9 entry daha
  • ilgili baskından tsk'nın haberdar olması ve konu ile ilgili yorumda bulunan askerler dahil kişilerin gerekli destek geç geldi/gelmedi minvalindeki konuşmalarına rağmen buradan bir taraf gazetesi omurgasızlığı çıkarmaya/icad etmeye çalışan sözlük yazarlarının tıkanmış zihinlerine işaret eden olay.

    olay ve olgunun detayları ne olursa olsun, yorumların kara delikten kaçamayan ışınlar gibi belli bir yöne dönüyor olduğunu görmek belirli zihinsel kalıplardan umudu kesmeye götürüyor insanı.

    bu ve benzeri başlıklar en nihayetinde omurgasızlık teşhis dehaları lokaline dönüyor. esiyorlar, gürlüyorlar, bir o ucundan tutuyorlar bir öbür ucundan çekiştiriyorlar, bir bakıyoruz ki sorumsuzluklar ve organizasyonsuzluklar (askere giren her kişinin bundan nasibini almamış olması imkansız) yüzünden insanların ölüyor olması kabul edilebilir, makul bir şey olmuş. en nihayetinde bu bir savaşmış, bizim mayınlar onların mayınları farketmezmiş. (bu son ikisi tabi açıktan söylenmiyor, yükseklerde bizim göremediğimiz, aralarına karışamadığımız komutanların birbirleri ile fikir telakkileri ve manevi arka çıkmaları sırasında ağızlardan dökülüyor)

    insanlar ölüyor, ölmeye devam ediyor, kimse hesap vermiyor. hesap isteyen yok. reco deniliyor, abd, kürekler, yakışacak bir şeyler daha, oyunlar oynanıyor yurdumun üzerindeler, eksik istihbarat üzerine kıtırlar, peki hesap soran? yok.

    p.s.: böyle eleştirince arkalardan komandolar geliyor, asteğmenler, doğuda görev yapmış kimseler çıkıyor ortaya, onlar görmüşler, yaşamışlar, ölmüşler öldürmüşler. ben klavye başında, sıcak evimde (buradaki imge mutlaka bir orta-üst sınıf evine işaret eder, masif masanın üzerindeki laptop'ın başından kalkıyorum, loş bir salonu yavaşça geçerek yanlız başına televizyon izleyen güzel kız arkadaşımın yanına sokuluyorum, bir sonraki sahnede üstü çıplak komandolar gece kar yağışı altında marş söyleyerek, haykırarak ellerinde buz gibi tüfeklerle koşuyorlar).
    bu kimseler ve -kişisel manevi dünyaya saygı çerçevesinde anlamak için baktığım- öznel deneyimleri bir yana, sıcak savaş deneyiminin cisimleşmiş hali bir ara her televizyonda görünür olmuştu. bir paşamız, görev düşkünü, diğerleri kazasız belasız şu yıllar geçsin derken o askeri ile dağlarda, görevini yapıyor, askeri normlardan bakarsak/bakabilirsek hakkını vermemiz gerekir. tanıdınız paşamızı, bu paşamız ne diyor siyaset hakkında? toplum, ekonomi, tarih? siyasi parti de kurdu, anlattı uzun uzun. olayları nasıl görüyor, nasıl yorumluyor? kedilerin kasap olması beklentisi kadar acımasız olmasa da her ateş altında kalmış adamın türkiye'nin ilgili güneydoğu problemini, bunun tarihsel kökenlerini, muhtemel çözüm yollarını veya askeri harekat biçimlerinin içeriğini, uygunluğunu ve doğasını derinlemesine kavrayan bir duayen olmasını beklemek gibi bir şaşkınlık var burada. yoksunlukla malul kültürümüzün ürettiği zora katlanmak insanı yüceltir şeması burada beklendiği kadar geçerli değil. bunun yarattığı travma çok üzüntü verici, neredeyse çıkışsız ve anlaşılmaya muhtaç.

    gördüm diyorlar, gözümle gördüm.
    yaşanan deneyimlere, acılara, travmalara hiç bir şekilde anlayışsızlık, hoşgörüsüzlük duymadan şöyle demek istiyorum: işte problemde burada başlıyor, çünkü görme sadece göz ile olmuyor.
hesabın var mı? giriş yap