233 entry daha
  • bir süredir odamda bir fil var.

    biri getirdi, kıçından ittire ittire kapıdan soktu, bırakıp gitti. bu kadar büyük bir canlının bu kadar yakınınızda olması inanılmaz bir duygu. uslu da bir şey üstelik. onca eşyanın arasında yaşayıp gidiyor. ne bir yere sürttüğünü gördüm ne sağı solu dağıttığını. istese bir hamlede bomba patlamış gibi dağıtabilir her yanı ama gıkı bile çıkmıyor. bazen usul usul cama doğru dönüyor, ağaçların rüzgarda sallanan dallarına bakıyor. bazen de dümdüz duvara döndürüyor o geniş kafasını. orada neye öyle dikkatli bakıyor anlamış değilim. bildim bileli orada o duvar hiç seyredecek bir tarafı olduğunu görmedim. ama fil umursamıyor, en geniş düzlükler, uçsuz bucaksız ormanlar tam da o duvarın hizasından başlıyormuş gibi dikkatle bakıyor.

    tozlu da bir hayvan bu fil. onca tozu benim evimden edinemeyeceğine göre ya içinden çıkıyor bu tozlar, ya da arada bir ben uyurken falan dışarılarda koşturup geliyor. ben bir şeye dalıyorum mesela bazen, kulaklarını savura savura tozutuyor ortalığı. üstüne cibinlik yaptırmayı düşünüyorum sırf bu yüzden. titiz bir adam değilim ama tozun içinde yaşanmıyor. araba örtüsü gibi bir şey de olur belki. ölçülerini bilirsem tam file göre bir kılıf yaptırabilirim. ondan sonra tozutsun istediği kadar.

    ilk geldiği günlerde belki bırakan geri alır diye bir rahatlık vardı üzerimde. sonra zaman geçti ne gelen oldu ne soran. bir insanın filini bırakıp gitmesi için önemli bir derdi olması lazım. yoksa kim filini öylece bırakıp gidebilir. hele ki benim gibi hayatında hiç fil bakmamış bir adama. hatta bakmamaktan da öte hayvanat bahçesinde şöyle bir uzaktan görmüşlüğüm var ancak kendilerini daha önceden. ne yiyecek, ne içecek, nereye sığacak hiç haberim yok. aç olsa aç olduğunu anlayabilir miyim ondan bile şüpheliyim. beni yer mi mesela çok acıksa, yemez herhalde. belki farkında bile değil odanın köşesindeki hayatımın.

    konuşuyoruz bazen fille, çünkü durduğu yerin arkasında kolilerim var. o kolilerde kışlıklarım falan duruyor. biraz şuraya doğru git oradan bir şey alacağım diyorum. o kocaman ayağı yerden kalkar gibi oluyor ama aynı yere basıveriyor sonra yine. sirklerde küçücük tabureye sığışan hayvan benim odamda büyüdükçe büyüyor resmen. orasından burasından uzanıp işimi de göremiyorum çünkü orası burası bitmiyor kendisinin. kulağından kaçınsan hortumu giriyor araya, bacağından sakınsan koskoca göbeği var. odanın çoğunu ona bıraktım kolilerimi de rehin aldı bakışıp duruyoruz.

    tanışma faslını bir atlatabilsek sonrasında mutlaka bir orta yol buluruz. ben kendimi tanıyorum dünyada anlaşamayacağım hayvan yoktur. hele ki bu fil gibi uysalı olursa kreşten arkadaşımmış gibi ahbap oluruz kesin. ama işte o ilk soğukluğu atlatamadık henüz. benim filim değil kendisi bir kere bunu hissettiriyor. benim olsa zaten böyle sakin olmaz hayta bir şey olur. gerçi insanların fili olması da akıl alacak iş değil. kendi istemedikten sonra bir fili bir yerde tutmak büyük zalimlik. bu şimdi kalkıp gitmek istese hiçbir şey diyemem. camı çerçeveyi indirir, duvarı yıkar yine gider gideceği yere. neresinden tutup da durduracaksın zaten.

    büyük değişikliklere daha kolay alışılıyor. evde kedi olsa belki huzurum daha çok kaçardı. bu fil ise sanki bir mobilya gibi hemen kanıksattı kendini. odanın o kısmında olmasını yadırgamayacağım günlerin geleceğini biliyorum. şimdiden alıştım hatta varlıgına. sahibi gelirse üzerine battaniye atarım "şu yöne doğru gitti galiba, bilmiyorum." falan derim. bu fil burada durmaya devam eder.

    tanışırız sonra, birbirimize saygı duyarız, çoraplarımı serbest bırakır, yaşar gideriz.
92 entry daha
hesabın var mı? giriş yap