• fight club'daki 'tümüyle dibe vurmadan, aslî yükselişi gerçekleştiremezsin' düsturunu anımsatan bir genel yangın felâketi teorisidir. bertrand russell'ın deyişiyle katî suretle yunanî olmayan, aksine suriye/doğu kökenli stoa ekolüne mensup zenon'un, chrysippus'un ve cleanthes'in, presokratik (anadolulu) heraclitus'un "öncesiz ve sonrasız dönüş" ve "her şeyi yöneten ateş" anlayışlarının birleşim kümesinden apartılmış bir kıyamet teorisidir aslında. birazdan açımlayacağım hâliyle hıristiyanlığın ve islam'ın kutsal söylemindeki kıyamet olgusuna babalık etmiştir.

    neden yahudiliği saymadığımla ilgili bir iki şey söyleyip geçeyim. yahudilikte kıyamet tasviri fazla ön plana çıkmamış görünüyor; hıristiyanlık ve islam'la karşılaştırıldığında, eski ahit'in ziyadesiyle tanrı katından gönderilen ateşle küffarların, günahkârların cezalandırılışı teması ön plandadır. levililer 10.2: "rab bir ateş gönderdi. ateş onları yakıp yok etti. rab'bin huzurunda öldüler."; çölde sayım 16.35: "rab'bin gönderdiği ateş buhur sunan iki yüz elli adamı yakıp yok etti." veya yasa'nın tekrarı 4.24: "çünkü tanrınız rab yakıp yok eden bir ateştir; kıskanç bir tanrı'dır." gibi eski ahit ayetlerinde ziyadesiyle tanrı'yı ateşle yok eden bir güç olarak görürüz. burada yıkım faaliyetinde tümden yok etme hırsı, ritmi yoktur; belli bir grubun, kavmin ya da medeniyetin yok edilmesi söz konusudur. kavimlerin helakı diye anlatılan o hikâyeler fazlasıyla ibranî olup; daha sonradan platon'un ve aristoteles'in eserlerinde zikredilen "tanrısal kudretin, yeryüzündeki belli medeniyetleri, belli bölgeleri, belli insanları ateşle, selle, depremle vb. felâketlerle yok ettiğine dair" inanışın primitif versiyonlarını oluşturur. tüm evrenin belli aralıklarla yakılarak yok edilmesi anlamında kullanılan ekpyrosis kavramı ise tümüyle öncesiz-sonrasız dönüş fikrinin etkisindedir ve bu yönüyle öbüründen ayrılır. bu yüzden yahudiliği, ayırıyorum burada.

    tekrar ekpyrosis'e gelelim. yukarıda da söylediğim gibi doğu kökenli olan stoa ekolünün, anadolulu heraclitus'un kimi fikirlerinden etkilenmesiyle oluşturulmuş bir teoridir bu. yunancada "yanma" anlamına gelir; ancak felsefe dilindeki yaygın karşılığı "genel yangın"dır. gâvurlar buna "general/universal conflagration" diyor; yine gâvurların bizim kıyamet dediğimiz o "son gün" için "doomsday", "pandemonium" terimleri yanında "resurrection" (uyanış, canlanış, yeniden doğuş) terimini kullanması makûl bir düşünüşle varabileceğimiz sonuca göre, ekpyrosis teorisiyle alâkalıdır. evet, kıyamet günü sadece yok oluşun değil, aynı zamanda dirilişin yani resurrection günüdür.

    adım adım inceleyelim. ateşi "üstün ilke" ya da "her şeyde bulunan element" olarak gören stoacılar, belirli tarihlerde tüm evrenin ateşe dönüştürüleceğini daha sonradan yeni bir evrenin yaratılacağını; ilk ateşin, şeylerin özünü içeren bir tür tohum olduğunu düşünmüştür . onlara göre bu tohum, doğal olarak tanrısaldır. j. douglas'ın bildirdiği gibi (on the philosophy of the mind, adam and charles black press, edinburgh 1839, p.67), stoa felsefesinde etken ve edilgen olmak üzere iki ilke olduğu söylenmiştir: edilgen olan, maddeye; etken olan ise, evrensel ateş olarak da görebileceğimiz, tanrı'ya denk gelir. bakın burada tanrılardan değil, tanrıdan bahsediyoruz. zira stoa ekolü dönemin çok-tanrılı ekollerinden farklı olarak tek-tanrı'ya en yakın öğretileri benimsemiştir. bu da zamanında "hıristiyanlığın ebeveyni yahudilik ve stoa'dır" deyişime uygundur; hatta #17090064 no'lu entiride kısmen incelediğim seneca - aziz paulus (pseudo da olsa) mektuplaşması/yakınlaşması da iki öğreti arasındaki uyumun bir göstergesidir, diyebilirim. tekrar konuya döneyim. sota düşüncesinde tanrısal ateş, element olan ateşten farklıdır. tanrısallık ziyadesiyle saf ve akışkan eter gibi düşünülmüştür. o, sonsuza uzanır; bozulamaz. bu yaratıcı ateş, her ne kadar dış çemberde yer alıyorsa da daha yoğun bir madde halinde bulunan dünyaya sızmış durumdadır. kader ve tanrısal istenç birdir ve evrenin yasalarını belirler (krş. heraclitus, fr.33; 114; stobaeus, florilegium iii.1.179). madde bu yasalara tabî olduğu için edilgendir; tanrısal özden doğmuştur ve peşisıra süren yangın devirleri boyunca ona dönecektir .

    j. sellars'a göre (stoicism, university of california press, 2006, p.97) stoacı düşüncede evren sonlu yapıda olup canlı bir mekanizmadır; onu kuşatan nefes ya da pneuma tarafından daimî bir dönüş içinde olması sağlanmıştır. bu pneuma, tanrı'yla ve akılla (logos) kimliklenir. pneuma bu haliyle manyetikten ya da çekim gücünden çok daha farklıdır. o, yöneten, bilinçli ve aklî bir ilkedir. evrenin ruhudur. yaşayan diğer şeyler gibi, dünyanın da sınırlı bir süresi vardır. stoacılara göre belli zamanlarda tüm dünya ateşe dönüşür. işte bu evrensel yangın anı, ekpyrosis'tir.

    yani ekpyrosis, hıristiyanlığın ve islam'ın büyük kıyametinin atasıdır; mezopotamya kültür ailesinin bu ferdinin de mutlaka bir atası olmalı. doğuya doğru gidildikçe en eski ataya daha fazla yaklaşmış oluyoruz. en sonunda sümer ve mısır'a saplanır, kalırız. çok eskiye gitmeden şu kıyamet tasarımının hıristiyanlıktaki ve islam'daki yansımalarına bakıp, onları ekpyrosis teorisiyle karşılaştıralım. hıristiyan eskatolojisine göre, zamanı gelince isa dirilecektir (resurrection). bu inanca göre, isa'nın ikinci gelişi'yle birlikte hıristiyanlar, kıyamet savaşı'nda israil'deki megiddo ovası'nda isa karşıtı gog ve magog ordusunu yok edecek ve bu savaşın ardından yeryüzünde 1000 yıllık bir isa krallığı kurulacaktır. millenium denilen bu dönemde kendilerini tanrı'nın ailesi olarak gören hıristiyanlar hakimiyetlerini kuracaktır. bu, meselenin bizi bu başlıkta ilgilendirmeyen kısmıydı; bir de ilgilendiren kısmı var elbette. matta 24.2'de isa şöyle der: "size doğrusunu söyleyeyim, burada taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!" bu tam anlamıyla bir "kıyamet müjdesi"dir. matta 24.3'te bu sefer isa'nın öğrencileri meraklarına yenilip kıyamet alametlerini sorar: "söyle bize, bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?" isa da kırmaz, anlatır.

    24.5: birçokları, 'mesih benim' diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi aldatacak.
    24.6: savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. sakın korkmayın! bunların olması gerek, ama bu, henüz son demek değil.
    24.7: ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak.
    24.8: bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır.
    24.9: o zaman sizi sıkıntıya sokacak, öldürecekler. benim adımdan ötürü bütün uluslar sizden nefret edecek.
    24.10: o zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler.
    24.11: birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak.
    24.12: kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak.
    24.13: ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır.
    24.14: göksel egemenliğin bu müjdesi bütün uluslara tanıklık olmak üzere dünyanın her yerinde duyurulacak. işte o zaman son gelecektir.
    ...
    24.20: dua edin ki, kaçışınız kışa ya da sabbath günü'ne rastlamasın.
    24.21: çünkü o günlerde öyle korkunç bir sıkıntı olacak ki, dünyanın başlangıcından bu yana böylesi olmamış, bundan sonra da olmayacaktır.
    24.22: o günler kısaltılmamış olsaydı, hiç kimse kurtulamazdı. ama seçilmiş olanlar uğruna o günler kısaltılacak.
    ...
    24.28: leş neredeyse, akbabalar oraya üşüşecek.
    24.29: o günlerin sıkıntısından hemen sonra, güneş kararacak, ay ışık vermez olacak, yıldızlar gökten düşecek, göksel güçler sarsılacak.
    24.30: o zaman insanoğlu'nun belirtisi gökte görünecek. yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, insanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.
    24.31: kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. melekler o'nun seçtiklerini göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacaklar.
    ...
    24.35: yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.
    24.36: o günü ve saati, ne gökteki melekler, ne de oğul bilir; baba'dan başka kimse bilmez.
    24.37: nuh'un günlerinde nasıl olduysa, insanoğlu'nun gelişinde de öyle olacak.

    kuran'da ise salt "kıyamet" terimine birçok yerde rastlıyoruz. ancak kıyamet burada aynı zamanda tanrı'nın günahkârlarla hesaplaşması anlamına gelir. örneğin araf suresi 167: "rabbin, kıyamet gününe kadar, kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti...."; yusuf suresi 107: "peki onlar, allah'ın azabından bir sarıp sarmalayanın gelmesinden yahut hiç farkında olmadıkları bir sırada kıyametin ansızın tepelerine inmesinden emin mi bulunuyorlar?"; nahl suresi 27: "sonra, kıyamet günü onları rezil edecek ve diyecek: 'kendileri için kavga çıkarıp ayrılığa düştüğünüz ortaklarım nerede?' kendilerine ilim verilmiş olanlar diyecekler ki: 'bugün rezillik ve kötülük, gerçeği inkâr edenleredir.'"; isra suresi 97: "...kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz."; taha suresi 124: "kim benim zikrimden/kur'anımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/dar bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz."

    bunun yanında yeniden diriliş (resurrection) ve tanrı'ya varış teması göze çarpar. örneğin müminun suresi 16'da geçen "sonra, siz kıyamet gününde yeniden diriltileceksiniz."; ali imran suresi 28: "...ve dönüş yalnız allah'adır."; ali imran suresi 55: "...ve sana uyanları, inkâr edenlerin, kıyamete kadar üstünde tutacağım. sonra bana olacak dönüşünüz; tartışıp durduğunuz şeyler hakkında aranızda ben hüküm vereceğim."; zühruf suresi 85: "...kıyamet saatine ilişkin bilgi o'nun katındadır. siz de o'na döndürüleceksiniz."; maide suresi 18: "...hem göklerin hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülkü/yönetimi allah'ındır. dönüş de o'nadır."

    burada matta incilinden hareketle "kötülüklerin artması" ve tanrı'nın yeni insanoğlunu yaratmak için eskisini hiç beklenmedik anda ortadan kaldırması ile kuran'dan hareketle kıyametle birlikte kötülüklerin cezalandırılması, tanrı'ya dönüş ve diriliş temalarının hepsi stoa felsefesindeki ekpyrosis teorisinin özünde bulunur. bu teoriye göre, yukarıda da bir ölçüde aktardığım gibi, kaderle aynı anlama gelen tanrı sonsuzdur. kimilerine göre diğer tanrı ve tanrıçalar da çürüyebilir, bir tek zeus ölümsüzdür. zeus'un etken tanrısallığı bütün edilgen maddelere sızmıştır. var olan düzen, şu an bu satırları yazan, okuyan, ekşi sözlük, trabzandan kayan küçük çocuklar, hepsi tanrı'yla kimliklenen ateşten yaratılmıştır. o hâlde hepsi yine ateşle yok edilmelidir. işte bu teoriye göre, ateşle yaradılan evren, ateşle yok edilir. ve bu süreç, nietzsche'nin sonrasız dönüş nazariyesini andıran bir şekilde her defasında, bitmeyecek ölçüde tekrarlanır. yani evren ateşten yaratılır, platon yaratılır, aristoteles yaratılır, isa yaratılır, muhammed yaratılır, napolyon yaratılır, atatürk yaratılır, obama yaratılır, sen yaratılırsın, o yaratılır, eski sevgilin yaratılır, trabzandan kayan çocuklar yaratılır, yaratılır oğlu yaratılır... sonra herbir şey, tek tek yine ateşle yok edilir. bu süreç sonsuz kere tekrar eder; "hep aynı şekilde gerçekleşerek" tekrar eder. peki, niçin?

    yukarıda ipucuyu verdim. insanlık her defasında daha kötüye gittiği için. doğu nitelikleri taşıyan stoa ekolü, batı ekollerinden farklı olarak, sözgelimi platon'un academia'sından ya da leucippus ile democritus'un materyalist disiplininden farklı olarak fazlasıyla fanatiklik içeriyordu. bertrand russell bunu felsefe tarihinde çok doğru tespit etmiştir. gerçekten de onda yunanî bir taraf yoktur; belki de bu yüzden ondaki dinsel sadakat anlayışı roma'da altın çağını yaşamıştır. russell aynı kitabında neredeyse "ilk stoacılar doğuluydu, son stoacılar ise romalı... nerede bunun yunanîliği?" diye soracak olur. haklıdır. bu ekolün öğretilerinde doğu mistikliğine bulanmış karamsarlığı duyumsarsınız; bu karamsarlık evrenin gidişatı meselesine de sirayet etmiştir. her yaşanan gün bir öncekinden daha kötüyse bu gidiş ne zaman sonlanacak? ben her gün, bir öncekinden daha mutsuz uyanıyorsam, bir gün bu ipin kopacağını düşünemez miyim? işte stoacılar, daha sonradan hıristiyanlığı ve islam'ı da etkileyecek olan bu "bir gün mutlaka kopacak ip" öğretisini sonsuz kere tekrar eden bir süreç olarak görüp, "öncesi nedir?", "sonrası nedir?", "tanrı'yı kim yarattı?" gibi iç gıcıklayıcı soruların da üstesinden gelmiştir.

    "niçin?" sorusuna "insanlık daha kötüye gittiği için" diye cevap vermiş olduk. geç dönem stoa okuluna mensup seneca ise bu ekolün, geride en fazla metin bırakmış temsilcisi olarak ekpyrosis teorisinden bahsetmeden ölemezdi. nitekim ölmemiştir, bazı geceler beni ziyarete geliyor, hoşça vakit geçiriyoruz. naturales quaestiones'te bu teoriyi daha da ileriye taşıyarak, evrenin sonunun yangın felâketiyle yani ekpyrosis'le değil, onun da dahil olduğu bir dizi felâketlerle geleceğini söylemiş; dahası büyük sel felâketini de merkeze oturtmuştur. seneca'ya göre, dünya bir ruh da olsa, ağaçlar ve ekinler gibi, doğanın yönetimindeki bir madde de olsa, başlangıç anından son anına kadar etken veyahut edilgen bir şekilde deneyimleyeceği her şeyi, bir nevi kaderini -baştan- kabullenir. dünya, bu konuda, tüm yetileri doğumundan önce, embriyo halindeyken belirlenmiş olan insanı andırır; seneca'nın burada yaptığı benzetmeye göre, çocuk sakal ve gri saç yasasına doğuştan sahiptir (ben bundan bir entirimde bahsetmiştim diye hatırlıyorum); ne kadar küçük olursa olsun bedenin tüm nitelikleri ve yaşamın her dönemi doğuştan bellidir. benzer şekilde dünyanın yaratımı, güneş'i, ay'ı, ardışık safhalarıyla yıldızları ve tüm duyusal yaşamın doğuşunu içerir. yeryüzünde birçok değişim yolu vardır; bunlardan biri, kışın ve yazın yaptığı gibi, doğa yasası olarak kendini gösteren seldir. dünyanın yok oluşu sadece yağmurla, deniz baskınıyla ya da depremle gelmez; bütün bunlar yok oluşun unsurlarıdır. bütün bu unsurlar, doğaya yardım eder; doğanın işleri ancak bu şekilde yerine getirilir.

    filozofa göre tanrı'yla eşitlenen doğa, tüm gücünü kullanarak ahlâksız insanları ortadan kaldırarak, onların yerine yenilerini, yani masumlarını yaratır. peki, niçin? seneca'ya göre yeni ve masum insanlara en ufak bir kötülük örneği/modeli bile olmamalı; bu yüzden var olan tüm insanlık ortadan kaldırılmalı. böylece topyekûn temizlik, topyekûn masumiyet anlamına geliyor. stoa felsefesine göre, bedenden yükselip, ruhen tanrı'yla buluşmadıkça (kuran'daki allah'a dönüş temasıyla karşılaştırınız) kimse yücelmiş sayılamaz; hatta seneca, kişinin ruhen yücelişini, yaşamının bir gayesi olarak sunuyordu. o hâlde aslî yükseliş tanrı'ya doğrudur, bedenden kurtulmayan ruh, bedende tutsak halindedir. yücelen ruh ise, zincirlerini kırıp tanrı katına varmış demektir. oysa insanlığın çoğu ekpyrosis ile yıkımı hak eden hâl ve davranışlar içindedir; bu onun kaderi olarak görülmüştür; insanlık kötülükten sıyrılamaz; sıyrılabiliyor olsaydı, stoa felsefesi ekpyrosis'in yani "yanarak yok oluşu"n daimî bir biçimde gerçekleştiğini düşünmezdi. nasıl ki spinoza, insan iyiyi de kötüyü de içten gelen dürtüyle yapar diyor, onun gibi stoa felsefesinde de insan içten gelen dürtüyle başına alevler düşmesini, cayır cayır yanmasını veyahut selin altında kalmasını (kavimlerin helakı meselesini düşününüz) daimî bir biçimde hak eder. tasarım budur. dibe vuran insanlığı topyekûn temizleyip, yeryüzüne masumiyeti ekme fikri acımasız görünse de, etrafında gördüğü pisliklerden, yozluklardan, çiğliklerden bunalan ve sonunda ölüme zorlanacak ölçüde iftiraya uğrayan bir filozofun (benzerleri gibi) iç dünyasından hareketle, makro alemle ilgili eskatolojik karamsarlığa kapılması şaşırtıcı olmasa gerek.

    şunu söyleyeyim gitmeden önce. bu konuda türkçe kaynaklı internet alemimizde bir (sayıyla 1) tane web sahifesi yoktu. bu entirinin böyle bir boşluğu doldurduğuna olan inancım, demirel'in deyişiyle, devletin, görevinin başında olduğuna olan inancımdan sağlamdır. entiriyi, uzmanlar arasında "stoacıların ekpyrosis teorisini destekler mi, desteklemez mi" diye tartışılan, heraclitus'un 66. fragmanıyla kapatıyorum.

    "ateş gelecek ve her şeyi yargılayıp mahkûm edecek."
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap