• gustav mahler'e göre: "gelenek küllere tapmak değil, ateşi korumaktır."*

    orijinali şöyle: “tradition ist nicht die anbetung der asche, sondern die weitergabe des feuers.”
  • fi tarihinde birilerinin alışkanlığı olan bazı davranışların zamanla tüm topluma yayılması ve devam ettirilmesi saçmalığı. zamanında adamın biri zeytini üzerine kekik serpip limon sıkarak yemeyi sevdiği için bu bugün geleneksel kahvaltı olabiliyor. veya vakti zamanında kendi evlenemediği için kıskançlığından çatlayan kadının biri her düğünden evvel gelini ağlatmaktan sadistce bir zevk aldığı için günümüzde yeni gelinin mutluluğunu paylaşmaktansa onu düğünden evvelki gece ne yapıp edip ağlatmak gelenek haline gelmiş. şımarık çocuğun biri düğün alayının önünü kesip "para vermezseniz buradan nah geçersiniz, zaten babam köyün ağası, düğününüzü bile yaptırmam" deli dumrulluğunu yapıp damattan birkaç kuruş para koparttığından beri de "gelenek" adı altında artık her görülen gelin arabasının önü kesilip "geleneksel gasp" yapılıyor. bir eve yeni taşınan birilerinin eşyalarını inceleyebilmek, ne kadar zengin olup olmadıklarını görmek için "hayırlı olsuna geldik" yalanı altında konu komşunun evi işgal etmesi geleneğinin de zamanında mahallenin en meraklı teyzesinin başının altından çıktığına eminim.
  • kelime-terim karşılığı “bir toplulukta zaman içinde meydana gelen kültür birikiminin sonucu olan gelenek, bir kültürel problem boyutuyla sosyoloji, felsefe, din ve edebiyat alanında tartışma konusu olmuştur.

    bu kavramın geniş bir alana yayılması tanımlama ile ilgili açılımları da beraberinde getirmiştir. bu nedenle de, gelenek terimi ile ilgili bütün disiplinlerin de kabul ettiği bir tanım yapmak mümkün görünmez.

    öte yandan, gelenek kavramı pekçok disiplinde önemli bir olgu olarak üzerinde kafa yorulmuştur. bu terim, bazı disiplinlerde “anane” kavramının karşılığı olarak kullanılmıştır. yapılagelen tanımların özellikle sosyoloji bilimindeki anlamlarına uygun olduğu görülmektedir.

    gelenek kavramını gordan marshall, “belirli davranışsal norm ve değerleri benimseyip aşılayan, gerçek ya da hayali bir geçmişle süreklilik gösteren ve genellikle yaygın biçimde benimsenen ritüeller ya da başka sembolik davranış biçimleri ile ilişkili toplumsal pratikler kümesi” olarak gösterir.

    bunun yanında, gelenek anlam olarak bir sürekliliği ifade eder. kuşaktan kuşağa aktarılarak bir milletin kültürünün devamını sağlar.

    gelenek sık sık toplumsal kararlılığın ve meşruluğun kaynağı olarak görülür ve mevcut gelişime temel sağlayabilmek için de geleneğe başvurulur.

    hilmi ziya ülken ise, gelenek terimini “toplumda değerler ve kurumların en ağır değişen ve eski toplum devirlerini yenilerine bağlamaya yarayan sosyal miras." olarak açıklar.

    ülkemizde gelenek kavramı üzerine yapılan tartışmalarda rene guenon, frithjof schoun, martin lings, lord nortbourne, g. eaton, t. s. eliot’ın görüşlerinin önemli bir yeri vardır.
  • kültürel mirastır. velakin günümüzde arkasına saklanılan gelenek mefhumunun maskesini kaldırırsak;

    "gereksiz alışkanlıklar silsilesi, cahilin zekaya karşı silahı, akılla çürütülemeyen fikrin aksi yönündeki eylemin mantık dayanağı, odunlar için sosyal yaşam..." şeklinde tanımlar ortaya çıkacaktır.

    okuduğumuzu anladık mı: şair burda geleneklere dil uzatmamaktadır. saçma, cahilce, kötü niyetli eylemlere bahane olsun diye dayatılan şaibeli geleneklere karşı okuru uyarmaktadır.
  • aslolan özelliği iyi ya da kötü olmasından ziyade eski olması olduğu için her daim sorgulanması gereken davranış yığını. bir şeyin gelenek olması onu otomatik olarak iyi yapmaz,ama kendisinden önceki insanların ayak izlerini takip etmeyi zorunluluk haline getiren insanlarda kendi iradelerinin üstlenmesi gereken sorumluluğu üstlerinden atmalarının verdiği iç huzuru nedeniyle belleklerinde yalancı bir "iyi" algısı oluşturması geleneklerin her daim iyi olduklarına dair bir yaygın kanı yaratmıştır. oysa ki sadece insanlığın "tik"leridirler.

    edit: thx u vincentl.
  • dün gecemi ayırdığım dergi.

    erhan nalçacı'ya her zaman hayrandım. ama biz onu fizyoloji profesörü ve alanında yayınları ile tanınan bir hekim olduğunu düşünürken ülke dış ilişkileri ve tarihine dair değerlendirmeleri ile tarihçi olduğunu öğrendik.

    akp'yi anlamak ve mücadele etmek için meriç algün'ün akp ve 2013 yazısı okunmalı.
    özellikle önce orduya güvenenler, sonra abd ve ab'ye akp'yi şikayet etmeye çalışanlar ve şimdi akp-cemaat gerginliğine göbekten bağlananlar için hava ve su gibi önemli bir yazı. pişman olmamak için bu derli toplu değerlendirmenin okunması lazım.

    sol gazetesinden severek takip ettiğim ali örnek'in suriye devrimi için anti emperyalist mücadeleye karşı olmak yazısı olayların gelişimini anlamak için değerli ve derli toplu. polemik tarzı ve bazen savunmacı yanı beni rahatsız etse de suriye'yi anlamak için şart.

    avrupa krizine dair socialist register kökenli yazılar ile başlayan burçak özoğlu değerlendirmeleri okunmalı.

    (bkz: marksist leninist araştırmalar merkezi)

    not: evet sadece bir kısmını okuyabildim. bu gece devam umarım.
  • “gelenek külleri saklamak değil, ateşi canlı tutmaktır.”

    -jean leon jaures-
  • 1986 yılında yayın hayatına başlayan türkiye'nin en eski marksist dergisi.

    titiz bir çalışmayla 30 yıllık külliyat internet ortamına aktarılmış.

    arşivin tamamına ücretsiz bir şekilde web sitesinden ulaşabiliyorsunuz.

    http://gelenek.org/arsiv

    30 yıllık arşivde daha detaylı bir arama seçeneği için çalışma devam ediyormuş. bir süre sonra yazar adı, konu başlığı gibi seçimlerle de arşivde arama yapılabilecek.
  • bir öğrenci evinde, salonda kanepede yatıp beyaz tavana boş boş bakarken, iki noktaya kafam takıldı. aşağı yukarı gelenekle alakalı olduğundan bu başlığın altına yazmayı uygun gördüm:

    1) geçtiğimiz yüzyılları düşünün. bir siyahiyi, sırf ten renginden ötürü köle yapmak makul bir durumdu değil mi? ya da eşcinsel eğilimleri olanları yakmak, belirli fiziksel özelliklere sahip olan insanları diri diri gömmek, evlilik dışı ilişkiye verilen cezalar, idam cezaları, işkenceler, iğrenç deneyler. liste uzayıp gidiyor. bunları hepsi o zaman dilimi için 'makul' kabul ediliyordu.

    bugünün 'anlayışı' ve değişen zamanın değişen bakış açısı ile olayları tekrardan değerlendirdiğimizde önceki tavrımızın tam tersine, şu anda geçmişteki bu durumların hepsini korkunç buluyoruz. yani geçen gün 'sapıklık' olarak değerlendirilen eşcinsel evlilikler, şu an çoğu ülkede yasal hale geliyor. veyahut insanlık tarihi kadar eski idam cezası, artık 'insanlık dışı' bir eylem olarak addediliyor.

    peki gelecekte şu anda yaşadığımız çağın hangi değer ve geleneklerine karşı tavırlarımız 180 derece değişmiş olacak? ufak bir beyin egzersizi yaptığımızda, şu anda 'korkunç' olarak tanımladığımız 'ensest ilişki' gibi tabuların veya garip geleneklerin hangilerine bakışımız tepetaklak olacak? bunu 'yaşlanan nesil' olarak bizler nasıl kabulleneceğiz, nasıl karşılayacağız?

    bunu bi düşünmek gerek.

    2) gelenek dediğimiz olay, nereye dayandığı tam olarak belli olmayan toplumsal yazısız kurallar silsilesi değil mi? kuralların tam olarak ne zaman 'konulduğu' da belli değil. fakat en azından biz geçmiş nesillerimizi az çok düşünüp bir takım çıkarımlar yapabiliyoruz.

    örneğin bekaret geleneğinin de 'dedelerimize' dayanan bir gelenek olduğunu söyleyecek olursak, 14-15 yaşında evlenen dede-anneanne ikilisinin bekaret aramasını doğal karşılamamız gerekecektir. zira zaten düşük sosyo-ekonomik sınıfların ailelerinde, köylerde yaşayan, eğitimsiz çevrenin 14-15 yaşındaki çocuklarının, hele ki islam etkisi altında büyümüşlerse sevişmeleri için evlenmelerinin beklenmesi gayet normal.

    gelenek böyle diyoruz. e peki bakıyoruz, 21. yüzyılda çağın gerekleri evlilik yaşını çok ileri atmış durumda, insanlar eskisi gibi 14-15 yaşında evlenmek yerine 25-30 yaşlarından ileride evlenmeyi tercih ediyor, ya da o yaşlarda evlenmeye mecbur kalıyor. bu durumda ilgili geleneğin ısrarla uygulanması, toplum açısından 'gerçekten de' o kadar faydalı mıdır, yoksa ortaya alt üst olmuş insanlar mı çıkaracaktır, bunu birilerinin düşünmesi gerek. gelenekleri körü körüne yüz binlerce yıl sürdürmek yerine, beynimizi kullanmamız gerekmez mi?

    geleneklerin değişen yaşam koşullarına adapte edil-e-miyor olması saçma değil midir?

    mesaj atın. ya da sözlük yazarı değilseniz şuradan yazın: http://cnr0.org/posta-telgraf-telefon. bu entrye ekleyeceğim ne gelecekse. merak ediyorum valla. bi ruh hastası ben miyim acep gece gece bunlara kafa yoran. çok da sikimdeydi gelenek. neyse.
  • neden sorusunu sormayı sevenler için zihni tırmalayan anlamsız kurallar bütünüdür. örneğin ailenizden biri ölmüşse, üzüntüden ayakta duramazken ve oturup ağlamak, yalnız kalmak, onu düşünmek isterken, bir sürü alakalı, alakasız insan ziyarete gelir. onların derdine düşmek, ağırlamak, yemek düşünmek zorundasınızdır. ölünün kırkı çıkar, ellisi çıkar siz yine yemek düşünürsünüz. samimiyetine inanmadığım birileri tutup da başın sağ olsun dese ne demese ne?
hesabın var mı? giriş yap