1 entry daha
  • olacak şey değil, altılı limonlu maden suyu alıyorum, bir günde bitiyor, su gibi içiyorum. geçen yaz yine bu vakitler böyle olmuştu. marketin altılı limonlu maden sularını ben bitiriyordum. her neyse, neydi konumuz? ah pardon, tamam trinitas. bir tencere laf etmişiz ama başta söylememiz gereken şeyi ne ortada ne sonda söylemişiz, es geçip, hiçbir şey yokmuş gibi davranmışız. kızılay marka limonlu maden suyu kadar sevdiğim ekşi sözlük okurları, trinitas "trin unitas" yapısından oluşur. yani "üçlü birlik", siz "üçü bir arada" şeklinde de düşünebilirsiniz ama tam o değil. bu yüzden metinle giderek metin üzerinde çalışmalar tadı yakalayalım:

    http://i45.tinypic.com/rbmmw6.jpg

    yukarıda altını kırmızıyla çizmiş olduğum trin-unitas başlıktaki trinitas'ın açılıp saçılmış, şortla bilgisayar karşısında oturan hali. alttaki morla çizilmiş olan trin-unum ise , öznesi trin-unus olan "üçlü-bir" ya da "üçü bir arada" şeklinde düşünülebilecek olarak yapıdır. nitekim orada contextte yuhanna'nın tanrı'nın "üçlü-bir" yani trin-unus olduğunu söylediği söyleniyor (çok kompleks oldu cümle farkındayım ama geri dönüş yok, maden suyum bitmek üzere). peki, metin bunu neden söylüyor, dahası bu metin nedir böyle?

    arkadaşlar bu, 1634 tarihli "kutsal/yüce iyiliğin/lütfun vahyi" şeklinde çevirebileceğimiz revelatio summi boni başlıklı bir kilise metninden alınmıştır. burada kuran ve hz. muhammed hakkında atıp tutma vardır. ben şöyle kabaca bakınca bile içinde çarpıtmalar gördüm, allah bilir dönemin christiana europa anlayışına uygun olarak içinde ne karalamalar var. ama oturup üsturuplu bir şekilde incelenmesi ve türkçeye çevrilip akademik kamuya sunulması gerekiyor. ama tabi türkiye'de değil, bu gibi metinlerin "tarafsız" bir gözle irdelenerek yayınlanması için yaşamdan ümidini kesip her an ölecekmiş gibi yaşamaya hazır yiğitlere ihtiyaç var. yani sözün özü, belki islamî cenaha argüman sunmak isteseniz bile, onun içinde sizi tersten anlayıp diri diri kesmeye hazır kasaplar var. o yüzden üsturuplu davranıp sadece bulduğum -yukarıda bahsetmiştim- hatadan söz ederek entiriyi sonlayacağım, belki bir maden suyu daha içerim, varsa, kalmışsa tabi.

    metnin bir yerinde diyor ki, işte muhammed ve kuran tanrının bir olduğunu söylüyor, tanrıdan başka tanrı yoktur diyor, onun oğlu olamaz diyor, eşi olamaz diyor, bu yüzden sadece o tanrıya inanılması gerektiğini söylüyor (p.151. "de deo" legifer iste indefinenter in suo alcurcano clamat & inculcat: deum esse unum: non habere filium neque socium: & non esse deum praeter deum: ei, prophetae mahometi, & alcorano solum esse credendum). daha sonra metni kaleme alan kişi kuran'ın ve peygamberin bu iddialarına "tamam da" diyerek şerh koyuyor ve ekliyor "siz trin-unitas'ı reddediyorsunuz, nasıl olacak iş o zaman?" sonra metni kaleme alan kişi kuran'da isa'ya birçok yücelik atfedildiğini (quamvis enim quibusdam in locis alcoranus multum laudis videatur jesu christo attribuere,) ve tanrının kutsal ruhunun yüceltildiğini/kutlandığını (spiritum sanctum dei celebrare) söyleyerek buna rağmen kutsal üçlülüğün -yine kuran'da- inkar edildiğini (abnegata tamen sancta trin-unitate) aktarıyor. yani şunu demeye getiriyor: "siz kuran'ınızda hem isa'yı hem de tanrı'nın kutsal ruhunu övüyorsunuz, ee zaten tek tanrı'ya inandığınıza göre ve tanrıdan başka ilah olmadığını söylediğinize göre, bizim kutsal üçlülüğün nesine karşı çıkıyorsunuz, ben anlamıyorum valla!"

    oysa kuran'ın hiçbir yerinde ve islâm düşüncesinde, metni kaleme alan kişinin "spiritus sanctus dei" dediği yani "tanrı'nın kutsal ruhu" diye bir şey yoktur. sadece bazı surelerde allah'ın kendi nefesini insanlara üfürmesinden bahsedilir [örneğin hicr 29 ("onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın."), meryem 17 ("biz de ruhumuzu ona göndermiştik de o kendisine sapasağlam bir insan şeklinde görünmüştü."), enbiya 91 ("onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık."), sad 72 ("onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!"), tahrim 12 ("ve allah, ırzını bir kale gibi koruyan imran kızı meryem'i de örnek verdi. biz onun içine ruhumuzdan üfledik. ve o, rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi de içten bağlananlardan oldu.")]. ancak bu üfürme, hıristiyanlıktaki trin-unitas'ın bir parçasını oluşturan kutsal ruhun içerdiği manada değildir. evvelce yazdığım entirinin numarasını vermem başlık içi refereden başımı ağrıtabilir, o yüzden siz akledin, işte o entiride demiştim ki "kutsal ruh dertlenmedir", dertlenme de herkese özgüdür, hıristiyanlıktaki kutsal ruh yaşamaya devam eder, oysa islam'da tanrı'nın ruhunun canlılığından söz edemeyiz, o üflenmiş ve üflendiğiyle kalmıştır. bu yüzden "ya siz kutsal ruhu da kabul ediyorsunuz, o zaman gelin bizim trin-unitas'ı da kabul edin" demenin de bir anlamı yoktur.

    neyse şimdi gidiyorum, gitmeden önce yeri gelen bir şey var onu söylemezsem olmaz. sık bahsettiğimiz şu spiritus'un ilk anlamı nedir bilir misiniz, "nefes" yani hani tanrı'nın üflediği türden. hadi al başına belayı! yukarıda ne dedim, şimdi ne diyorum!1 kapıyı aralık bıraktım, cereyan yapacak, biliyorum yaz geldi diye üstler çıplak yatıyorsunuz, balkon pencere de keza, birinden birini kapayın, terliyorsunuz falan, hasta olursunuz bu sıcakta. "son nefesini de verdi..." deriz ya, işte o verilen "spiritus"tur. bu yüzden spiritus nezdinde "ruh" ve "nefes" eşitlenir. ahmaklar ruhun gram ağırlığını aramaya devam etsin.
hesabın var mı? giriş yap