843 entry daha
  • " türk edebiyatının şu anda hayatta olan en büyük yazarıdır " diye iddialı bir cümle ile tanımını yapayım öncelikle.

    ihsan oktay anar, postmodernist bir yazardır.

    şu kısımda önce postmodernizm ne demek basite indirgenmiş şekilde kısaca anlatayım.

    bilimi ve tutarlılığı savunup geçmişten tamamen kopmak arzusunda olan modernizmin karşısında duran, anlam ve kanıtlanabilirlik kaygısı gütmeyen, teknolojiyi, geleceği ve geçmişi harmanlama amacı güden bir akımdır.

    ihsan oktay anar'ın da yaptığı budur. masalsı bir hava vardır romanlarında. karakterleri öyle güzel işler ve olaylarla tutarlı hâle getirir ki 1543 senesinde istanbul'da cep telefonu ile konuşan bir şeyhülislamdan bahsetse garipsemeyiz.

    kurgusal yeteneğinin yanında dil konusunda ise tartışmasız en iyidir. belki biraz abartılı bir benzetme olacak lâkin j.r.r. tolkien'in kendince orijinal diller oluşturuşunun mikro hâlini edebiyatımızda gerçekleştirir ihsan oktay. *

    okuyucuyu etkileyebilmekteki muazzam başarısını da şöyle açıklayabilirim.

    ihsan oktay'ın romanlarında daha ilk cümleden " ben ihsan oktay anar romanıyım " diye bağırır kitap. kullanılan dil ve olay örgüsü aklımızı önce allak bullak eder. çünkü sürekli geçmiş ve bugün arasında gidip geliriz. buna edebî hipnoz diyelim.
    beynimiz bir süre bu karmaşayla mücadele ettikten sonra artık bizi tamamen okuduğumuz romanın dünyasına adapte eder.

    üstkurmaca ve metinlerarasılık tekniğini de şahane kullanır. bu teknikleri en iyi şekilde kullanan diğer yazarımız hasan ali toptaş'tır.
    orhan pamuk ise belki bu iki isimden sonra gelir bu konuda çünkü onun metinlerarası paragrafları genelde fazlasıyla sıkıcı olmaktadır ve tekrardan asıl konuya çok iyi bağlanamaz.

    ihsan oktay anar'ın çok övüldüğü konulardan biri de sadece üç kez geldiği istanbul'u romanlarında mükemmel derecede iyi anlatabilmesidir. kendisi bu konuyu " ben 17. yüzyıl istanbul'unu anlatıyorum. ben dahil şu an yaşayan hiç kimse o günleri görmedi " diyerek açıklamıştır. yani hâyâl gücü ve tasvir yeteneğinin ne derece muhteşem olduğunu buradan anlayabiliriz.

    puslu kıtalar atlası, kitab-ül hiyel ve efrasiyab'ın hikâyeleri adlı romanlarında direkt ismiyle var olan, diğer romanlarında ise bazı göndermelerle romanın içinde var olduğunu anladığımız uzun ihsan efendi adlı karakter de bize ihsan oktay'ın romanlarını yazarken kendisinin de o dünyaya kapıldığını gösterir. bu karakterin kendisi olduğunu söylemişti ihsan oktay anar.

    meselâ çok sevdiğim yönetmen quentin tarantino da filmlerinde kendisine ufak roller verir. bu bir arzudur. kişinin, eserini ne denli beğenip sahiplendiğini ve mutlaka o dünyada bulunmak istediğini gösterir.

    ihsan oktay anar'ın romanları da kendine has üslubu ve olay örgüleriyle edebiyatımızda iyi ki var dedirten bir dünyadır.

    umuyoruz ki artık bir roman çıkarır ve bu hasreti bitirir.
350 entry daha
hesabın var mı? giriş yap