82 entry daha
  • bazı yerlerde güldüren, bazı yerlerde hüzünlendiren her pearl jam dinleyicisinin izlemesi gereken belgesel.

    --- spoiler ---

    *başlangıçta “seattle’da onlarca grup vardı ama hepsi birbirlerini biliyordu ve herkes jeff ve stone’un yeni grubu olan mother love bone’dan ve onların karizmatik solistlerinden bahsediyordu: andy wood” diyerek andy’e de yer ayrılması hoş olmuş.

    *eddie vedder’ın gruba girişi: “san diego’da bir güvenlik işinde çalışıyordum. oturma odamda oturup uzun süre şarkı yazıyordum. bu enstrümantal çalışma uzun zamandır üzerine gitmediğim duyguların bana geri dönmesini sağladı. doğal olan o şey açığa çıktı, benim tek yaptığım onu kaydetmek oldu. bir sabah iş çıkışı pasifik’te sörf yaptım. ayaklarımda hala kum varken gidip bunu kaydettim. aynı gün kaydımı yolladım“

    *mike mccready, eddie’nin kaydını dinledikten sonra: “kayıttaki ses aklımı başımdan almıştı. bu kim? bu gerçek olabilir mi? bunu gerçekten de düşündüğümü hatırlıyorum. bu gerçekten bir insan mı? bu adam kim?”

    * chris cornell, eddie’nin sesini duyduktan sonra: “onun sesini düşündüğümü hatırlıyorum. orada bir insan duydum, gerçek bir kişilik. olmadığı birisiymiş gibi davranan bir insan değildi ama. bir adam duydum. onunla henüz tanışmamıştım”

    * eddie vedder’ın ilk kayıt sırasında utangaç bir tavırla söyledikleri: “selam. ben eddie vedder. seattle’da kendimi yeni çocuk gibi hissediyorum ve bir süre için böyle olacağım”

    *eddie de gruba katıldıktan sonra beş gün prova yapıp altıncı gün konser vermişler. bu konserde eddie, utangaçlığı yüzünden konserin büyük bir kısmında saçlarıyla yüzünü kapatarak şarkı söylemiştir.

    *eddie gruba ilk katıldığı zamanlarda kafasında sürekli olarak babasının olduğunu söylüyor. karşı taraf da aynı durumda andy’nin yasını tutuyordu. eddie’ye göre bu duygular şarkıların başarılı olmasını sağlayan yegane şeylerdi.

    * chris cornell’ın sözleriyle temple of the dog’un doğuşu: “geç tanıştığım kardeşlik ve yarar getirecek kapışmayı oldukça garip bulmuştum. ve aslında bana pearl jam ile soundgarden gibi gruplar arasında görülen arkadaşlık farkını işaret eden de johnny ramone’du. şöyle demişti: ben daha önce böyle bir şey görmedim, new york’ta biz birbirimizden nefret ediyoruz. fırsatını bulduğumuz her zaman birbirimizin kuyusunu kazardık”

    *eddie vedder üstündeki utangaçlığı ve güvensizliği chris cornell ile atmış, onu akıl hocası olarak görmüş.

    *en güzel görüntülerden biri 92’deki bir konserdeki jeff ament’in doğum gününü kutlama sahneleri.

    *ilk akustik konserlerini zurich’te 92 yılında vermişler. nedeni ise sahnenin çok küçük olması.

    *mtv unplugged hakkında alaycı bir ses tonu ve surat ifadesiyle eddie vedder: “ertesi gün –zurich konserinden sonra- gün bizi biri aradı. bize mtv unpugged hakkında bir şeylerden bahsetti. biz de bunu yapabileceğimizi söyledik. ve bunu başardık, evet”

    *eddie vedder, black hakkında: “bu gerçek bir hikaye. o zamanlar gerçekten bir şeyler hissetmiştim ve aynı duyguları her söylediğimde tekrardan yaşıyorum"

    *albümün adının neden ten olduğuna dair eddie vedder: “aslında bu mookie blaylock zamanına dayanıyor. işte bu da onun numarası, albümümüzü tamamen mookie’ye adadık”

    *alive şarkısının klibi canlı çekilmiş. bu durum hakkında eddie: “böyle bir şarkıda, ki şarkı anı yaşamaktan bahsediyor, dudaklarımızı oynatarak söylüyormuş gibi yapamazdık”

    *jeremy şarkısının yazılması hakkında jeff ament: “şarkı üzerinde düşünmeye başladığımızda ed gazete okuyordu ve şarkının sözlerinin neredeyse tamamını bir gazete yazısından yardım alarak yazdı”

    *1992 pinkpop konserinde altmış binlik seyirci karşısında eddie vedder: “daha önce bu kadar fazla insan için çalmamıştık. hiçbir zaman bu kadar fazla insan için çalabileceğimizi düşünmemiştik”

    *grup üyeleri eddie’nin sürekli bir yerlere tırmanması ya da bir yerlerden atlamasından çok endişe duyuyorlarmış. değişik hareketler yaptığında akıllarından “birazdan ölecek ve bizim kariyerimiz de burada sona erecek” düşüncesi geçiyormuş.

    *tırmanış ve atlayışları hakkında eddie vedder: “konserler devam ettikçe tırmandığım yer yükselmeye devam etti. tırmandığınız ve gelmeniz gereken yere ulaşırdınız çünkü bir öncekinden sağ çıkmıştınız, tam da bu yüzden bunu insanların unutamayacağı bir seviyeye taşıyacaktık. bu hayatımızı tehlikeye atma anlamına gelse bile bunu yapacaktık. gösterilerden sonra otele giderdik ve kendimizi fiziksel olarak iyi hissederdik. ancak duş aldıktan sonra fark ederdim ki sırtımda binlerce derin çizik olurdu”

    *los angeles’taki singles partisinden konu açılınca bütün üyeler hala daha ne kadar utandıklarını dile getiriyorlar. eddie vedder’a o gösteriyle ilgili hatırladığı bir şey sorulunca: “monitörler çok iyi çalışmıyordu ya da kulaklarım duymuyordu, ikisinden birisi. sürekli monitörlerin sesini açmalarını istiyordum. bir şey duyamıyordum ve ses hiçbir şekilde yükselmiyordu. bir noktadan sonra sinirlerim gerçekten bozuldu ve monitörlerin olduğu yere gittim. orada boru ve kumaştan oluşan bir şey vardı. onu çekip kopardım ve yere fırlattım. bilmiyorum, bunu kaydetmişler mi? daha iyi bakınca gördüm ki o bizim ses görevlimiz değildi. ışıklarla ilgilenen görevlimizdi. neden burası gittikçe parlak olmaya başladı diye düşünmeye başlamıştım. –gülücükler-

    *time dergisine kapak olmasına dair eddie vedder: "kurt’le en son konuştuğumuzda ikimiz de time dergisine gitmemekte karar kılmıştık. iki grup da time dergisinin röportajına katılmayacaktı ve katılmadık da. ama onlar beni kapağa yine de koydular. time dergisi, bilirsiniz, anne ve babanızın dergisidir ya da bir doktorun ofisindeki dergidir. tam olarak şunu düşündüm: medya tarafından yutulduk, artık kimse bizi dinlemek istemeyecek”

    *kurt cobain’in ölümünden sonraki pearl jam konserinde eddie vedder: “bilirsiniz, bazen insanlar yükselirler; siz bundan hoşlansanız da hoşlanmasanız da. düşmek gerçekten de çok kolaydır. kurt cobain olmasaydı hiçbirimizin bu akşam bu odada olacağını düşünmüyorum, o yüzden… kurt cobain…”

    *ve daha sonra görüntüye kurt cobain girer: "onun gerçekten iyi bir insan olduğunu düşünüyorum. o zamanlar onu çok sevmiyordum, sürekli onun hakkında atıp tuttuğum zamanlardı. ama şimdi onu takdir edebiliyorum. yani fark ettim ki bizim grubumuzu beğenen insanlar onların grubunu da seviyor, o zaman neden herhangi bir şey üzerine kin beslenmeli?”

    -son iki paragrafın olduğu sahnelerde fonda indifference çalar, gözler hafif nemlenir-

    *ticketmaster’a karşı verdikleri mücadele çok güzel anlatılmış. mahkemede stone: “pearl jam grubunun bütün üyerleri genç olmanın ve paralarının olmayışının ne demek olduğunu iyi hatırlar. pearl jam’in hayranlarının çoğu gençlerdir. bu gençlerin otuz dolar ya da biraz daha fazlasından başka ödeyebileyecek paraları yoktur ki biletlerin fiyatları da günümüzde bu civarlardadır. bilinçli bir karar verdik. konser fiyatlarının hayranlarımızın ulaşamayacağı bir miktarda olmamasını istiyoruz” derken ament: “ küçükken nefret ettiğim bir şeye dönüşmek istemiyorum” demiştir.

    *yaptıkları boykot sonucunda ticketmaster’ın organizasyonlarına katılmamışlar. ancak o zaman verdikleri konserleri en zor dönem olarak nitelendiriyorlar.

    *grupla ilgili neler saklıyorsunuz sorusuna stone: “grupta en az şey saklayanın ben olduğuma eminim. kendimi her zaman şu şekilde savunuyorum; ilk olarak her zaman her şeyi kaybediyorum. bu yüzden bunu doğal karşılıyorum. ikinci olarak, jeff o kadar çok şey saklıyor ki istediğim zaman onun evine gidip sahip olduğu şeylere bakabilirim” akabinde mutfağa gidip hatıra olarak bir bardak sakladığını göstermesi ve bardağın içinin pis olması ve bodrum katında bir şeyler olabilir deyip bodruma inilmesi ve orada aa burada grammy var sanırım demesi ise kahkaha attırır.

    *sürekli baterist değiştirilmesi mini bir filmle anlatılmış ve çok da hoş olmuş. bu durum karşısında matt cameron: “ed beni aradı. bu yaz ne yapıyorsun dedi. hiçbir şey dedim. üç hafta içinde buradan ayrılmamız gerekiyor dedi. altmış ya da yetmiş şarkıdan oluşan bir listeleri vardı. gözlerimi kapatırdım ve şöyle olurdum, bu şarkıyı biliyor muyum? hayır!

    *eddie vedder’a dönüm noktası sorulduğundan roskilde’de 9 kişinin yaşamını yitirdiği konseri hatırlar, gözleri dolar: “sadece oradan gitmek istedim. bunun gerçekleşmemiş olmasını diliyordum. olay hemen önümüzde meydana geliyordu ama yine de gerçek olmamasını diliyordum” derken stone: “ ölmüş insanların bedenlerinin barikatların üzerinden atılması kadar korkunç ve şok edici bir şeyin üzerimizde bıraktığı etki bilirsiniz o etki hiçbir zaman gitmeyecek. o günden sonra her şeyi tekrar tekrar düşündük”

    *grubun yeniden toparlanması, kendine gelmesi roskilde’de yaşanan olayla olmuş.

    *las vegas’taki onuncu yıl kutlamasında eddie, gruba crown of throns’u söylemek istediğini duyurmuş. mother love bone’un en iyi şarkılarından birini söylerek andy’i anmıştır.

    *nassau konserine bush’un kafasıyla çıkan eddie’ye jeff’in yorumu: “kalabalığın dörtte üçü bizi yuhaladı. bu, grubun bir kısmını gerçekten de hayal kırıklığına uğrattı. aslına bakarsak ben olayı anlamıştım. bu sanattı” derken stone: “eddie düşüncelerini muhalif bir dille aktarıyordu”

    *ve her konserden bir parça gösterip tamamını izleyemeyen seyirciye sonda bir kıyak yapılıp alive çalar. bittiğinde bağırasınız gelir:

    i am still alive!

    --- spoiler ---
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap