3 entry daha
  • yusuf atılgan'ın öyküleri arasında anayurt oteli'ni önceleyen.

    genç kız düşünür:

    "bense hep burada kalacağım, kendi kendimle. insan kendine acır mı? ben acıyorum."

    genç kız kasabadaki evde, zebercet ise otelinde esir gibidir. her ikisi de bekârdır. genç kız evlenmeyi reddeder. zebercet ise gecikmeli ankara treniyle gelen kadını bekler de bekler.

    beklemek yusuf atılgan için tanıdık bir laytmotiftir. öykülerindeki çoğu kişi bir şeyleri bekler; değişmeyi, ilerlemeyi değil, birilerini bekler onlar, geçen zamanı duyumsayıp öylece beklerler. hiçbir şey olmaz halbuki.

    kasaba, köy ya da kent, fark etmez; beklemek hep aynıdır. "neyi bekliyorum ki?" diye sorar zebercet ve kalın sicime doğru yekinir.

    genç kız düşünür:

    "neden bu daracık kasabadayız biz? yoksa bütün dünya böyle mi? kitapların dediği yalan mı?"

    bir kasaba, bir manisa, bir hacırahmanlı, bir istanbul; fark etmez, her yer aynıdır, çünkü kahramanlar statiktir, onlar değişmeyi bilmezler. bu, cumhuriyet ile beraber kabuk değiştiren ama bir türlü değişemeyen (batılılaşamayan) ve giderek içe dönen, sonra amerikanlaşan, sonra yeniden otoriterleşip içine kapanan, doğu ile batı arasında araftaki, aslında değişimden bihaber, belki de değişim sözcüğünü yanlış anlayan bir ülkenin yusuf atılganvari yorumudur.

    evdeki evdedir, oradadır, odasında yalnızdır. zebercet de oteldedir, ana rahmindedir. yaşayan ölülerdir onlar. değişim bu yüzden imkânsızdır.

    genç kız düşünür:

    "uyuyamıyorum. oda karanlık. pancurlar kapalı. gene de bir çocuk ağlaması duyuluyor. uzak, çok uzak bir yerden gelir gibi. sıkıntılı. sanki gelecek günlerine ağlıyor."

    şunu düşünürüm ben de: o ağlayan çocuk zebercet'tir!

    ilaveten (bkz: anayurt oteli /@hanging rock)
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap