6 entry daha
  • susun susun susun! ben konuşayım. sen altıncı kadın, sen de sus. yeter yahu.

    şimdi arkadaş bunun ay burcusu var, merkürü var uranüsü var; sok hele bunları bi kombinasyona, ne, şaşırdın değil mi yirmi iki bin sekiz yüz üç gezegen tepkimesinden ortaya çıkan kadın sayısına?

    "vay arkadaş, bunlar neymiş" dedin? nefret ettin yaşamaktan güruha mensup olmasan da... ya biz ne yapalım? atsan atılmaz satsan satılmaz, bi yerde can da kıymetli be ısı ve ışık kaynaklarım... yoksa istemez miyiz bu muazzam globun derdi kendine yeterken şu potansiyel tehlikelerin başını eziverelim? lakin öldür birini, pek de çokuz çok şükür; gremlin gibiyiz, hangi birini öldüreceksin? gezegen gördükçe mitoz bölünüyoruz laf aramızda.

    genellemelerim bu grubun üç üyesini kapsamakta. şahsım haricinde kalan ikinin ne haltım olduğunu bilemedim, misal biri vardı, çok severdim onu fekat çok flört eden, güvenilmez, yaman bir kız imiş kendisi. terk etti beni. yo dostum zannettiğiniz gibi değil; arkadaşımdı, arkadaş kalamadık.

    ben yaptım mı ama böyle bir şey? bir sorun yaptım mı? yapmadım arkadaş. lakin çok içimde kaldı yediğim darbe. tutamadım kendimi te yazdım o hızla bu başlığa, hoşgörünüze sığınıyorum.

    ***

    başta genel genel söyleyeyim, bütün genellemelerim birbirine selam eder buradan, böyle somut temellere dayandırılarak yapılmıştır yani. yazıyı okumaya devam edip etmemeniz ise tamamen kişisel insiyatifinizde a dostlar, benden size sonsuz saygı lakin dördüncü kadın sorun yaratabilir, dikkatli olasınız. pis bi egoist o.

    şimdi biz sözüm ona çokuz ya, aslında hikaye bunlar canparelerim. sadece düşünsel medcezirlerimiz fazla desek kafi. diyeceğim egzantrik, gizemli, colormatik gözlük ertesi göstermenin kendini hiç mi hiç alemi yok.

    ilkin eğri oturup doğru konuşmalı, bu hava burçları ile su burçları yan yana geldi miydi tepkimeye giriyorlar, tepkime ise patlama ile sonuçlanıyor. diyeceğim pek de iyi anlaşamazlar.

    bu yavrucakların düşünün ki meselesi te kendi içlerinde. hiç anlaşamıyorlar. boş vakitlerinde yaşam neyim sorguluyorlar yahu, "zaten güç bela yaşarken zibilyon kafa yapılacak iş mi?" diyorlar kendilerine, anlatabiliyorlar mı, cık, o da yok.

    anlamıyoruz arkadaş. "ta ki bir musibet bin nasihatten iyidir" diyerek bir musibete bulaşacağız, akabinde "vay annesini, dedilerdi bunu bana." diyeceğiz, o vakit anlayın ki artık anlamışızdır. hani bakın balık burcu yaptığı hatayı yapar durur derler ya, ikizler açıyor sanırım bizim gözümüzü, yapmayacağım dediğimiz şeyi deveyi misinada yürütsen yine yapmıyoruz. başımıza gelince öğreniyoruz fakat öncesinde asla laftan anlamıyoruz.

    fena inatçıyız. bazı bazı kendimize kızıyoruz hatta bunun için de inatlaşınca kendimizi yiyip bitirsek de inatlaştığımız konudan dönemiyoruz. inadımızı dişe gelir konulara yönlendirebilirsek güzel şeyler çıkarabiliyoruz ama.

    ikizlerin yazıya meyli var, balık desen zaten kaygan maneviyatlı canlı, o yüzde yazı işini zannımca kıvırabiliyoruz. kıvıramasak da yaz çiz işleri fena zevk veriyor, hem deşarj oluyoruz hem de kimsenin kafasını ütülemiyoruz.

    hassasız bi de. kim ne derse desin öyleyiz. insanı aşar, yorar şekilde her durumu, her oluşu, her sonucu kırk yarıp kırk insan nezdinde değerlendirip sonuca varıyoruz. haliyle karar alma süreci az biraz uzun oluyor. karar alınca kararımızdan döndürmek zor oluyor zira bu karar alma süreci öyle uzun ki bu süreçte kararın getireceği sonuca biz alışmış oluyoruz. genellikle bir şeyi yaşamamış olanın o şeyden bihaber olduğu tezinden bir çıkarımla bu zatlar anlamıyor bunları lakin olsun. en azından niye yaptığımızı ve aksini yapamayacağımızı, yani yaptığımızın doğruluğunu biz biliyoruz.

    hani balık alık denklemi var ya, hani bunların ağzından lokmalarını al ses etmezler, pek pamuk pek tinimin canlılardır... öyle değil dünya aslında. alık balık değiliz, her bi haltı pekala biliyoruz ya bi ihtimal, hani bir şey olmaması gerektiği yönde gidiyor fakat olumluya çevirebilir miyiz, değiştirilir mi? o da durumun değişeceğinden değil, direkt kendine güvenle ilişkili. ha değiştirebiliyor muyuz, yo. uğraştığımızla kalıyoruz akabinde, olsun ama hiç de pişman olmuyoruz.

    bağlanmayacağım diye direnirken ne ara nasıl bağlanıyoruz, anlamıyoruz. sonra üzülüyoruz.

    ah bağlandım, mutluyum mesudum diye gezerken -aslında karşıdaki şahıs bize sadece böyle hissetmemiz için ilgisizlikle, efendim sevgisizlikle, umursamazlıkla yaklaşmıştır, özel bir çaba sarfetmemiştir yani.- kendimizi aşık, çok seviyor, bağlı sanarken tam da şu ara açıklamadaki sebepler var ya, onlardan kelli aslında soğuyoruz, ne ara nasıl oluyor onu da anlamıyoruz. yine üzülüyoruz.

    üzülmemiz belli bir müddeti (olayın ciddiyetine göre müddeti değişiyor.) kapsıyor, bir daha aynı şey için asla ve asla üzülmüyoruz.

    bir çeşit savunma mekanizması belki. bahsi geçen konu her ne ise tam anlamı ile hakkını verip sonra derin bir unutuş gerçekleştiriyoruz.

    karışık mı denklem, evet karışık. keza her bir baş kendi içinde kapkarışık gezerken nereden baksanız belki de pek fazla fark koyamıyoruz ortaya. en azından farkında geziyoruz ama, her ne kadar götürüsünün en fazla gerçekleştiği insan biz olsak da her şeyin de farkında olmanın da büyük erdem olduğunu düşünüyoruz.

    ikinci kadın dedi bunları. selam eder buradan sizlere.
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap