246 entry daha
  • insan dilde ikamet eder ya da dil insanın evidir türünden cümleler yazmıştı heidegger. dilin içine doğar ve dil aracılığıyla yaşarız. bir deneyimin travmatik etkisini anlamlandırmak için de dile, daha özel olarak da dillendirmeye, dile getirmeye bakabiliriz. travma etkisini dilsel kapasitede bir ketlenme, suskunluk, söylemede yetersizlik, derdini anlatmakta zorlanma olarak gösterebilir pekala. dil aracılığıyla gösterenler ağı öreriz ve bunun adı da kişisel sözlüğümüz, söylemimiz olur. işler iyi gittiğinde bu ağın içinde ikamet eden mutlu mesut örümcekler ya da kovan içindeki arılar gibi hissederiz.

    travmaysa bu ağın parçalanması, kovanın delik deşik oluşu ya da kovana sokulan bir çomak gibi etki gösterir. deneyim anlık bir şey, bir hamle, bir taciz hatta tecavüz oysa etkileri anın ötesinde alttan alta işlemeye devam edecek kadar ısrarcıdır. travmanın yaşantı boyutu anlık olsa da etkileri kalıcı, ısrarcı ve zorlayıcı, kendini hatırlatıcıdır. söylemi kendi şiddeti etrafında yeniden yapılandırır, eğip büker, yamultur, kendini türlü şekillerde söyletir. artık dilde ikamet etmiyor, dil tarafından yaşantılanıyoruzdur. bazı sözcükler diğerlerinden daha şiddetli hale geldiğinde gösterenler ağı yamulur ve yeniden dengeyi sağlamak için göstergeler icat ederiz: semptomlar. kopan bir parçayı dikmeye çalışma ya da fazla ağırlıktan dolayı yamulan bir bölümü dengeleme çabasıdır semptomlar. işlevleri vardır ancak ikame bir işlevdir bu: gizleyici, yasaklayıcı, dokunulmaz vs.

    bir travmanın aşılması her şeyden öte dilde bir özgürleşme, dilin çözülüşü, söylem kalıplarının kırılmasıdır. travmanın buzlaştırıcı etkisini kırıp da altta yatan sözcükleri özgürleştirebildiğimizde uyanan bir his var: söylemenin coşkusu, dilin şarkıya dönüşmesi, kısaca neşe.

    sözcükler şeyleri öldürüyorsa travma da sözcükleri öldürerek şey düzleminin adlandırılamazlığına geri döndürür insanı. travma insanı dilinden, evinden uzaklaştırır. yabancı bir dilde konuşmaya mahkum eder, sözcükler donuklaşır, söylem kurur, kutup ikliminin buz çöllerinde o zoraki ve sonu gelmez seyyahlığa şartlanırız. sözcüklerin bir özelliği vardır ki şeylerin enerjisini bağlarlar ve fazla enerjinin yıkıcı etkilerinin boşalımını sağlarlar dillendirme sayesinde. şeylerin canlılıklarını öldürerek değiş tokuş nesneleri olmak üzere, değişim işlevi halinde sembolik yaşamın içine dahil ederler. travmatik bir deneyimin art etkileri yüzünden bu kayganlık mümkün olmadığında yaşam donuklaşmaya başlar.

    travma ne aşılır ne de ondan çıkılır. travma kırılır ve her çatırtının sonunda buzun altındaki yaşam kendini gösterir. travma kış mevsimiyse eğer, kırılışı ya da çözülüşü de baharı müjdeler. dil sevgisi diyeceğim bunun adına. her sevgi gibi aktif bir enerjiyi içinde barındırır ve dil içinde yeni yollar açmayı, dilde yol almayı sağlar. dilin kemiğinin olmayışının maddileştiği an.
149 entry daha
hesabın var mı? giriş yap