1894 entry daha
  • düpedüz milliyetçi, militarist, devletçi sularda kelebek yüzen, arada muhafazakar sos da bulunduran biridir. bir ikisi hariç bütün kitaplarını okudum, tanımasak adamı bize tarafsız, bağımsız, ideolojiden münezzeh bilim adamı diye yutturacaksınız.

    hayır milliyetçi, militarist, devletçi ithamlarını hakaret gibi algılamamanız lazım aslında, çünkü siz de düpedüz milliyetçi, militarist, devletçi insanlarsınız. ama işte ulusalcılık bu yüzden dünyanın en iğrenç ideolojisidir. düpedüz sağcılığı antiemperyalizm safsatasıyla solculuk diye belleyip belletmeye çalışan, muazzam bir kafa karışıklığının ve kavram kargaşasının eseri olan bu saçmalık, her türlü siyasi tasnif işlemini de piç edecek şekilde pozisyon tutar, milliyetçi dersin alınır, sana solculuk öğretmeye kalkar. nasip kısmet. akp'nin bu ülkeye yaptığı en büyük kötülüklerden biri, bu saçma sapanlığı bile ezip mağdur ederek, haksızca yargılamalara tabi tutarak, kendisini ezeli muhalif, ezelden beri bedel ödeyen cefakar yurdum ideolojisi olarak satmasına imkan vermesi oldu. aynısını cemaat gibi bir yapılanmaya da yaptılar, bu kadar korkunç bir oluşumu bile mağdur etmeyi başardılar, mağdur edebiyatı yapmasına imkan tanıdılar. akp'nin en çok bu yüzden yatacak yeri yok aslında.

    her neyse. osmanlı'yı yeniden keşfetmek serisinin ikinci kitabını, ki bu seri ortaylı'yı tanımak için epey malzeme içerir, osmanlı'yı değil ortaylı'yı keşfetmek için ideal bir seridir, her neyse, ikinci kitap "son imparatorluk osmanlı"yı rastgele karıştırıp ilk sayfalarda karşılaştığım bir cümleyi yazayım, ki üç beş sayfada bir buna benzer tonda ifadeler bulabilirsiniz:

    "galiba osmanoğulları, dedelerinin ve mensubu oldukları milletin zor şartlara uyum yeteneğini tevarüs ettiklerini burada da gösterdiler." (osmanoğulları ailesinin cumhuriyet sonrası mülteci hayatlarını anlatırken)

    imdii. bu cümle, renk körlüğü testi misali, tarih yazımı ve ideoloji testi için kullanılabilecek bir cümle. bu cümlede bir problem görmüyorsanız, tebrikler, ideal bir vatandaşsınız.

    zor şartlara uyum yeteneği. hey maşallah. şu cümleyi dünya üzerinde herhangi bir coğrafyada herhangi bir millyetçi tarihçi kendi milleti için kullanabilir, ve bilimsel değil, milliyetçi, yani boş bir laf etmiş olur, başka da bir iş yapmış olmaz. tarihin zorlu parkurunda bugünlere gelebilmiş, hayatta kalabilmiş, evrime ayak uydurabilmiş olan herhangi bir hayali cemaat, bunu zaten zor şartlara uyum sağlama yeteneğine sahip olmadan yapamaz pek. milliyetçi tarihçimiz için nostaljik, romantik bir tarih yazımı uğruna geriye dönük anlamlandırılabilecek, gururu okşayan bir karakter inşası için güzel bir malzeme, millet yaratırken bu malzemelere ihtiyacımız var. nitekim 19. asırdan beri milliyetçiliklerin en büyük yaratıcıları ve taşıyıcıları arasında tarihçiler önemli yer tutmuştur hep.

    astroloji kitabında kendi burcunu yazmak gibidir bu iş. astroloji kitaplarında hiçbir burç hakkında herhangi bir kötü nitelik göremezsiniz hani, her bir burç birbirinden kimi nüanslarla ayrılan güzelliklerle bezenmiştir, güya olumsuz görünebilecek sıfatlar bile gururu okşayacak niteliktedir: boğa burcu inatçıdır, falanca burç dik başlıdır, hiç geri adım atmaz, filanca burç çok mükemmeliyetçidir, istediğini elde edene kadar vazgeçmez, çok kıskançtır, vs. hiçbir burç hakkında "yalancıdır, haysiyetsizin önde gidenidir, yavşaktır, adamı anında satar, asla güven olmaz" gibi ifadeler bulamazsınız mesela doğal olarak. milliyetçi tarih yazımı da böyledir, birkaç temel unsur, temel gurur malzemesi karakteristik hemen hemen bütün milliyetçiliklerin temel harcıdır. "bizim milletimiz zor şartlara uyum sağlayamayan bir millettir, korkaktır, savaştan kaçar, haysiyetsizdir, güçlüye boyun eğer, toprağını savunmaktan acizdir, katliamcıdır, soykırımcıdır" diyen bir milliyetçi bulamazsınız nitekim kolay kolay. hepsi de kendi burcunu kendi yazar, ve elbette "gerçekleri", olan biteni yazarlar, yerseniz, ki ilkokuldan beri onların yazdıkları size okutulduğu için yersiniz nitekim. ve hemen hepsinde de benzer temalar ve sıfatlar öne çıkar, mesela bütün milliyetçiliklerin harcı savaşlarla yoğrulduğu için, şanlı savaşların, toprağını savunmanın üzerine kurulu olduğu için, savaşçılık yeteneğini zayıf görüp küçümseyecek bir milliyetçilik de bulamazsınız nitekim, "bizim hiç savaşma yeteneğimiz yok, toprağımızı da savunamayız hiç, cesaretimiz yok, korkağız, haysiyetsiziz" diyecek bir milliyetçilik yoktur. kötü zamanlar geçirebiliriz elbette millet olarak, ama illaki bir noktafa toparlanacağızdır. "geçmişteki şanlı günlere, özümüze dönüş" arayışı da çoğu milliyetçiliğin ana unsurudur.

    elbette tarih yazarken, daha doğrusu bebelere masallar yazarken, övgülerin, gururlandırıcı niteliklerin çok da abartı durmaması için arada olumsuz görünebilecek birkaç sıfat da eklenir illaki, "okumuyoruz, tarihimize ilgisiziz" vs. gibi mesela, ki bu güya olumsuz nitelikler bile olumlulara referans verilerek zikredilir, muazzam bir tarihi varken ilgisiz kalmak gibi mesela. ha bir de, diğer bütün milliyetçilikler yalan söylemektedir elbette, bir tek sizinki doğrudur. hepiniz çok benzeri şeylerden bahsedersiniz, çoğunlukla aynı nitelikleri kendi milletinizin karakterine atfeder, anlı şanlı bir geçmişten bahseder, romantinin, nostaljinin dibine vurursunuz, ama her milliyetçilik için diğerleri yalancı bir tek kendisi doğrudur elbette.

    ilber ortaylı, romantik milliyetçiliğini, sürüsüne bereket kemalist ya da islamcı tarihçiler gibi saçma sapan dökecek biri değildir elbet, daha üsturuplu bir tarzı vardır, onlar gibi cahil de değildir elbette. ve devletçiliği çok daha derinden, çok daha yoğundur, öyle ki, bu açıdan ne muhafazakar ne ulusalcıdır, hepsini aşıp saf bir devletçi olabilmeyi başarmıştır, o derece yoğun ve koyu bir devletçidir ki, devlet adına sahiplenmeyeceği hiçbir figür, hareket vs. yoktur neredeyse. ne kemalisti gibi atatürk'e tapınıp osmanlı padişahlarına kin kusar, ne islamcısı gibi osmanlı'ya tapınıp kemalizme kin kusar, hepsini sahiplenir, hepsine kucak açar. padişahı da, sadrazamı da, her türlü devlet adamı da, ittihatçı da, abdülhamid de, atatürk de onun nezdinde değer bulur, hepsi de "bizim" büyüğümüzdür, hepsi de milletimizin seçkinleridir, hepsinin bizde emeği vardır, hepsi de devletimizdir, bir şekilde devlete hizmet etmişlerdir, zor zamanlarda devletimizi ayakta tutmaya çalışmışlardır, bizi bugünlere getirmişlerdir, aralarında yanlış yapanlar olmuştur illaki, ama hiçbiri kötü niyetli değildir aslında, her ne yapmışlarsa devlet için yapmışlardır çoğunlukla, bu yüzden saygıda kusur etmemek lazımdır. yanlış hatırlamıyorsam imparatorluğun en uzun yüzyılı'nda, ittihatçıları önceleri sevmediğini, sonraları anlamaya başladığını söylüyordu, bu çok şey anlatır mesela durduğu yeri kavramak için.

    ilber ortaylı böyle biridir, ve böyle biri de her zaman için devlet nezdinde makbul biridir. devletin bekası için her şeyi meşru gören bir devlet geleneğinin, bir ahlak geleneğinin temsilcisi ve mirasçısıdır çünkü. ne olursa olsun devletinin kırmızı çizgilerini benimser, sahiplenir ve korur, birilerini eleştirirse de bu zaviyeden eleştirir. bu sayede mesela taner akçam'ın giremeyeceği arşivlere girer, bu sayede soykırımı kabul eden herhangi bir tarihçinin önüne serilmeyen devlet imkanları önüne serilir, bu sayede topkapı müdürü olur.

    bu arada, "hayali" kavramı yanlış anlaşılabiliyor, ona da değinmek lazım. anderson "hayali cemaat" derken "gerçek olmayan, sahte" bir şeyden bahsetmemektedir aslında, bilakis, millet zaten tam da hayal edildiği zaman var olan, gerçek olan bir fenomendir. belli bir eşiği aşıp yeteri kadar var olduktan sonra bu fenomeni ortadan kaldırmanın yolu, "böyle bir şey yok aslında" demekten geçmez, "milletin varlığından bahsettiğiniz zaman milliyetçiliğe kapı açmış oluyorsunuz" gibi bir itham da bu yüzden anlamsızdır gayet. milliyetçiliği ve bu muktedir hayali ortadan kaldırmanın yolu, onu yaratan ve sürekli yeniden üreten tarihsel dinamiklerin çarkına çomak sokmaktan geçer.

    milliyetçilik, daha da spesifik olarak devlet tapıncı, bu ülkede dinden daha büyük bir afyondur ve özgürlükçü sosyalist bir mücadelenin önündeki en büyük engeldir. geçtim sosyalizmi filan, asgari bir hukukun, asgari düzeyde insanca bir yaşamın, asgari bir burjuva demokrasisinin tesis edilmesinin de önündeki en büyük engeldir. hukuk demek, hak demek, insan hakkı demek, her şeyden önce, devletin keyfi davranamaması demektir. türkiye'de islamcısından ulusalcısına, ülkücüsüne ve hatta pek çok solcusuna kadar nüfuz eden bir devlet fetişi var olduğu sürece, devletin keyfi davranmasının engellenmesi, hukukla sınırlandırılması mümkün değildir. tarihin öznesini belirli ve değişmeyen bir karakteri olan milletler ve devletler olarak gördüğümüz sürece, özgürlüğü ve adaleti değil devleti yücelttiğimiz sürece devleti olması gereken sınırlarına hapsetmek mümkün değildir. her şeyden önce devlete güvenmemeyi öğrenmekle başlanmalıdır işe, uluslararası insan hakları hukuku da bu doğrultuda şekillenmiştir, hukukun bazı temel ilkeleri de bu doğrultuda farklı yorumlanabilmektedir hatta, mesela karakolda işkence iddiasında ispat yükü müddeiye değil devlete yüklenir, devletten işkence yapmadığını ispat etmesi beklenir. devlet denen organizmalar, hukukla sınırlandırılmamaya meyyal, yani keyfi güç uygulamaya meyyaldir, bunları örtbas etmeye yönelik yeteneklerini de sürekli geliştiren yapılardır, işkence yöntemlerinin iz bırakmamaya yönelik sürekli evrimi ilginçtir mesela. kısacası yalan söylemek, hakikati gizlemek devletin varoluşunu ayakta tutan temel vasıftır, devlet yalansız var olamaz. uluslararası insan hakları hukuku da, aslında özünde "ananı öpen kadıysa kime şikayet edeceksin" mantığının üzerine kuruludur.

    velhasıl, devlete güvenmemeyi öğrenmediğiniz sürece, asgari bir demokrasiyi tesis edemezsiniz. bunun için de, devletçi, milliyetçi tarih yazımına güvenmeyi bırakmakla başlayabilirsiniz mesela işe. "biz asker milletiz, en büyük vasfımız devlet kurma yeteneğimiz" gibi laflar edebilen insanları baş tacı ettiğiniz sürece, doğru düzgün bir yere varamazsınız, devleti sizin görüşünüzden farklı birileri ele geçirdiği zaman otoriterleşmelerini engelleyemezsiniz, aslında onlara doğru düzgün muhalefet de yapamazsınız çünkü bunu yapmaya hakkınız yoktur, bunu yapacak meşru dayanaklardan yoksunsunuzdur, devlete devlet adına muhalefet yaparsınız, devleti eleştirirken bile devleti korumak hassasiyetiyle hareket edersiniz, kısacası irrasyonelliğin dibine vurursunuz. bu yüzden de yaptığınız muhalefet aslında sahtedir, yalan dolandır, nitekim bir şeye de yaramaz, zihniyet olarak otoritersinizdir çünkü, demokrat değilsinizdir, kendiniz için hukuki güvence, özgürlük ve adalet isteyeceğiniz yerde, devlet gücünün keyfiliğinin sınırlandırılmasını istemeniz gereken yerde, devletin daha güçlü olmasını istersiniz, devletinizin bölünmesinden korkarsınız, iktidardaki partiye devleti zayıflattığı için kızarsınız, devletin geçmiş günahlarının ifşa edilmesine karşı durur, ya da o günahları devletin bekası için yapıldığı açıklamasıyla meşrulaştırarak devletin halihazırda ve gelecekte işleyeceği günahlara da zemin açmaya devam edersiniz. iktidarda olmadığınız halde bu zihniyette takılıp kalabilmeniz de devletin ideolojik başarısıdır elbette.

    milliyetçilik gurur duyulası kimi sıfatların, niteliklerin etrafında dönüp onlara yönelik bir tarih kurgular, bundan daha kötüsü, gurur duyulası bulduğu pek çok sıfat aslında hiç de gurur duyulası olmayan, düpedüz güce, iktidara referans veren sıfatlardır. yıl olmuş 2015, hala "devlet kurma yeteneği" ile övünmek acınasıdır, "biz askeriz, savaşçıyız" diye övünmek acınasıdır, insanlığın kolektif vicdanını geriden takip etmektir, ergen gibi delikanlılığıyla, gözü karalığıyla övünmektir. övünülecek, gurur duyulacak değer devlet kurmak değil, devleti insana yakışan bir hukukla ve adaletle sınırlamaktır.

    velhasıl, bu kafayla devam ettiğiniz sürece aihm'de en çok mahkum edilen ülke olmaya, gayet huzursuz, gayet güvensiz, gayet yaşanmaz bir ülke olmaya devam edersiniz, burnunuz boktan çıkmaz, bu kadar basit.
3754 entry daha
hesabın var mı? giriş yap