47 entry daha
  • ekürisi guattari'nin de vefatından sonra fazla yaşayamamış üstad. deleuze üstadın vefatıyla ilgili, ulus baker'in, daha önceki yazılarından derlenerek yeni yayımlanan yüzeybilim fragmanlar eserindeki "yatakta ölmek" bölümünü eğer buraya birisi aktarmazsa felsefe tanrıları kelebekten sümüklü böceğe çevirir bizleri; görevi devralıp, alnımdaki teri hemşireye sildirip alıntılıyorum merhum ulus baker hocamızdan:

    "insanlar yatakta ölmek, yani sözgelimi bir uçak kazasında infilak ederek, bir binanın bilmem kaçıncı katından atlayarak, ya da sessizce, siyanürle değil, yakınları diye düşündükleri bir yığın insanın gözlerinin içine, güçten düşmüş ışıksız gözleriyle boşuna sabit bakmaya çalışarak ölmek istiyorlarsa bunun derinde yatan neden geriye bir şeyler, ufak tefek, hatırlanması zor, silik ve sitemkâr anılar bırakmak değildir yalnızca. intiharın ya da kazanın çok fazla sayıda meraklıyı ve daha da kötüsü görevliyi etrafa toplayacağı bilinir: polis, doktorlar, savcılar, gazeteciler, itfaiyeciler, rahat evlerinden çağrılarak palas pandıras oraya getirilen yakınlar, sevgililer... ortam hiç de layık olduğunuz kadar sessiz değildir. böyle ölmek, dünyadan sessizce çekilip gitmek olmadığı, olamayacağı için, bir taraftan pornografiye, öte taraftan da reklama dönüşür. pornografi, bedenin ölmeden önceki, ölüm anındaki ve ölümden sonraki her görüntüsünü, aldığı biçimleri, tecavüzdeki çıplaklığı, adli tıp raporundaki ince ve ayrıntılı betimlemeleri, ertesi günün gazetelerinin ya da televizyon ekranlarının sunacağı dehşet görüntülerini kapsamaktadır: yanmış, kanlar içinde betona yayılmış, yarı çıplak küvete büzülmüş duran, hareketsiz beden, belki de şimdiye kadar saklanmak, görünmemek istediğiniz herkesin eline verilmiş, orta malı olmuştur... ne var ki, en yakınlarınızı çağırdığınız bir özel toplantı tarzında bile olsa yatakta ölmek, cesediniz üzerindeki denetiminizi size kolay kolay sağlamayacaktır: mirasçılar, ağlayanlar, geride bıraktıklarınız... hafiften bir suçlama, hiç değilse bir serzeniş, tedirgin bakışlarında bir an sezmekten geri kalamayacağınız duygular arasına sızıvermiştir. eğer, ivan ilyiç'in ölümü'nde tolstoy'un, bugün ise, daha ruhsuzca tıpçıların söylediği gibi, ölümden bir an önce gelen alan gerçekten büyük bir ferahlama, rahatlık, zihin açıklığı ve uyarılma zamanıysa bütün bu duyguların ömür boyu çevrenizdeki herkese dair biriktirdiğiniz izlenimlerin bütününü oluşturduklarını daha şimdiden düşünebilirsiniz. bilin ki reklamsız ölmüyorsunuz: pornografi ve reklam olarak ölüm, kendini ölmeye terk etmiş, ölmeye yatmış insanın tek mümkün davranış tarzıdır. son anında bunu hisseden çoğu kişinin neden yataklarından fırlayıp kendini gücü yettiğince uzaklara taşımaya çabaladığının sırrı bunda yatıyor olsa gerek. ölmek, böyle bir ortamda bir isyan olmalıdır ve yataktan fırlamalı, bedeninizde ve ruhunuzda kalan son kuvvetleri kullanmayı bilmelisiniz: uzaktan ve yakından en sevdiğim düşünürlerden gilles deleuze, 26 kasım 1996'da, uzun süredir çektiği akciğer kanserinin kendisini umutsuzca bağladığı yatağından güç bela, son güçleriyle kalkarak, alt katta ailesi ve yakınları bulunduğu halde, fransızların deyimiyle "s'est défenestré", "pencere-dışladı" kendini... bu yazı onun anısına değil, onun anısıdır..." (baker, ulus, 2009, yüzeybilim fragmanlar, birikim yayınları, istanbul, s:243-244-245)
174 entry daha
hesabın var mı? giriş yap