90 entry daha
  • bende çok ayrı bir yeri var bu filmin. 2009'da izlemiştim. o zamana dek senaryo yazmak ya da film çekmek benim işimdi. bu filmi izledikten sonra neredeyse bir yıl boyunca dörtlük bile yazmadım. böyle bir yapı kurabilen, böyle bir hikâye anlatabilen, böyle bir film çekebilen, bu kadar hisseden ve tüm bunları kafasında derleyip toplayabilen (filmin bunu derli toplu yapmanın/yapmaya çalışmanın imkânsızlığını ve ölümcüllüğünü anlatmasının da bunda etkisi var) bir insan varken böyle işlere meyletmek açıkça zavallılıktı. bir film izledim hayatım değişti falan derler ya, tam da öyle. bu film beni kırdı. yeterince kendimi toplayınca tekrar izleyecektim fakat bu da hiç mümkün olmadı. hani korkunla yüzleşirsin ya, o hesap. ilk izleyişimin etkisi yıllardır sürdüğü için ve ikinci izleyişimde başıma geleceklerin, yüzleşeceklerimin, getgitlerin kafamı allak bullak edeceği süre boyunca yanımda olacağına emin olacağım kadar güvenebileceğim biri olmadığı için halen tekrar izleyemedim. ama zamanı gelecektir mutlaka, haybeye değildir, yıllardır hazırlanıyorum. bi daha da yüzüne bakmam bu gerzeklik sergisinin.

    kolay bir film değil. orası kesin. herkes sevmeyebilir. ne mutlu. ama sinema tarihinin en iyi senaryolarından biri. bu doğru. hayat hakkında size herkes sürekli bir şeyler anlatır. ama ben kadar gerçeğini görmedim.

    --- spoiler ---
    caden cotard'ın hikayesi aynı zamanda kaufman'ın ama genellikle herkesin zihninin hikayesi. filmde kaufman olan cotard'ı canlandıran tom noohan'ın canlandırdığı sammy'nin intihar sahnesini arada defalarca kez izledim. tuhaf bir etkisi var ve her izleyişimde gözlerim buğulanıyor. atlamadan önce yaptığı konuşma ve sonrasındaki atlayışı mesela, kalp kırıklığının acısı böyle bir şeydir, evet:

    "ı’ve watched you forever, caden, but you’ve never really looked at anyone other than yourself. so watch me. watch my heart break. watch me jump. watch me learn that after death there’s nothing. there’s no more watching. there’s no more following. no love. say goodbye to hazel for me. and say it to yourself, too. none of us has much time."

    adam ömrünü vefa etmiş caden'i oynamak uğruna ama caden halen kendinizden bir şey katmayın derdinde, kontrol deliliğinde. adam intihar etmiş, hayatından geçmiş, yere yapışmış; caden halen, "ben atlamadım sammy!" diye bağırıyor, ben pes etmedim diye haykırıyor. üstelik o kadar bencil o kadar sadece kendisinin kahramanı ki ölüye bir de "kalk!" diye bağırıyor. lan ölü lan o, sen öldürdün, nasıl kalksın? bu noktada sammy'nin intiharı bana başka bir şey duygu yaşatıyor: affetmek. aslında kimilerinin yaratılışları ya da yaşadkları gereği ne kadar kendi hayalarına düşkün olduklarını tekrardan anlayarak tüm olanları hoşgörmek: "sen kendinden başka kimsenin hayatına bakmadın caden ve şimdi benim kalbimin kırılışını izle" diyor. kalbinin kırılışı ölümü aynı zamanda. sen kalbimi kırdın, ve bak şimdi ben kendi kalbimi yer çekimine nasıl kırdırtacağım diyor: "beni izle ve ölümden sonra hiçbir şey olmadığını öğren; izleme, takip etme, aşk, zaman. hiçbirimizin o kadar zamanı yok," diyor ve atlıyor.

    film boyunca -hayat gibi asla tamama ermeyen- fragmanlar izliyoruz esasen. parçalar. eskilerden, yenilerden, kendimizden fragmanlar izliyoruz aslında hayatımız boyunca da. birinin intiharı ise sadece fragman olabiliyor bu durumda. birisi hayatımıza girerek intihar ediyor, bizim hayatımızda canlandırdığı rolle veya kalışıyla veya gidişiyle ve arayışıyla tekrar. insanları çok kötü öldürmüşsünüz allah belanızı versin. kime kalk dedimse kalkmadı. neyse o ayrı mesele.

    film boyunca kaufman hayatın boktanlığından, şeylerin sürekli tekrar etmesinden yakınır durur ve, "sen bütün bunlarla uğraşırken bir gün yönetmen 'öl' der ve her şey biter" argümanına bağlar filmi. fakat sammy'nin intiharı filmde apayrı bir yerde. yönetmen olan caden, yapma demesine rağmen sammy ölüyor. bu tanrının egosunun etkisi, varolmayan şey'in bunca büyük egosunun varlığı yüzünden insanlar ölüme giderler. tanrı intiharı durdurabilir miydi? kalk dese kalkabilir mi artık yerden? ama aynı zamanda bu bizim etkimiz: bizim yüzümüzden, bencilliğimiz yüzünden insanlar ölüme giderler. ve hatta kimileri de başlarında durup "kalk!" diye bağırır: "ben vazgeçmedim, kalk!", "kalk, benimle oyna, benden vazgeçmediğini göster!" tanrı sen değil misin, kaldır da görelim.
    --- spoiler ---

    hangi mekan olursa olsun ev, otel, şurası falan. her yer yanıyor. içinde biz yalnızsak -new york'taysak bile- bu yönetmenin öl demesini beklemektir sadece. oysa evimiz, aracımız, dünya yanıyor ve içinde 'biz' halen el ele oturuyor, yatağa birlikte uzanıyorsak, bu olabileceklerin olabileceklerin en iyisi.

    ilgili sahne şu:
    https://www.youtube.com/watch?v=eheyi28uqqq
72 entry daha
hesabın var mı? giriş yap