• fol yok yumurta yok deyimdeki fol, tavuğu/kuşu kandırarak yumurtlamaya teşvik etmek ya da yuvaya alıştırmak için kullanılan sahte yumurtaya verilen ad. kullanımı hayli eskiye giden bu yöntem, bir feyk yumurtaya karşılık birden çok gerçek yumurta almaya imkân tanıdığından fol, aynı zamanda finansal bir terime de dönüşmüş.

    plazadaki tikiler için fazla kaba kaçtığından olsa gerek türkçede finansal anlamda pek kullanılmayan fol kelimesinin ingilizce karşılığı olan "nest-egg", hem feyk yumurtayı hem de belli bir anapara üzerinden elde edilen faizi, birikimi, tasarrufu ifade ediyor.

    yumurtacılıktan finansa doğru yol alan fol'un felsefî bağlamda işe koşulması söz konusu. şöyle ki; zavallı hayvanı sahte yumurtayla kandırmanın epistemolojik ve hatta ontolojik zemini, kendi yumurtası olmayan sahte yumurtanın sanki onun yumurtasıymış gibi gösterme üçkağıtçılığında yatıyor. dolayısıyla o feyk yumurta, aslında hakikî bir yumurta değil ama hakiki olduğu iddiasında. zaten ortada fol yok yumurta yokla kastedilen de tam olarak bu: ortada ne gerçeğin kendisi ne de sahtesi mevcut!

    işte buradan hareketle, ingilizcedeki false'u, türkçeye ahlakî içerimleri olan yanlış kelimesi yerine fol şeklinde çevirmeyi önermiş ışık barış fidaner: çevirmenler, false’a yanlış demeyelim, fol diyelim
  • (...)

    kütüphanemdeki en şaşırtıcı dergi ise “fol” olabilir. ilk sayısı mayıs 1995’te çıkan “fol” eğer “yüksek dergicilik” diye bir sınıf varsa bu sınıfın en doğal üyesi olarak seçilmesi gereken bir yayındır. “sınırları ve ufukları zorlamak” iddiasındaydı, bunu da başarmıştı ancak her çılgın dergi gibi o da kapatılmayı tadacaktı. hiç kapanmasın isterdim doğrusu ancak böyle iddialı bir dergiyi yaşatmak da zordur. yeterince takdir edilmedi ve şımarıklık gibi görenler oldu. oysa “fol” boyutları, yumuşacık kağıdı, hurufatı, tasarımı ve içeriğinin yüksek kalitesi gibi pek çok unsuruyla dergicilik tarihimizin en gösterişli dergisidir.

    yıllardır büyüklüğünden yola çıkılarak epeyce şakaya konu olmuş olsa da “fol” büyüklüğün en çok yakıştığı dergiydi. zaten dergi her şeyden evvel biçimdir. fakat 37x50 cm boyutlarıyla “fol” cidden büyük bir dergiydi, kitabevlerinde hiçbir rafa sığmayacağından özel stand bile yapılmıştı.

    (...)

    "fol" (1995-1998)
  • tavugun yumurtlamak icin yattigi, taze yumurta kaynagi yer olsa gerek
  • tavuğun yattığı yerden ziyade, "bak işte buraya yumurtlayacaksın" demek için bırakılan yumurta şekilli taş vs., sahte yumurta
  • bindokuzyuzdoksanlarda turkiyede yayimlanmis dusun, sanat, olmazsa olmaz dergisi. yalnizca dokuz sayi cikmis olmasi uzucudur. cikabilse idi onuncu sayida - ki delilik ile ilgili olacak idi- yer alacak olan nermi uygur denemesi merakla beklenmistir.
    isik sayisi, konuk editor ettore sottsass tarafindan hazirlanmistir.
    engin altas, serhan ada, nevzat sayin, hakki misirlioglu, samih rifat, mehmet ulusel tarafindan, her sayida bir konuk editor ile yayinlanmis, buyuk olcude gön tarafindan finanse edilmistir.
  • bir zamanlar halıların üzerine yaya yaya büyük bir keyifle okuduğumuz nefis dergi ve aynı adlı enis batur şiiri:

    "hangi kapıdan girsek
    bir üçgen kuruyoruz seninle
    ikimiz sığamıyoruz bu odaya,
    bir fol düşlemek gerekiyor
    kesintisiz ötekine. uzaktaki
    bir dost, yakındaki bir eşya,
    içimdeki kangren yaklaştırıyor
    kafandaki duvarı kafamdaki
    duvara: ne yapsak toplanıyor,
    benden çıkartıyoruz bağrımızdaki
    seni.

    le rouge et le noir: aradaki romans
    farkı bu. üşenmesek yakmaya sobayı,
    bir çay demleyebilsek uzun kıvrak
    geceye, huysuz uykusuz sevinebilsek
    ikimizde azalan kırbaçsı yalnızlığa...

    şimdi kar yağsa, üşüyorum desem,
    eldivenim atkım olur musun?"
  • "bir gün oturup fol dergisinin başlangıç ve bitiş öyküsünü yazmalıyım — ilk sayısının, çıkamayan ‘son’ sayısının yayın yönetmeni olma sıfatıyla bana düşer o iş; bir de, kurul toplantısında engin altaş’ın kurduğu bir cümlenin içinden sözcüğü avlayarak derginin adını önerdiğim için tabiî: madem ki yumurta vardı elimizde, pekâlâ fol olabilirdi. bundandır, ‘son’, çıkamayan sayıyı, kavramın batıdaki ve doğudaki karşılığı üzerine oturtmuştum — her şeyiyle hazır o sayı dağıldı gitti sonuçta: yollar tıkanmıştı.

    ben, ilk sayı henüz basımevinden gelmeden yayın kurulundan ayrıldıydım, her biri dostum, arkadaşım olan kurul üyeleriyle derginin oluşumu ve güzergâhı konusunda anlaşmazlığa düşerek. her sayının farklı bir hazırlayıcısı olma durumu o nedenle doğdu — önerimi kabullenmekte zorlandılar önceleri, zaman içinde çözüm yolunu benimsediklerini gözlemledim.

    fol’un yaratıcıları, özel konumumu göz önünde tutarak benim için iki ayrıcalık belirlediler: derginin her sayısında yer alan tek yazar ben oldum, bir; ‘son’ sayı çıkamayınca, konusu “durmak” olan bir minyatür-sayı hazırlığına giriştiler: fol’a özgün katkıda bulunmuş yabancıların (greenaway, sottsass, tadao ando, baudrillard vb) işlerinin yanında tek yerli imza olarak benim yer almamı istediler, iki — yaklaşımlarının beni en hafifinden gönendirdiğini söyleyebilirim.

    türkiye’nin yayın yaşamında, dergicilik tarihinde, sahiden de özel bir sayfa açtığına inanıyorum fol’un. engin altaş’ın çılgın girişimi; hakkı mısırlıoğlu’nun uçuk kaçık tasarımı; samih rifat’ın, ulusel’in, serhan ada’nın, nevzat sayın’ın delifişek önerileri; editörlerin ve yazarların uçuş denemeleriyle adına yaraşır bir iş çıktı ortaya. dili ve üslûbuyla, türkiye bağlamında, benzersiz bir örnekti fol — bana ondan kalan en tatlı anı, greenaway’in derginin bir sayısını karıştırırken gaudi fotoğraflarıma baktığı sırada ahmet elhan tarafından çekilmiş bir fotoğrafı oldu: samih’e, “büyük fotoğrafçı hemen dikkat çeker” diye takılmamı sağladı o kare!

    neyse ki, aslında, fol yoksa yumurta da yok diye bir şey yok: insan’a yapabildikleri yetmemiştir, yapmayı düşledikleri onu alır, taşır."

    enis batur
  • eski sayılarını toplu olarak satın aldığımda eve kamyon kasasında getirdiğim dergi.*
  • yumurtanın ekürisi, neden-sonuç bağlamında kader arkadaşı, sebeb-ül hayatı.

    -yumurta nerede be tavuk?
    -yok
    -neden?
    -gribim çalışamadım, mendilin var mı?
    -yeme beni hepinize aşı yaptırdım. yumurta nerde diyorum?
    -fol yok ondan yapamadım.
    -sen fol'un fol olduğunu biliyor musun ki?
    -sen beni kuş beyinli mi sandın?
    -e ne gerek var ki o zaman yumurtla direk.
    -ben fol'un plasebo etkisini sevdim, çiftçi.
    -satacam seni ben.
    -beni bana bırak.
  • sacma konulu sayisinda hedef tahtasi kivaminda bir sayfasinda bil hassa gercek bir tufek sacmasi yapistirilmis olarak satilmisti
hesabın var mı? giriş yap