88 entry daha
  • yani hakikaten tekrar ve tekrar su ifadeye goturuyor:

    insan rum suresi 52. ayette gecen "hele arkasini donup giden sagirlara hic duyuramazsin." ifadesinin baglamini idrak edemeyebiliyor en basta. fakat, malesef burada, bu baslik altinda yazilanlar kastedilenin idrakina yol aciyor.

    bir insanin, her seyden once sunlari bir sormasi, tutup aklina gelen ilk cevapla tatmin olmadan once yani, cok mu zor: bu ve bu gibi sorulari soran, bu ve benzeri sorular aklina ilk gelen o buyuk(!), muhtesem(!) aklievvel ben miyim? peki hadi sordum, cok guzel, iyi yani, hos, dunyadaki en akilli, bilgili insan acaba ben miyim ki burada bilmis bilmis yazdiklarimla yetiniyor da acaba hic sorgulamiyorum, islam felsefesi icerisinde bu sorulara verilen cevaplar nelerdir? insanlar nasil yaklasmis bu sorulara, nasil birtakim cevaplar vermis ve en onemlisi bu cevaplar, benim vardigima gore soruya daha derin ve mantiki bir butunlugu olan yaklasim mi getirmis yoksa?

    yok ama. yok. sormak, anlamak, dinlemek, tartismak, fikir alisverisinde bulunmak, idrak etmek degil ki amac. cunku "bil"iyor. biliyor yahu. biliyor adam. olmus. bitirmis isi. cekmis fisi. anlatacagi var, okuyacagi yok. diyor ya murat cemcir, siir yazan cok, okuyan yok.

    yazdikca yaziyor yahu. yazdikca yaziyor. biliyor tabii, hatta o kadar iyi biliyor ki sirf tanri'nin iradesinin bir tecellisi olarak, bak tecelli diyoruz, tecelli, bak bu kelimenin anlamina bir mesela, biliyorsun tabii ama gene de bir bak degil mi? ama yok, yok iste, yok. iradenin tecellisi olarak ortaya cikar, insan ve cuzi iradesi. bu kadar. bak sorunun cevabi, bu hakikaten hic de ahim sahim olmayan, ibn arabi'den olmadi gazali'den en ufak yapilacak bir okumayla mantiksal butunluk icerisinde tam ve kapsayici bir cevabi bulunacak bu vasat sorunun cevabi bunda sakli. yazmis, adam, adam yani adam, zamaninda, anlatmis, kurmus mantigini, oturtmus felsefesini, ac, bak oku:

    (bkz: iradenin davası).

    haaa ama yok. beylerimiz bayanlarimiz, cok biliyorlar ya, hemen burada alacaklar ellerine kalemi, baslayacaklar; ooo cok supper soru, cok guzel soru canim, mukemmel yani. hepimiz bir entelektueliz, hepimiz bir allameyiz ya. anlatacak sonra, aydinlatacak bizi. neymis efenim, tanri'yi insan yaratmis da yok yok olur mu tanri aslinda istemezmis de insan iste, naapsin baglanacak bir merci ararmis. ya da ya da zayif insanin, neolitik cagdan kalma adetidir yahu tanri inanci, zayif olanlar atamadi bir turlu bunu uzerinden, ama dogal secilim var "allah"tan yaaa degil mi? birazcik sabir. sabir. elenip gidecek, bu muhtaclar, ihtiyac sahipleri. zira, gelecek bizim, biz aciz degiliz, zayif degiliz biz, nisyandan gelen, anamiz babamiz, ama biz, maasallahimiz var, tas gibiyiz. ya da yok yok, ahlakli olmak icin dine ihtiyaci var insanlarin, hem iclerini olum sonrasi icin nasil rahatlatacak insanlar yaa, degil mi? e ama din, ahlak dayatmaz. yani ahlakli olmak icin inanc sahibi olmaya gerek yok. yani nefsine yenik dusmus olmakla, kotu huylu olmakla, bencil olmakla dinin bir alakasi yok. aa? yaa. yaa. epeki ama neden o zaman... bak, yukarida, yukarida, iradenin, davasinda.

    peki iyi insanlar var, onlara ne olacak? onlari sevmiyor mu tanri? tanri her seyi, herkesi seviyor. mesele sevgi meselesi degil. adalet meslesi. birisi seni sevse, ama sana karsi adil olmasa bunu ister misin? dusun bir kere, dusun. ama beni sevsin de mi dersin yoksa once adalet mi istersin. iyilik yapana iyiliginin karsiligi sonuna kadar verilecek ama asli gayesini insanin, tanri'yi "tanimak" olarak ifade etmis din. bir is yerinde dahi, cok iyi, cok yardimsever bir insan olsa, ama isini hic yapmasa, asli gorevini yerine getirmese ne olur? ne olur yahu? bunu bile dusunemiyor musun? iyilikler ile gayeler farkli kategoride olan ayri seyler. obur taraftan, kimin, allah'in rizasini kazanacaginin ne garantisi var, korku da, allah korkusu da bu degil mi zaten, acsan baksan en ufak bir kaynaktan, ne gorecesin.

    "ama ama, tum bunlar, insanin iradesine, aklina, zekasina hakaret! insan kendisini tehdit eden, kendisine hakaretler yagdiran, kendisinden surekli ibadet bekleyen bir tanri'ya mi muhtac yani? boyle bir tanri'nin varligi dahi insanin onuruna hakaret."

    kusura bakmayin da insani gorduk, burada da goruyoruz. daha kendi acziyetini idrak etmekten aciz, ama egosu, nefsi, kendisinden buyuk bir gucun varligini tahayyul etmeye dahi tahammul edecek durumda degil. kibrinin korlestirdigi akli ve vicdani, dunya uzerinde en rezil donemlerden birisinin yasandigini dahi idrak etmekten aciz birakmis da zekadan onurdan bahsediyor https://www.youtube.com/watch?v=v8m1gnxyuju]. an gelince goruyoruz, insani. nasil adaletsizligi, gucu eline gecirince mesrulastirdigini. makamin, paranin, unvanin, nelere kadir(!) oldugunu. medeniligin(!) en ileri anina sahitlik ettigimiz gunumuzde, orman konunlarinin nasil da catir catir isledigini. insanmis...

    tanri, kitabinda, adaletin geregi olarak, kurallari net olarak ortaya koyar. keskin cizgilerle sinirlari cizer ki her seye o akliyla kulp bulabilen insan, birtakim muglak ifadelerin arkasina siginarak gayesinden uzaklasmasin, o melekten yukari, seytandan asagi gitmesini saglayan esnekligini, "dogru" yolda kullansin. ama bilim yahu bilim. her seyin cevabini verdi ya bugune kadar bilim, verilmeyeni de verecek, merak etmeyelim, secelim kirmizi ah pardon bilimi biz. bilim, gosterecek hayatin icinde yolu bize, aydinlatacak gelecegimizi. e ama hic dinle diyanetle ilgisi olmayan birtakim filozoflar, hayatin her seyiyle matematiksel denklemlere indirgenebilecegini iddia eden ve sizin de farkinda olarak ya da olmayarak, cikarimlarinizi dayandirdiginiz materyalist indirgeyiciligin*, bilinci aciklamakta yetersiz kaldigina kani olmus durumdalar. yeni bir bilimsel tanim kumesi, yeni bir surecler butunu tanimlanmadan da birakin bilincin ardinda yatan nedenlerin anlasilmasini, nasilini dahi "bil"menin mumkun olmadigi cikarimina variyorlar. al, bak, dinle sirasiyla, surada var:

    http://www.ttbook.org/book/mind-and-brain.

    peki, anliyor musun? bu ne demek? ne anlama geliyor tum bunlar? bilimden, felsefeden, sinirbilimden* din cikartmak degil tabii. ama ne demek, bir dusun. sadece iki sey, bir, bilime dayali hayat anlayisi paradigmasinin artik degismek zorunda oldugu, iki, insani anlama yolunda, bilincin anlasilmasi yolunda, dinin bilincin idraki icin ortaya koydugu bazi metodlarla, bilimsel bazi metodlarin benzer sonuclara varmaya basladigi (bkz: #30891590). yani bosuna mi eliot spitzer ornegi geliyor ikide bir onunuze, saniyorsunuz. ne zannediyorsunuz? halbuki o'nu anlasaniz, o'nun onumuze koydugu somut ornegi idrak etseniz, etmeye dahi calissaniz, goreceksiniz, her seyi. ama yok. yok oglu yok...

    sonucta tum bunlarin, bilincin, ruhun, insanin matematige dokulebilenin otesinde ortaya koyduklarinin, ne anlama gelebilecegini, bunlarin tumunu, o hakikaten bayat ve yuzeysel cikarimlarini bir kenara birakip, anlayip, idrak edebilecek misin acaba? ya da yoksa, sanki tum dunyayi cozmus gibi, daha bu inanc felsefesine giris kabilinden sorular karsisinda cosmaya ve bizleri o engin(!) bilginle aydinlatmaya devam mi edeceksin. bu ve bu gibi sorulari gorup, bunlar uzerinde en ufak bir bilgiye dahi sahip olma, en ufak bir arastirma yapma, en ufak bir kitap karistirma ihtiyaci dahi hissetmeden, etki ile tepki arasindaki ancak insana has olan secim sansini kullanmadan, adeta bir hayvan gibi sartli verdigin refleks ile dunyanin, hayatinin, bakis acinin, bu sorularin cevaplanamazligi(!) karsisinda degistigini ifade ederek seviye mi vereceksin. karar, tabii ki senin. zira, iste tum bu yaptiklarinla, eger, bir ucuncu gozle bakabilirsen, sorunun en guzel ve tam cevabini veren de, sensin.

    konu su, isin ozu su, din, yukarida linkteki ses kayitlarinda verilen, kisinin ic catismalarina dair analizi, metodolojik olarak ifade eder. ruh, nefs, ego, vicdan gibi kavramlar uzerinden bir modele oturtur. insani, bir seyleri her zaman seven, kalbini bir seylerin sevgisi ile bir sekilde dolduran bir varlik olarak gorur. bu doldurma aktivitesinin, ruhuna, nefsine, egosuna, vicdanina bir yansimasi olacaktir, bu yansima da bilinci etkleyecektir der. bilincin de neyi belirledigini, soylemek, yazmak, acaba gerekli midir... iste, bu noktada, der ki din, kalbini allah sevgisi ile doldur ki, ondan tasan askla herkesi, her seyi, ayri bir sevebilesin. allah sevgisinin yolu da onun sana gonderdigi emirlere itaat etmekten, ona yaklasmaya calismaktan gecer. zira, her seyin bir olcusu oldugu gibi sevginin de olcusu, sevilenin yolunda yapilan fedakarliktir. onun yolunda harcanan zaman, yapilan ibadet, edilen tefekkurdur. yalniz allah'a itaat etmeyenler, kalplerinde er ya da gec sahte putlar turetirler. o yuzden, sadece ama sadece tanri'ya boyun egmeyenler, hayatlari boyunca, ya putlastirdiklarina ya da kendi egolarina boyun egerler. simdi, anliyor, goruyor, idrak ediyor musun, cevrende olup biteni, spitzer'i, petraeus'u ve digerlerini.

    otur dusun. otur ve dusun. hayatin neresinde inanc, din, neresinde, inancin yerine koymaya calistigin bilim. birisi nedenin cevabini insanin ic dunyasindan yola cikarak verirken, digeri nasil sorusunun cevabi ile ugrasmiyor mudur temelde? hani, nerede, bunlarin arasinda bir cakisma, bir catisma, bir karsitlik, birbirinin yerini alma?
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap