9 entry daha
  • edebiyatta gerçekçiliğin doruklarına bayrak dikmiş bir klasik. hatta o kadar ki, belki de kağıda dökülebilecek en şairene betimlemeleri ardı arkasına okurken, adeta ince motiflerden oluşan bir desen gibi işlenmiş, birbiri ardına uyumla dizilmiş bu sözcüklerin anlatıyor olduğu hikaye örgüsünün saf gerçekçiliği bir noktadan sonra size fazla gelmeye başlıyor ve 'yok bu kadarı yeter, bana romantizm verin' diye yakınır buluyorsunuz kendinizi. belki de içerdiği kelime sayısı dolayısıyla fransızca ile yazılmış olması bu tasvirleri bu denli melodik ve derin kılan unsurların en önemlilerinden biri. bunun yanında balzac'ın dehası ise yaşadığı dönem için kesinlikle aşmış. öyle ki yaratmış olduğu birçok karakteri ardı arkasına sayısız romanında tutarlı bir birliktelikle ilişkilendirebilmiş. ve bunu neden yapmış, nasıl yapmış, okur bunu kendine sormadan edemiyor. bir kez daha bu romanda iki müthiş aşırı arzunun savaşının ortasında bırakılıyorsunuz. hem bu defa ortamı yumuşatacak bir sıcaklık da yok, gerçek yaşamın birebir orta yerinde kalıveriyorsunuz. sonsuz sevgi hırsı ve açlığı mı, sonsuz para, maddiyat aşkı mı? ölçüsü ayarlanamayan iki varoluş özü. bir tarafta durmadan sevmek, şuursuzca sevmek, kendini harcamak, tüketmek, feda etmek. öte yanda devamlı istemek, daha çoğuna sahip olmak, gücünü arttırmak, zengin olmak, itibarlı olmak. belki ikisi de bir yerlerde dönüp dolaşıp ortak bir kapıya varıyordur. belki de asıl mesele ölçüleri ayarlamakta, bunlara beraberce sahip olabilmektedir. goriot baba önümüzde. hem de kendi insani sonu ile beraber. karar sizin...
109 entry daha
hesabın var mı? giriş yap