4 entry daha
  • “sıkıntı” denince, baudelaire'in usuna düşen ilk sözcüktür "spleen". yalnızlık, aşk acısı, geçim zorluğu, yaşamın alçakça maskelediği bin bir yüzlülüğü, vs... bunların hepsini, nedeni apaçık olan sıkıntılar olarak tanımlar baudelaire. yalnızlık; tekil olabilir hoşnut değilseniz kendinizle yüzleşmekten; ya da çoğul, hiç kimse anlamıyordur sizi, işin gerçeği siz de anlamaya çalışmıyorsunuzdur onları. ya aşk acısı? çabuk küllenir, belleğin böylesi acıları onursuz bulmasından mıdır ne. oysa aynı bellek değil midir, sevdiğine kavuşmanın son çaresi olarak köprüye zincirlenmiş yazgısına koşanları unutup giderken, kendine kaset yapılmamasına içerleyip soluğu köprüde alan yarımakıllıları aklından çıkaramayan? sıkılıyorsunuz, çünkü açsınız, yoksulluk içindesiniz (baudilaire'in, parisliler'in sıkıntı kaynaklarını dayandırdığı nedenlerden yalnızca bazıları bunlar). bu sıkıntının da umarı var; açlıktan çocuklarını yiyerek sıyrılan toplumların talihini kaydetmiş tarih. peki ya daha derindekiler, iç sıkıntısı (spleen), bunalım? nereden başlayacaksınız nedenler bulmaya avuntu yolları yaratmak için? anlamaya çalışmak, bulmak... sıkıntı kaynağını kavramaya çalışmak ne derece rahatlatıcı olabilir ki onun organizmasına karışmışken, dilinin gizini çözmeye uğraşırken? kazı yapanlar için buluntular ipuçlarıdır yalnızca, cevap değil! bilme’yeyse ömür yetmez. hangi kenti bulduğunuz gibi bıraktınız ki çıraklarınıza?
51 entry daha
hesabın var mı? giriş yap