• tek tanrili dinlerden once ortaya cikmis olan ve siyah bir kecinin boynuna belirli bir yerlesim birimindeki insanlarin kendi gunahlarinin sembolize eden muskalarin takmalari ve keciyi colde olume terketmeleri seklinde gerceklesen gunahlardan arinma seremonisi kurbani hayvan.
  • teaser'larında o epik üçlüyü gördükten sonra aklımda sadece tek bir yorum vardır, o da şudur:

    --- spoiler ---

    " mephisto, diablo, baal"

    --- spoiler ---

    eyyorlamam bu kadar. hadi hayırlı işler.

    dipnot: sözlükte ne kadar kötülenirse kötülensin gidicem ben bu filme kararım kesin, bu adamları beyazperdede görmek istiyorum lan ben!
  • gerçek bir başyapıt - atilla dorsay

    denizin buz gibi sularından, afrika yağmur ormanlarına uzanan bir hikaye.. - tuna kiremitçi

    bayıldım bayıldım. - hıncal uluç

    fak.. fak.. - 50 cent

    --- spoiler ---

    trailer

    --- spoiler ---
  • filme ait şu kadroyu aynı karede gördükten sonra insanlık için yapabilecek pek bir şey olmadığını anlıyoruz. the day after tomorrow tarzı filmlerdeki felaketler sinek vızıltısı gibi kalıyor yanında.
  • berbat kadro, berbat film, vakit kaybı, para verseler izlemem gibi amsalak yorumların yapıldığı film. bu film ile shawshank redemption'ı, fight club'ı kıyaslayanı gördüm, o kadar aklı gitmiş insanların. ulan şahin k filmi bu, ne bekliyorsunuz? bi' v for vendetta, bi' fight club, bi' dead poets society mi? türk sinemasını şu filme indirgeyip eleştirenlere de kafam girsin. adam kendi çapında film çekmiş, daha önce de çekmiş olduğu onlarca filmi var bu adamın. ha onlar pornoydu bu komedi. bu film salonlarda gösterilecek diye hemen yaygarayı kopardı sinema eleştirmeni kesiliveren, filmin yarısında çıkan insanlar. para verseler gitmem diyen gördüm ki para versem götünü masaya koyacak insanlar kendileri. daha film çıkmamış, filmi izlememişsin, nasıl bu yorumları yapabiliyorsun anlamadım.

    şahin k'yı sevmezsin, izlemezsin eyvallah. fragmanı görürsün, beğenmezsin eyvallah. ama bu karalama, bu çamur atma? ayıp yahu. otur bi' soluklan.
  • alman bir arkadaşımın anlattığı hikayeye göre,hz.süleyman,cinlerine dünyadaki en güzel kadınları bulmalarını ve kendisine getirmelerini,onlarla beraber olarak soyunu devam ettirmek istediğini söylemiş.cinler dünyada kendilerinden başka eşi benzeri bulunmayan 3 kadın bulmuşlar ve onları kaçırarak hz.süleymana döğru yola çıkmışlar ve yolda süleymanın öldüğünü öğrenmişler.kadınlar o kadar güzellermiş ki cinler,insan kılığına girerek kadınlarla beraber olmuşlar ve bunun pişmanlığını yaşayarak kendi aralarında tanrıya karşı bunu nasıl ödeyeceklerini,tanrının böyle bir günahı affetmeyeceğini,bu yüzden kendisine kurban verilmesi gerektiğini düşünmüşler.bulundukları dağlık bölgeden,edindikleri keçileri,tanrıdan af dileyerek aşağı atarak kurban etmeye başlamışlar.o günden beri günah keçisi kavramı ortaya çıkmış.
  • buda yahudilerden çıkmıştır.eski yahudilerin kutsal günlerinde günahlar temsili olarak bir keçiye yüklenir,keçi kudüs dışında uçurumdan atılırmış.yani neymiş günahlara güle güle derlermiş.tabi bu kedi veya köpek olsaydı şimdi kullandığımız deyim günah kedisi veya köpeği türünde olacaktı.
  • ya benim yazmam lazım yazmadan "rehabilite" olamıyorum ben.

    kenarda fazla şeyim yoktu, yani yoktu, yazıp yollarım hemen. bir süredir kenar şiştikçe şişiyor, dur diyorum sakin ol, tamam yazdın sakinledin göndermene gerek yok, kimseye allah kitap çekmek zorunda değilsin.

    mesela geçen gün uğraşmamak entry'sini yazmıştım. orada bahsettiğim şeylerin neredeyse hiçbirini hala yapmadım ama olsun, entry yazmak beni kendimle yüzleştirdi, kendinden sıkıldım, bu sıkılmaya sinirlendim ve eeeeeh dedim sikeyim böyle uğraşmamanın ızdırabını babam afedersin, kalktım temizlik çamaşır ütü ev toplama bulaşık yemek ne bileyim bi ton şeyle uğraştım.

    belki yazdıktan sonra bunu da kenara atarım bilmiyorum. ya da yine bir yüzleşme haline girip kendimi koçtaş'a falan atarım o da olabilir. ama şu keçileri "kaçırmam" lazım artık, aklımda çok fazla dolanıyorlar.

    günah keçisine gelince,

    benim dönemsel olarak belirlediğim keçiler olmuştur; her zaman. uzun bir süre bir "kişiydi" o keçi, küçüktüm o zaman. o keçiyle gerçekten çok uzun yıllar geçti, sonra hayatlarımız epey ayrıldı, derken ben büyüdüm, o derdimle barıştım, dedim dagny saçmalama allaşkına, napıcan yani bunu nasıl aşabilirsin ki? aşamazsın. o yüzden deal with it.

    geçti o.

    sonra yine çok uzun yıllar, evet benim keçilerim çok uzun ömürlüdür, yine muhtelif kişiler sorun oldu ya da olmadı ama "bölüm sonu keçisi" hep benim çalışma hayatım oldu.

    kendi işimi yapmalıydım. hayatımdaki hiçbir şey, ben kendi işimi yapmadığım takdirde asla yoluna girmeyecekti ve mevcut sorunlarımın tamamının temelinde kendi işimi yapmıyor oluşum vardı. lamı cimi yok, allahın iznini umursadığım da yok, bir göktaşı tarafından insanlık olarak yok edilmediğimiz sürece o ofis açılacaktı.

    hep şunu anlatırım, kendime bir 30 yaş limiti koymuştum ve yaşa gelince hayatımda bir şeyleri mutlaka değiştirecektim. ya yurtdışı olacaktı bu, ya yeni ve içime sinen bir ev ya da kendi ofisimi açmak.

    diğer ikisini de çok istiyordum ama derdimin dibi ofisti benim. açtım. 2.5 yıl geçti. iyi ki de yapmışım, tamam yurtdışı belki uzun vadede çok daha iyi bir seçim olacaktı bunun aksini iddia edemem, ama hayır, ben bunu yapmak zorundaydım.

    evimle, o yılların tamamında zaten sorunluyduk. bunu bütün yakınlarım biliyor zaten tekrar elli saat anlatmamın alemi yok, ama bu sorunu hiçbir zaman ciddi bir gündem haline getirmedim. geçen sene ufak değişiklikler yaptım ve bunlar hoşuma gitti, günü kurtarmak için uygun değişikliklerdi, ama yeter artık günün kurtarılacak hali kalmadı.

    evden çıkamıyorum, çünkü o zaman mahallemi değiştirmem lazım, çünkü allah hepinizden razı olsun gül gibi kadıköy'ün bokunu çıkardınız. burada benim yeni bir eve çıkmam mümkün değil, şimdikinin 2.5 katı kira vermem gerekiyor. bunu yapamam. ha dersen ki ödeyebileceğin kira istanbul'un neresinde var, o zaten ayrı mesele. dün yine baktım, sanki saray arıyoruz amk, bildiğin 2+1 temiz ferah balkonlu ve kendimi güvensiz hissetmeyeceğim bir evde yaşamak için kartal'ın ötesine geçmem gerekiyor. al buyur, napim şimdi allah aşkına bana bişey deyin ya. ben bu şehirde iyi bir evde oturamayacağım arkadaş bu 2*2=4, nasıl kendimi iyi hissedeyim ya.

    evde kiracıyım, ciddi tadilat tamirat işine vs giremem.

    ha evin tadilatla beni tatmin edeceğine emin olsam yine girerim, ama etmeyecek. çünkü ben daha ferah bir ev istiyorum ve yapılacak hiçbir tadilat, beni karşı apartmanın salonunda yaşamaktan kurtarmayacak.

    *
    az önce yine ikea koçtaş ot bok derken 70 tane tab açıktı. kapı çaldı, postacı geldi, yeni bir duruşma günü getirdi. 6 aralık.

    o gün kartal adliyesinde aynı saatlerde 3 ayrı katta beş farklı duruşmam var. dördünde davacı vekiliyim birinde sanık müdafii. hepsine girmem lazım. hele birinde tanık dinleticem, kesin girmem lazım.

    oturdum davetiyeye uzun uzun ve boş boş baktım.

    bakarken aklımdaki şey "nasıl yetişicez amk" değildi sadece, onlar işin teknik kısımları. tamam ölürsün ama karşı tarafın avukatının insan olduğu kabulüyle, becerebilme ihtimalin yine de vardır.

    e ama?

    lan?

    tek başıma çalışıyorum diye götüm çıkıyor benim, bin tane duruşmaya gir zilyon sayfa dilekçe yaz dünya nüfusu kadar insanla muhatap ol ve hiçbirine sinirlenmeden sakin sakin laf anlatmayı başar, müvekkile asla "ya allaşkına vekaletini de al git arkadaş ben seninle mi uğraşıcam ya" demeden her birinin her şeyi senden tabii ki çok daha iyi bildiğini kabullen, onunla ayrı bununla ayrı uğraş dur, sonra,

    selam, evden hala çıkamıyorum, onu nasıl yapalım?

    neye yarıyor yani noluyor, uğraşıyorsun da noluyor ya?

    deliricem ya.

    kendi geliri olmadığı için hayırsız kocasından boşanamayan kadınlar gibi oldum ya. gelirim yetmiyor diye evimden boşanamıyorum ay deliricem.

    neyse.

    kodumun dilekçelerini yazmaya devam edeyim.

    bok var.

    gerçekten ya. bok var. bokunu siktimin.
  • dünya üzerinde kimsenin görüntülemeyi başaramadığı, eşi benzeri olmayan bu yaratığın en önemli özelliği şudur: sadece öldürmekle kalmaz!
  • şahin k nın gerçek yaşamında yaşadığından hareketle bu film çekilmiş. oğlu ile yaşadığı kalbi kırık bir babanın izleri var öyküde. bunun da ötesinde yıllardır biriken kişilere söylediği halde toplumun yüzüne haykıramadığı cümlelerini bir bir toplumun, bizlerin yüzüne vurmuştur.

    --- spoiler ---

    filmde kendisinin pornocu olduğunu öğrenen belediye başkanı ve tayfasına verdiği ayar, plajdaki hatuna gölge etmekten başka ihsanı olmayan abazanlara çıkışı, caner ve arkadaşları ile ilgilenirken söyledikleri aslında filmde ne demek istediğinin kanıtı.

    --- spoiler ---

    kaçımız bunları her dost sohbetinde sarf etmiyoruz. tatil yöresine gidince değerinin 5 katına satılan ürünlerle karşılaşınca "oha be birader, yabancı turist bu yüzden otelinden çıkmıyor"diye turizme dair ahkam kesmiyoruz. trene bakan öküzler gibi tacize varan bakışlardan rahatsız olmuyoruz. işte bunların hepsini bir kerede yüzümüze vurduğu için güzel bu film. imdb sitesinde puanının ne çıkacağı, ne kadar gişe yapacağı, recep ivedik ile kıyaslanması hiç önemli değil. şamata ve eğlenceli bir film özelliğini tam olarak sağlayamasa da verdiği mesajlar ve düşündürdükleri ile başarılı bir sosyal sorumluluk projesi şüphesiz. sadece mesajlarına yoğunlaşın. tadını alacaksınız gerçeği haykıran birinin perdeden haykırmasının...
hesabın var mı? giriş yap