12 entry daha
  • anarko-kapitalist, antikolektivist manifesto. bir felsefi basyapittir. edebi niteligi yer yer vasatin uzerine cikar ancak tavana vurmaz. zaten roman boyunca yazar (bkz: ayn rand), edebi kaygidan cok felsefi kaygiyi on planda tuttugu izlenimi verir okura. bu oncelik seciminin kaybettirdigi estetik degeri ortalamanin cok uzerinde kalitedeki betimlemeleriyle telafi etme cabasi icine girerek yazar, okuru onemsiyor olmasinin acik isaretlerini verir; cabasinda basarili da olur. psikolojik tahliller etkileyici olmakla beraber, romanin bir roman icin fazla sayilabilecek nicelikteki karakterlerinden cok azi okurda yasamin icinden ciktigi dusuncesi yaratir. cogunlugu olusturan kismin her bir uyesiyse birer prototiptir. utopik kisilik yapilariyla donatilmis balmumu heykeller gibidir bircok karakter. bu durum kimi okurca bir zayif yon olarak karsilanacaksa da romanin okuma surecinde bir aksatma yaratmaz; aksine onu ilginc sekilde cazip kilar. bu noktada bir ironi vardir: rand objektivizm denen mantik altyapili dusunce mekanizmasini ogrencilerine-okurlarina benimsetme ugrasi verir 'the fountainhead' de, ne var ki bu ugrasta arac olarak mantik altyapisindan olabildigince uzak, fantastik denebilecek bir roman kurgusu ve roman karakterleriyle karsimiza cikar. bu durus kanimca rand in bilincli olarak sectigi bir durustur: okur kitlesinin azimsanamayacak paya sahip kisminin, romanin kotu, yontulmasi gereken karakterleri olarak lanse ettigi prototiplerin bir ortalamasi olacagini ongordugunden olacak, bu kitleyi kendi mantik-disi silahlariyla sarsmayi denemistir.

    the fountainhead uzun bir metindir. gelin gorun ki, romanin son episodunda yer alan bir monolog, okura 788 sayfanin tumden damitilarak verildigi bir oz suyudur, esanstir. soz konusu pasaj ellsworth toohey adli karakterin bir mimara yonelik nihai hitabidir. bu hitap, yapitin vermek istedigi mesajla antagonist calisir. yazar, burada bir karsi fikre acilim getirerek okura kiyaslama yapma olanagi sunar, bu noktada kimilerince objektif bir hal takinir, kimilerince de retoriklesir. bir anlamda olmayana ererek yapitinin finalini gerceklestirir. (bkz: olmayana ergi) (bkz: ayar almamak icin fikrine zit aciklama eklemek)

    roman ve rand in cizgisi genel olarak ele alindiginda, george orwell in 1984 uyle ilgili filizlenen uc soylemleri andiran sorulari duyumsamak ya da direkt savunmak soz konusu olabilir. the fountainhead tam da 1940 larin basinda, hitler nazizminin stalinist sosyalizmle kafa kafaya geldigi doneme rastlamak suretiyle bilincli ve cok amacli olarak kaleme alinmis bir bireyci seslenis midir? o, ikinci dunya savasi nda birbirini kirmak uzere hazirlanan sosyalist ve nasyonal sosyalist halklara amerikali bireyin vakit gecirmeden verdigi bir yanit midir? bu tur acilimlar elbette yuzeysel bir bakis olusturuldugunda romani konumlandirabilir. ama yazarin bicemindeki ictenlik ve sasirtici olarak soz konusu filozofun bir kadin olusu beni, 'the fountainhead' i icerdigi belli-belirsiz politik dokundurmadan ziyade asirlar sonra da tartisilabilecek ve klasiklesmeye yuz tutmus evrensel cagrisiyla ele almaya iteklemistir.

    john locke, insan zihninin yasama bos bir levha olarak basladigini dile getirmekteydi. locke un gorusunu referans aldigimda, soz gelimi bir tolstoy ya da dostoyevski yapitinin bu levhada duz ve derin bir tek cizgi birakacagini soyleyebilirim. 'the fountainhead' ise duzlemi dogrusal olmayan, uzerinden gecilmis, tirtikli ve abuk subuk silik cizgilerle doldururken onceden var olan derin cizgilere de kollar, bacaklar ve birer kafa ekliyor (bkz: cinali). sag alt koseye de bir babafingo ekleyiveriyor isi bitince; howard roark imzasi gibi. kimbilir, belki de rand yapmak icin yikiyor. karamazov kardesler i felsefe ve edebiyatin insanlik tarihi boyunca gerceklestirilmis en kusursuz harmanlarindan biri olarak ela alalim: o bir kardan adamdir, govdesi muazzam beyazlikta ve puruzsuzlukteki kar kutlesinden yapilmistir. iste karamazov kardesler in edebi sigasi bu kar kutlesidir. kafaya kondurulmus iki kucuk komur parcasi ve bir havucsa onun felsefesidir: kendini hep belli eder, ama iskeleti olusturmaz. o havuctan burun gibi siklikla one cikar, 'ben buradayim' diye seslenir karamazov kardeslerde felsefe. gene de govdeye, yani edebiyata bagimlidir; anlamlanmak icin yapittaki edebi estetige, kardan yapilmis govdeye ihtiyac duyar. rand ise adamimizi havuctan ve komur parcalarindan yapmis 'the fountainhead' de. sonra havuctan yapilmis bu govdeyi iki kat karla sivamis, mukemmel de sivamaya calismis. uzaktan bakinca bir kardan adam gordugunuzu zannediyorsunuz, sahip oldugu tek havucunsa o burnu olusturan havuc oldugu yanilgisina dusuyorsunuz. ama yanina iyice yaklasip govdesine bir el attiginizda gercegi kavrayiveriyor ve dehsete kapiliyorsunuz: bu dupeduz bir havuc adam, uzeri karla kaplanmis ve icindeki havuc epey lezzetli.

    ozetle, 'the fountainhead' salt felsefi metin olarak okunmasi gereken bir basyapit. aksi takdirde ondan alabilecekleriniz rand ne kadar ugrasmis olsa da, erotik sahneleri olmayan, yarim kalmis bir harlequin romanindan alacaklarinizdan oteye gitmeyecektir.
112 entry daha
hesabın var mı? giriş yap