçük adımlarıyla eve doğru yürüyor. evin köşesinde gözden kaybolana kadar da arada kafasını çevirip bakıyor bana. çocukluğun verdiği acımasızlıkla kendimi haklı çıkarmaya çalışarak bakıyorum ben de ona, hep ayak bağı oluyordu ki bana. sonrasını hatırlamıyorum. dayağını yemişimdir muhtemel annemden bu olayın ama zerre hatrımda değil o kısmı. sadece şaşkın, korkuyla açılmış bal rengi gözler aklımda kalan. upuzun kirpiklerin çevrelediği -ki ortaokulda kesmeye çalışmıştı kirpiklerini "arkadaşlarım dalga geçiyor" diye- gözler.

    26-27 yıl geçti aradan. hep sessizdi kardeşim, hala öyle. evden ayrıldığımda 11 yaşındaydı, her görüşümde değişen, gelişen, büyüyen ve anlamlanan bir ilişkimiz oldu yıllar içinde. öys tercihlerini birlikte yaptık ve çok zor benimsediği, atılıp geri döndüğü, çok çetrefilli, çok sıkıntılı on yıllık bir üniversite hayatı yaşayıp makina mühendisi oldu. şimdi bizden çok uzakta ama hayatından memnun "balım". kardeşim, güzelim, oğlumun biricik dayısı.

    hiç konuşmadık duvarın üzerindeki o olayı. ben hiç unutmadım, onun da unuttuğunu sanmıyorum. ama hiç dillendirmedik. bazen rüyalarıma girdi, düştüğü yerden bakarken ya da eve doğru yürürkenki haliyle. o zaman hiç ağlamamıştım ama rüyalarımda çok ağladım. baba tarafına çeken bendim; az kendini seven, bencil, atılgan, fütursuz yer yer. o aynı annem gibiydi, sessiz, ağır, duygusal. bu olay hayatına nasıl etki etmiştir, neleri değiştirmiştir, ne yaralar açmıştır çocuk yüreğinde hiç bilemedim, bilmekten korktum belki. ama benim için çok büyük bir yara oldu, hala yaradır. ağlayıp haykırsaydı da öyle bakmasaydı.

    ilk defa çıkarıyorum içimden bu dikenli yumağı, ilk defa bu satırların okuru/okurları öğrendi şu an. bu satırları muhtemelen balım da okuyacaktır. o sebeple; çok pişmanım canım benim, çok özür dilerim. o yaştaki "mam" için hiçbir mazeretim yok, hafifletici hiçbir sebebim yok. ama bu yaştaki "mam" için ne kadar değerli olduğunu bilemezsin. seni çok seviyorum, beni affet.
759 entry daha
hesabın var mı? giriş yap