9 entry daha
  • annem aşram’dayken:

    (bin defa haritada gösterdi de unuttum, enlem boylam vs veremiyorum o yüzden) aşram, hindistan’da sai baba’nın konuşlandığı yerleşimin adı. dünyanın her yerinden onbinlerce insan gidiyor. diledikleri süre boyunca kalıyorlar. kadınlar ve erkeklerin ayrı ayrı konakladığı “koğuş” tipi odalar var. gecesi 1 dolardan kalınıyor. yaşam çok basit. beslenme vejeteryen, içki ve sigara yasak. odalarda sıcak su yok. gerek de yok, hava hep sıcak. hergün belli bir saatte bütün bu binlerce insan bir meydanda toplanıyor ve yerde oturarak baba’nın gelmesini bekliyor. geçmiş yıllarda bekleme meydanına kitap getirilmesine izin verilirmiş, bu yıl yasak. baba, bazen geliyor. bazen insanların arasında dolaşıyor, nadiren de konuşuyor. anneme göre insanların her biriyle beyin dalgalarını kullanarak iletişim kuruyor. annem baba’yı ilk gördüğü gün, beyninde şu cümleler beliriyor: “yeter! artık benden kızınla ilgili birşey isteme! işleri hallolacak!” (tabii ki benden bahsetmiyor. bahsettiği kardeşim. ahh kıskançlıktan kavruluyorum!) baba nadiren mucizeler yaratıyor, tekerlekli sandalyeyle gelen bir katılımcı, yürüyerek mekanı terk edebiliyor. ancak işin ilginci baba’nın kendisi bu sene tekerlekli sandalyede, kırık kalçası bir türlü iyileşmiyor. hain evlat ben gözlerinde birer soru işareti ile “eeee?” diyorum. annem konuyu çözdüğünden, cevabı yapıştırıyor: sağlık sorunu olan ve çözüm aramak için gelen insanlara bunun gerekli olmadığını anlatmak için kendisini iyileştirmiyor. onlara “bedenin bir önemi yok” mesajını veriyor. bunu duyduktan sonra diyecek lafım tabii ki kalmıyor.

    annem, bu gezide tanıştığı başka bir kadın ile birlikte iki kişilik bir odada kalıyor. ve kadın horluyor! annem ve horlama asla bir arada düşünülemez, uyuyamıyor. bunu kadına söylüyor, kadın pek anlayışlı ve horladığını biliyor. sen hiç üzülme, ben başka bir odaya geçerim, sen tek başına kalırsın, diyor. aynı gruptan bir odayı paylaşan diğer bir iki kadının yanına üçüncü olarak yerleşiyor horlayan kadın. o gece annem çok mutlu. tüm seyahat boyunca hep birileriyle oda paylaşmış, ilk kez yalnız kalacak. ışığı söndürüyor. kısa bir süre sonra hışırtılar duyuyor. ışığı açıyor ve hayatta en çok korktuğu şeyle yüzleşiyor. bir sıçan bisküilerini yiyor! derhal üç kadının kaldığı odaya gidiyor. o gece onlarla kalıyor. değil tek başına kalmak, iki tane tek kişilik yatağı birleştirip uyumaya çalışan dört kişiden biri oluyor. o da yetmiyor, gece yataktan düşüyor!

    ertesi sabah hemen görevlilere koşuyor, odasında bir sıçan olduğunu söylüyor. görevliler bunu kabul etmiyor. bu kadar kalabalık bir yerleşimi steril tutmak için ciddi önlemler aldıklarını ve asla fare bulunmadığını söylüyorlar. annem ısrar edince, onu size baba göndermiş olabilir, son zamanlarda negatif bir düşünce geliştirdiniz, egonuzu öne çıkartan bir davranışta bulundunuz mu? diye soruyorlar. annem içinden “evet horlayan bir insanı rahat uyuyabilmek ve yalnız kalabilmek için yanımdan uzaklaştırdım. ben hala egomu yok etmeyi başaramadım!” diye düşünüyor. fare mi? fare bir daha ortalıkta görünmüyor.

    (ana fikir: her fare gerçek değildir. horlayan insanları bağrınıza basınız...)
20 entry daha
hesabın var mı? giriş yap