6 entry daha
  • (bkz: dekalog) serisinin 5. bölümü. "öldürmeyeceksin" emrine ithaf olunan bölümdür. yazar arkadaşların da belirttiği gibi ışıklar, renkler tamamıyla ölümü çağrıştıran bir atmosfer içinde geçiyor. sanki konusuna hiç bakmadan bir yerde bu bölüme rastlamış olsanız, bir ölümün gerçekleşeceğini sezinlersiniz. aslında ilk bakışta, film bittiği anda, bir ölüm ve karşılığında "adaleti sağlamak" adına verilen bir cezadan ibaret bir film izledim diyebilirim. ki böyle de zaten ama yine akış boyunca yapılan ve seyirciye yaptırılan sorgulamalar mevcut.

    --- spoiler ---

    piotr adında bir avukatın "adalet ve özgürlük üzerine" olan sorgulayıcı tiradıyla başlıyor film.

    sonra jazec görünüyor, serseri, bir baltaya sap olmaz denilecek cinsten bir herif, anlık kötülükler yapıyor insanlara ve "fırsatı olsa büyük bir suç da işleyebilir izlenimi" uyandırıyor bizde. sonra bir camekanda küçük kızların fotoğraflarının bulunduğu bir fotoğrafçının önünde, o küçük kızları görünce duygusallaştığını ve cebinden küçük bir kızın fotoğrafını çıkarttığını ve içeri girerek bu fotoğrafı büyüttürmek istediğini izliyoruz. fotoğrafçıya "bir fotoğrafa bakarak o kişinin ölüp ölmediğini anlayabilir misin?" diye soruyor, bu sorusunu -filmin sonlarında avukat ile görüşmesinde bahsettiği üzere- fotoğraftaki kız kardeşi öldüğünde köyden ayrılıp şehre gelmesiyle birleştirince benim anladığım, çok sevdiği kız kardeşinin öldüğü o yer artık "kız kardeşinin öldüğü yer" dışında bir anlam ifade etmiyordu ve sürekli bu ölümü hatırlatıyordu ona. oradan ayrılıp şehre yani varşova'ya geldi jacek. belki de sırf sevdiği bir canın yok olduğu yerden uzaklaşmak için.

    daha sonra waldemar adında taksi şoförünü görüyoruz. genç kızlara sarkıntılık yapan, kornasıyla bir köpeği ürkütmekten zevk alan, istemediği kişileri taksisine almayan bir insan. "ölmeli böyle insan" dedirtmeye çalışıyor sanki film.

    işte (bkz: krzysztof kieslowski)'nin diğer bölümlerde de hissettirdiği şekilde, rastlantılar "kader" olgusu içinde birleşip eriyor ve bu üç şahsı birleştiriyor (aslında jacek'i taksici ve avukat ile ayrı ayrı olarak birleştiriyor.) taksici güne başlamak üzereyken bir çifti taksiye almıyor, jacek bir polis görünce planını bir süre bekletiyor, yine taksiye binmek üzereyken -aslında taksicinin istediği üzere daha uzağa gidecek olan- başka yolculardan önce davranıp taksiye biniyor ("kader" kavramı burada biraz daha hissettiriliyor sanki), taksici istenilen yere varacakken jacek'in daha uzun yoldan gitme isteiğini yerine getiriyor ve her şey "suç işlemesi olası" görünen jacek'in, "şerefsizin önde gideni, ölse dünya ne kaybeder" denilecek waldeemar'ı öldürebileceği bir hale giriyor.

    film cinayet sahnesinden sonra direkt jacek'in sorgulandığı ve hüküm giydiği mahkeme salonuna geliyor. ki bu da bende şunu çağrıştırdı. jacek, kardeşinin ölümü üzerine tanrı'ya isyan amacıyla karşılığında bir can almak mı istedi, gasp amacıyla bir cinayet miydi (çünkü bir taksicinin nispeten varlıklı olma ihtimali yüksek ve cinayeti işlemesi için de taksiciye istediği yeri söylemesi yeterli), yoksa taksiciye duyduğu bir kin miydi cinayetin sebebi, hiçbir sebebi söylenmiyor ve bunun üzerine hiçbir diyalog yaşanmıyor. çünkü tanrı "öldürmeyeceksin!" diyor, nokta. bu açıdan aslında çok hoşuma gitti, umarım bilinçli yapılmıştır. (sanatın güzelliği de aslında bu zaten, sanatçının yüklemediği anlamları sen yükleyebilirsin.)

    ve film kısasa kısas şeklinde işleyen insan adaletinin, "ölmek istemeyen bir katilin öldürülmesiyle" son buluyor. başladığı gibi ölüm üzerinden bir adalet sorgulaması yaptırıyor.

    21 yaşında ilk kez adıyla seslenilen jacek, insan muamelesi görmediği bir dünyada katile mi dönüştü, kız kardeşi ölen jacek içindeki öldürme arzusuna yenik mi düştü, boynuna ilmiğin geçirilmesi yeni katil jacekler çıkmasını önleyecek mi?
    --- spoiler ---
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap