• haydar ergülen'in 07.01.1999 tarihinde radikalde çıkmış harika bir yazısı. otuz yaş civarındaki bütün hanımefendilere ithaf olunur. bırakın sendromu mendromu:) carpe diem!

    "balzac'ın 'otuzundaki kadın' romanını okuduğumda 20 yaşındaydım. şimdi 30 yaşındaki kadına o romanı okumasını tavsiye etmem, bir felaketler silsilesidir. çapkın kocasına âşık olan markiz, kocasının ilgisizliği karşısında doktoruna tutulur, doktor bir süre sonra ölür, markiz uğradığı bahtsızlık sonucu bir adamın metresi olur, kızlarının başına gelenlerse ayrı bir roman konusu. hoş, ben tavsiye etsem de, artık 30 yaşındaki kadınların balzac okuyacağı şüpheli. 'insanlık komedyası'ndaki karakterler, durumlar değişmiyor değişmesine de, bazıları bu komedyayı ingeborg bachmann'ın kaleminden okumayı tercih ediyor.

    paul nizan mıydı '20 yaşın hayatın en güzel yaşı olduğunu söyleyenin alnını karışlarım' diyen? 20 yaşımı unutmak için yeterince zamanım oldu, o yüzden bir şey söyleyemem. ama 30 yaşındaki kadının daha yeterince zamanı olduğunu biliyorum. kadının 30 yaşı ile erkeğin 40 yaşını karşılaştıranları anlamadığımı da bu arada itiraf etmeliyim. sanki bir 'eşik'ten söz ederler, büyük değişimler ve dönüşümlere açılan, kriz teorileri de cabası. aralarındaki tek benzerlik olsa olsa, 30'un da, 40'ın da uzun sürdüğüdür. 30'undaki kadının da uzun süre 30 yaşını süreceğini düşünüyorum. bachmann'ın 30 yaşındaki adamı, o yılın günlüğüne şu cümleyi yazmıştı: 'yeni bir dil olmadan, yeni bir dünya yaratılmaz.' ve bachmann, öykü kahramanı için şunları yazıyordu: "şimdi yaşamı özlüyordu. bir zamanlar kafasında dünya için yalnızca noktalama işaretleri çalkalanıp durmuştu, ama şimdi içlerinde dünyanın kendini açığa vurduğu ilk cümleler ona doğru gelmeye başlamıştı. ayrıca uzun zaman neye inanacağını, bir inanmanın aşağılanacak bir şey sayılıp sayılmayacağını bilememişti. şimdi ise bir şey yaparken ya da bir şey söylerken kendi kendine inanır olmuştu. kendine karşı güven duyuyordu. (otuz yaş, ingeborg bachmann, çev. kamuran şipal, bağlam yayınları, 1989, s. 56)

    otuzundaki kadın, daha 10 yıl bunun keyfini yaşayacak, 10 yıl daha çocuk kalacak, kendini şımartacak, şımartılmasına izin verecek! gözleri biraz daha açılacak dünyaya baktıkça, daha çok şaşıracak ama bir yandan da yeni bir dünya kuracak bu dünyanın ona öğrettiklerinden. çünkü 30 yaşındaki her kadın bir öykü kahramanıdır. yaşayacak çok şeyi olacağı için, anlatacağı da çok şey olacak. filmlerdeki, romanlardaki insanlık durumlarını daha iyi kavrayacak bir yaşa geldi çünkü. bağışlamayı da öğrenecek, tıpkı kendisi gibi başkalarını da. annemarie schimmel 'sayıların esrarı'nda 30'un adaletle bağlantılı bir sayı olduğunu belirtiyor. öyleyse kendine inandığı için başkalarına da inanacak, yaşamanın hakkını verir gibi dostlukların da hakkını verecek, sevgisini tartacak. dünyanın bir ev olduğunu herkes biliyor, o şimdi evindeki özgürlüğünü de kıskançlıkla koruyacak. 30 yaşında hem çocuk, hem genç, hem kadın olabilmenin güzelliğiyle, daha güzel olduğunu hissedecek otuzundaki kadın. hissetmek mutluluktur ve 30 yaş tepeden tırnağa bu mutlulukla doludur. ne mutlu otuzundaki kadına!

    zarf
    tam mektup yaşındadır otuzundaki kadın
    ne süs, ne kenar suyu gerekir ona
    anlayışlı, mutluluklar dileyen cümleler vardır ya
    hepsi sırasıyla, acele etmeden yazılacaktır
    sonrası kanat takmış bir pul
    sonrası ikindi mutluluğu içinde
    sakin bir zarf, hayata uçurulacaktır:
    merhaba otuz dizesi sevinçli bir şiirin
    merhaba sevgilim hayat otuz pulun için"
86 entry daha
hesabın var mı? giriş yap