• sıkıyönetim mahkemesinde yargılanan sevgi soysal'a mesleğini soran yargıç, soysal'ın cevabını beklemeden kâtibe şöyle yazdırır:
    "yaz, ev kadını yaz!"

    soysal'ın 1977 tarihli bakmak adlı kitabında yer alan "paralar cebe kadınlar eve" makalesinde (s.73-5) anlatılır bu mevzu:

    "geçen gün trafik mahkemesine tanıklığa çıktım. hâkim işimi sorduğunda az daha <kaplumbağa> diyecektim, ama kırk yılın birinde dilimi tuttum. hâkim < ev kadını> diye yazdırırken kuzu gibi durdum.

    nerden çıktı bu kaplumbağalık diyeceksiniz? şundan: bizim toplumda bir kadın ne yaparsa yapsın, eğer <daktiloluk> gibisine erkeklerce kabul gören bir mesleği yoksa <ev kadını>dır. o kadar. onların gözünde, evimizi sırtımızda taşırız biz, kaplumbağalar gibi.

    artık belirli bir işyerinde çalışmadığımdan bu yaşıma kadar hep çalışmış da olsam, ev kadınıyım ben.

    tabii bunu kabul edişim o kadar kolay olmadı. trt'den yeni atıldığım sıralarda, trt'nin eski ve yeni yöneticilerinin <müessesenin ikramı> olarak tutuklanmamda yardımcı oldukları dönemde, yargıçlar öğrettiler bana <ev kadını> olduğumu. sağolsunlar, o zamanki trt yöneticileri müesseseye geçmiş hakkımı helâl etmem için, hakkımda birkaç dava açılmasına da önayak olmuşlardı.

    sıkıyönetim mahkemeleriyle adliye arasında mekik dokuyorum. davalardan biri <halkı suç işlemeye tahrik> bu suçu da, trt'deki bir iç hizmet toplantısıda işlemişim. olur a, ben suç severim, halkı da severim, teşvik etmişimdir. önemli değil. karşısına trt'yle ilgili bir suçtan dolayı çıkarıldığım yargıç sordu:
    <mesleğiniz?>

    karşılık vermemi beklemeden de yazdırdı.
    <yaz, ev kadını yaz>

    ben hemen itiraz edecek oldum. yargıç sözümü ağzıma tıkadı.
    <nesin ya?>

    bir an düşündüm. <trt'ci> desem, öyle bir meslek yok. <gazeteci> desem, bunca yıl çalışmaya bir basın kartı bile alamamışız; <yazar> diyeceğim, ama göze alamıyorum. ya bu hâkim de <yürümek> davasındaki hâkim gibi, kötü kötü bakıp <yazıyormuş, ne yazdığını biliyoruz, yazıyormuş...> diye azarlarsa. yine de çare yok, ama <yazarım> diyeceğim, hâkim yine konuşturmadı.

    <ev kadını değilmiş, nesin ya? trt'den atılmışsın işte.>

    işte o zaman ben de dilimi tutamadım.

    <siz yargıçlıktan atılırsanız, ev erkeği mi sayılacaksınız>

    tabii, hâkim beni duruşmadan attı. o sıralarda hep mahkûm olunduğundan ben de önemsemedim. hem bana faydası oldu. mahkeme âdabı konusunda bilgim arttı. artık, hâkim karşısına çıktığımda, yalnız ellerimi asker gibi iki yanıma yapıştırmakla kalmıyorum, <mesleğiniz?> sorusunu hep <ev kadını> diye karşılıyorum.

    sözüm ev kadınlarına değil. ev kadınlığını da küçümsemiyorum. bunca işte çalıştım, en zor ve nankör işin ev kadınlığı olduğunu bilirim. benim üstünde durduğum, kadını bir ev çerçevesi içine kapatmak isteyen, böylece kadının coğrafyasını daraltacağını uman anlayış. ortalıkta cirit atabilmek için, hiç olmazsa nüfusun yarısını eve kapatmak aklıevvelliği. bu <ev kadını> tamlamasında, kadını eve kapatmak gibi bir art niyet var.

    isterse ev değil, bir koğuşa kapatılmış olsunlar, kadınlara <ev kadını> gözüyle bakılır. yıldırım tutukevinde,* askerî cezaevi müdürü albay saldıraner* de bizlere, böyle bakmayı pek severdi. sık sık yoklardı koğuşu. biz volta atarken uzakta görünmesiyle erler komut verirdi: <hazrol>

    er düzeyindeki koğuş kapatmaları olan bizler hemen <hazırol>a geçerdik. böyle beklerdik koğuşumuzun albayını. ev kadınları nasıl pencerede beklerse öyle. koğuşumuzun albayı yanımıza vardığında, sağolunlar <rahat> komutu verirler, biz de rahatlardık. o zaman, saldıraner, evindeki kadınları ev işlerinin başında bulmuş gibi memnun memnun güler, bana sorardı:
    <sözcü, söyle bakalım, bir ihtiyacınız var mı?>

    bir gün dayanamadım:
    < var albayım, çamaşır makinası>

    inanır mısınız, o sıralarda, siyasi tutuklulara uygulanan nice baskının sorumlularından olan albay bu isteğimi son derece doğal karşılamasın mı? ciddi ciddi biz koğuş kapatmalarına çamaşır makinası vadedildi. ama olmadı elbet. sonunda başka çareler düşündü. albayımız, koğuşumuzun iç düzenine evlerinin düzeniymişçesine meraklıydılar. bana, tıkanık olan tuvaletin üstü için, delikli bir tahtanın krokisini çizdirdi. öyle bir tahta ki, üstüne leğen koyup çamaşır yıkadığımızda, akan sular, deliklerden helâya akacak ve doğrusu, koğuş kadınlarını hiç ihmal etmeden yaptırdı, bu tahtayı. bizler arada, işkenceye giden arkadaşlarımız yüzünden kazan kaldırmasaydık, albayımız bizi, evleri koğuş olan ev kadınları sayıp gidecekti. af kanunu çıkıp da koğuşlar boşalınca, kimbilir nasıl üzülmüştür.

    hadi eve kapatılmaya gelmediniz, hiç olmazsa kapatıldığınız koğuşta dursanıza. kadın dediğin evini ve koğuşunu bilmeli.

    kadın dernekleri de yoldan çıktı. eskiden, kimsesiz çocuklara sünnet düğünü falan yaparlardı. şimdi miting yapıyorlar. bunca sünnetsiz çocuk varken, evlatlarının canına düşmüşler. onun için islam konferansından yalnız esir türkler açısından değil, esir olmamakta direnen kadınlar açısından da yararlanmak gerek. bütün kadınları, birer birer ne demek, dörder dörder eve kapatmak için müslüman kardeşlerimizden yardım isteyelim. trt de bu konuda bir film yaptı mı, tamam. filmin adı da kolay:
    <paralar cebe, kadınlar eve>

    politika, 17.5.1976"
  • genellikle kibirli işkadınları ve kıt beyinli bazı erkekler tarafından aşağılanan gönüllü meslek.

    kadın evde çalışır.
    bir evin bakımı, o evde yaşayanların rahatının sağlanması nasıl bir iştir kaç kişi biliyor tam olarak?
    bunun için haftada bir kadınlara para veriyor olabiliriz, otellerde oda servisine para veriyor olabiliriz, gel gör ki evimizideki kadın bütün gün deliler gibi çalışıp kocasını ve çocuklarını evde huzurlu ve rahat ettirmek için çaba sarfediyor ve para istemiyor diye ev kadınını küçük görürüz.

    ev kadını bir çok şeydir:

    1- aşçıdır.
    2- temizlikçidir.
    3- muhasebeden de sorumludur (ev ekonomisi diye bir şey duydunuz mu?)
    4- çocuk bakıcısıdır, pedagogdur.
    5- yeri geldiğinde yaşlı bakıcısıdır da.
    6- kişiye özel fahişedir (arz nedir bilemem ama talep bu yöndedir)
    7- psikologdur (yuvanın huzuru bozulmasın diye her şeyi alttan alması ve anlayışla karşılaması, idare etmesi beklenir)
    8- prezentabl bir yer hostesidir kimi zaman. (konuklarla ilgili organizasyonları başarıyla tamamlamakla yükümlüdür)
    9- alternatif tıp uzmanıdır (ev halkı hastalanınca ne içirilir ne yedirilir bilir)
    10- tekstilcidir (kumaşları çok iyi tanır, ayrıca dikişi söküğü, astarı, kısaltmayı-uzatmayı bilir)
    11- öğretmendir (bilgisi yettiğince çocuğuna ders çalıştıran odur- adap, yol yordam öğreten yine odur; çocuk arıza yapınca babaya değil anneye tepki koyulur "annen öğretmedi mi sana? nasıl yetiştirmiş bu kadın bu çocuğu?!")

    kaç meslek grubunu barındırıyormuş ev kadını?

    para almaz, istifa edemez kafasına göre, hiç bir güvencesi yoktur şayet kocasından aldığı harçlıkların bir kısmını kenara koyamamışsa.

    bu kadar iş yetmiyor mu? kaç erkek bunlarla aynı anda baş edebilir?

    hadi o zaman bir de şunu unutmayalım: bu kadınlardan insanüstü yaşamaları beklenir. öfkelenmemeleri, talepkar olmamaları, ama bunlara rağmen yine de psikolojilerinin bozulmaması beklenir. depresifleşince bu kadınlar, kocasının nedense zaten kıt olan ilgisi iyice soğur. insan oldukları unutulur. onların ihtiyaçları, sadece kocasının ve çocuklarının mutluluğundan ibaretmiş gibi algılanır. ne alaka ya?! bu kadının sadece kendine dair beklentileri neden olamaz? her sağlıklı insanın sadece kendine ilişkin ihtiyaçları vardır. bunların tatmin edilmesi gerekir.

    "kocam ve çocuklarım mutlu ya, bu bana yeter" dayatılır bu kadınlara...aşksız kimliksiz kalakalırlar bir geceyarısı evin koridorunda...

    sesi yoktur.

    küçük görülür, bazen o da kendini küçük görür. kapatıldığı dünyasında bazen artık sadece dedikodu yapmak heyecanlandırıverir olmuştur onu..belki de gündüz ekranlardaki abuk programlar... kendi sahip olamadıklarına sahip olanlardan nefret ediverir olmuştur belki..

    emeği görünmezdir.

    takdir edilmemeye, onaylanmamaya alışmıştır bir çoğu, yeter ki hır çıkmasın evde...

    yeter ki hır çıkmasın.
  • *

    benim hamilelik sürecimle başlayan yaşam biçimim. son 15 senemi kapsayan kelime öbeği. nerden başlayıp kelimelere döksem bilemedim.

    ev işi süreklidir, çocuk bakımı bedensel ve zihinsel disiplindir. ikisi bir arada girdap olur. kişiliğinize, bedeninize ve ruhunuza her türlü baskıyı uygular. bazen un ufak dağılırsınız, bazen dünyaları yarattığınız hissine kapılırsınız. çoğu zaman ise rutindir. bu rutini oturtmak ve devam ettirmek beceri ve disiplin ister.bunun adıdır : ev kadını

    zordur; her akşam yatarken ve her sabah kalkarken aynı güne uyanmak. bilirsin ki süpriz bir karşılaşma olmaz. karşında iki belin lafını kıracak, seni bir adım yukarı taşıyacak insan bulamamaktır.

    hikayesizliktir.

    hiç kimse her gün pişen yemeği, her gün yıkanan çamaşırı, günlük yapılan temizliği merak etmez. tadını çıkarır ama arkasında bir hikaye yoktur. ev, insanı tüketir. bir gün bu rutinden vazgeçince elinde öbek öbek çamaşır, kirli lavabolar ve boş bir tencere karşılar seni.

    ev kadınlığımın, anneliğimin ilk 6 yılında tek başıma tuvalete bile gidemedim. ve bir gün tuvaletin kapısını kapadığımda dünyanın en özgür insanıydım. ilk kez iki çocuğumuda okula bırakıp eve geldiğimde halının üzerine yatıp, kar üstünde yapılan melek izini yapmıştım. kanatlarım çıkmıştı.

    bu günde benim için çok özel. son 15 yıldır hedef koyduğum, hayalini kurduğum ve bir nevi anne-çocuk bağımızda bir eşiği daha geçtiğim gün. minik kuşum ortaokullu oldu. tam gün okulda. ve artık ben uzun zamandır kullanmadığım kanatlarımla ne yapacağımı düşünüyorum.

    çamaşırım, tencerem, süpürgem hala benden vazgeçmedi. itiraf edeyim bende zamanla bu üçlüden hoşlanmaya başladım. rutinini bilmek insanı stresten uzak tutar. fakat artık bu rutin beni kesmez.

    bu gün yıllardır hayalini kurduğum özel bir gün. kendime "iş" dolayısıyla "para" kazanma serüvenimin ilk günü. bu emeğinin karşılığını almak, seni daha görünür kılmak ve en önemlisi bir hikayede var olmak demek.
  • hamarattır, boş durmayı sevmez. o yüzden aslında çok basit olan işleri uzatmaktan da kaçınmaz. yeter ki çalışkanlığına zeval gelmesin.

    akşam yemeği yapılacak diyelim.

    sabah çocukları okula, kocasını işe gönderdikten sonra akşamın yemeğini yapar. yemeği yaptıktan sonra yemeği yaparken kullandığı kapları tek tek elde yıkar. o kadarcık şey için bulaşık makinesini kullanana kadın denmez zaten.

    sonra o yemeğin soğumasını bekler. hamarat kadın tencerede yemek bekletmez. ondan soğuyunca yemeği tencereden büyükçe bir tabağa alıp dolaba kaldırır. elde tencereyi yıkar.

    sonra akşam yemek vakti geldiğinde bu büyükçe tabağı dolaptan çıkartır. oradan yenebilecek kadar olanını daha küçük ve ısıtılabilir bir kaba koyar, kalanı da kocaman tabakta kalmasın diye daha küçük bir tabağa alır. böylece sofradan çıkacak bulaşıkların yanında yemeği tencereden aktardığı büyük tabağı (ve kapağını) ve akşam yenilecek kadar yemeği ısıtmakta kullandığı kabı (ve onun kapağını) da yıkar.

    bu kadar iş çıkararak vardığı sonuç, ailesine taze olmayan, pişirilmiş - soğutulmuş - ısıtılmış yemek yedirmektir.

    oysa türk mutfağının çoğu yemeği yarım saatte pişer.

    zeytinyağlıları, böreği, baklavayı ne zaman yaparsa yapsın. onlar ayrı.
  • bugun anlamis bulunmaktayim ki hayattaki en zor seylerden biri ev kadini olmak.
    oyle herkesin harcı degil. ha pasaklı ve bi işin ucundan tutmayan ev kadını olmak degil elbet kastettigim.

    misal ben sabah erken kalkip camasirlari makineye attim, baktim dolap bombos markete alisverise gittim. once meyve sebze kismini halledip ellerimde posetler kollarim kopa kopa eve geldim, onlari buzdolabina yerlestirdim. sonra erzak bolumu icin tekrar markete gittim. peynirinden tut da pirincine kadar bi dunya sey alip tekrar evin yolunu tuttum.
    sonra tariflere baka baka (yemek yapmayi bilmiyorum) once kabak dolmasi sonra da domatesli pilav yaptim. yemekleri yaparken oeah diyip her an vazgececektim ama yilmadim.
    yemekleri bitirdikten bi de sonra toz alip, evi supurdum.
    bulasik makinesi dun aksamdan bitmisti, onu bosaltip tabak canagi yerlerine yerlestirdim.
    bu arada hangi arada yaptigimi hatirlamamakla birlikte camasirlari gidip astim. birazdan gidip onlari toplamam gerekecek.

    of allahim su an elimde cayımla oturuyorum burada ve vay anasını sayın seyirciler diyorum.
    bu isleri her gun yapan binlerce kadın var, helal olsun gercekten. gercekten takdir ettim, insan kendi yapmadan anlayamiyor tabii aslinda ne zor oldugunu.

    ay kollarim tutmuyo sözlük.

    edit: bu entryyi kotuleyene tenrece davaynan dalarım.
  • herkesin harcı değildir.
    mesela ben öyle tembelim ki; ev kadını olamam.

    mesleğimi de evde yapmadığım işlerin bahanesi olarak kullanıyorum çoğu zaman.
    - bulaşıklar da tezgahta kalmış...
    +nasıl yetişeceksin ki bütün gün iştesin.
    - evet öyleyim di mi...

    işin trajikomik olan yanı bu diyaloglar genelde benimle ev kadınları arasında geçer.
    yani kendileri de toplumdaki bu 'ev kadınları yan gelir yatar' klişesini kabullenmiş, sanıyor ki kendisi sahiden yan gelip yatıyor.
    ve sanıyor ki kadın ancak dışarda çalışıyor geri kalanı asalakça kocasını yiyip bitirerek hayatta kalıyor.

    not: bir de bu kadınların kocalarına sinir olurum.
    - yemek hazır mı yemek...
    -tatlı olarak ne yaptın?
    -bi çay demlesene
    -meyve soy da yiyelim.
    -yap yap yap yiyelim yiyelim yiyelim......

    gıcık...

    not2:ha bir de unutmadan (bkz: #22367899)
  • dunyanin en zor meslegini, sosyal haklar olmadan, maassiz, ikramiyesiz, ustelik de surekli ukalalik yapan, para kazandigini yuzune vuran bi adama ve muhtemelen simarik cocuklara karsi icra etmeye calisan kadin turu...
  • eğer erkekler ev kadını olsa idi bu işin ağırlığından dolayı takriben ikinci haftanın sonunda yeter ulan bıktım çamaşır, bulaşık, temizlikten, yıkarım yuvayı! başlarım ailesine! ben gidiyorum! şeklinde bir tepki gösterirdi. aslında kadınların da benzer tepkiyi vermeleri kaçınılmazdır, ama nedense kadınlar bu tepkiyi gösteremezler, göstermezler. peki neden? işte mesele bu, hem de bütün dünyada ve her kültürde.
  • kocasının gözünde bütün gün evde oturandır.
    bu imajı yemektense bütün gün parkta oturan yaşlı amcalar grubuna yatay geçiş yapmak ister...
  • cinsiyetiniz kadınsa ve öğrenciliği bitirmiş, bir işte çalış(a)mıyorsanız bankalara göre ev kadınısınız.
hesabın var mı? giriş yap