• rivayete göre deli dostuymuş. cami inşa ederken kendisine yardıma koşan ilk deliler olduğundan “allam, delileri ve velileri bu camiiden eksik etme” diye dua edermiş. delilik ile velilik arasındaki ince çizgiyi sinematografik bir şekilde takva'da izlemeye vakti olmayanlar şimdilik şu sözle idare etsinler: (bkz: deli olunmadan veli olunmaz)

    duası tuttuğundan olsa gerek hacı bayram öldükten sonra ankara hacıbayram'daki türbesi ve camisi delilerin uğrak mekanı olmuş. bayağı bildiğin otantik deli, yoksa şimdiki gibi ışidci deliler değil! (bkz: hacıbayram'dan ışid'e militan akıyor)

    hatta 1950'lerde hacıbayram cami'nin ünlü delisi "agıdı" bir öğlen vakit camide ölünce, cesedine kimse -bilerek ve isteyerek- dokunmayıp gece boyunca camide kalmış. nitekim islamiyet'te deliye ve ölüsüne bu hürmetin eski bir tarihi var. merak edenler için (bkz: mecnun ortaçağ islam toplumunda deli)

    agıdı'dan boşalan deli kontenjanı önce dilsiz ali'yle, sonrasında deli durmuş'la doldurulmuş. bu sonuncusunun namazlardan sonra ettiği dua meşhurdur: "evliyalar, enbiyalar, üçler, kırklar, yediler, ibneler, puştlar yüzüsuyu hürmetine."

    işin kötüsü deli durmuş'un da duası kabul olmuşa benziyor. çocukların, delilerin avlusunda cirit attığı hacıbayram centrifiye* edilip bin çeşit tarikatın, cemaatin kendilerine ve ışid'e falan eleman devşirdiği, kravatlı puştların "namaz eda ettiği" bir yere dönüştü.
  • "hacı bayram'a intisap edenler çoğalınca bu hal, hükumetin dikkatini çekmiş, esasen tarikat zincirinin erdebil sufilerine ulaşması da, hakkında bazı iftiralara yol açmış, padişah kendisini görmek istemiştir. hacı bayram, boynuna, ellerine, ayaklarına zincir vurularak edirne'ye götürülmüş, 2. murad kendisiyle görüşünce onun büyüklüğünü anlamış, özür dileyerek ankara'ya gitmesine müsaade etmiştir; aynı zamanda hacı bayram'a intisap edenlerden vergi alınmamasını buyurmuştur.

    (...)

    hacı bayram'ın müritleri o kadar çoğalmıştı ki ankara'dan, civarından, hatta daha da uzak yerlerden vergi toplamak imkanı kalmamıştı; kime başvurulursa, bayramiyim diyordu. iş padişaha duyuruldu; murad, kaç müridi olduğunu kendisine sormalarını emretti. sordular; ben de bilmem, fakat anlarız dedi. bir cuma günü ankara dışında tümsecik bir yere bir çadır kurdurdu. namazdan sonra, benim müridim olan gelsin; allah aşkına kurban edeceğim dedi; çadıra doğru yürüdü. herkes toplanmış, ne olacağını birbirine soruyordu. kalabalığın içinden bir erkek çıktı; yürüyüp çadıra girdi. hacı bayram, çadırdaki koyunlardan birini kesti; kan çadırdan dışarı aktı. bunu görenler, şeyhi kan tutmuş, aklını oynatmış dediler. bu sırada bir kadın da allah uğruna kurban olmayı canına minnet bildi; yürüyüp çadıra girdi. bir başka koyun kesildi; kanı dışarıya yürüdü. artık meydanda kimse kalmamıştı. hacı bayram memurlara haber gönderdi; bir buçuk müridim var; başkalarından vergi alınsın dedi."

    abdülbaki gölpınarlı; türkiye'de mezhepler ve tarikatler
  • "kibir, bele bağlanmış taş gibidir. onunla ne yüzülür ne de uçulur." haci bayrami veli
  • halen kendi ismiyle anılan camisi ile türbesi ankara'da bulunmaktadır. tasavvufa girmeden önce medrese hocalığı yapmaktaydı. müridlerini terbiye etmek için onları esnafın içine gönderir ve dilendirmek suretiyle para toplar, böylece toplanılan parayla fakirlerin ihtiyaçlarını görürdü. kendi de bizzat talebelerine önder olurdu. bu tavrı birtakım medrese çıkışlı dervişlerin hoşuna gitmemişti. en başta rivayete göre akşemseddin de hacı bayram veli'ye talebe olmak için ankara'ya gelirken, hem yolda duyduğu bu tür söylentiler, hem de kendi bizzat müşahedesi sonucunda yönünü değiştirip halep tarafına zeynüddin i hafi nin talebesi olmak için yola çıkar. fakat yolda rüyasında hacı bayram veli'nin onu zincirle ankara'ya çekmekte olduğunu görür ve yarı yoldan geri döner. hacı bayram veli'ye talebe olur.
  • bilir, inanır ve şehadet ederim ki camisini yıkan, cemaatini çadırdan mescidlere süren ve türbesinin olduğu meydana dozerle dalan melih gökçek'i çarpacak...

    ey ankara'nın keramet ehli velisi. kurtar bizi firavunun zulmünden...
  • adı üzerinde bir velidir. noldu bu gönllüm isimli her bayram aklıma düşen, bayramı bir çok alt anlamıyla kullandığı şahane bir ilahisi vardır.

    n’oldu bu gönlüm n’oldu bu gönlüm

    n’oldu bu gönlüm n’oldu bu gönlüm

    derd-ü gam ile doldu bu gönlüm

    yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm

    yanmada derman buldu bu gönlüm

    yan ey gönül yan yan ey gönül yan

    yanmadan oldu derdine derman

    pervane gibi pervane gibi

    şem’ine aşkın yandı bu gönlüm

    bayrami imdi bayrami imdi

    bayram edersin yar ile şimdi

    hamd-ü senülar hamd-ü senalar

    yar ile bayram kıldı bu gönlüm
  • hacı bayram veli, uzmanların belirttiklerine göre, halkçı yönü ağır basan, "bayramiyye tarikatı"nın kurucusu, gizemci bir halk ozanıdır.
    1352'de ankara'nın çubuk suyu kıyısında solfasol (söylentiye göre zü'lfazl'dan bozma) köyünde doğmuş, 1429 yılında ankara'da ölmüştür. adını taşıyan camiin kıble yönüne gömülmüştür.
    hacı bayram veli, koyunluca ahmet adında bir köylünün çocuğudur ama "medrese" eğitimi görmüştür. iyi, sağlam bir eğitim gördüğü konusunda uzmanlar birleşiyorlar. eğitimini bitirdikten sonra bir süre öğretim üyeliği (müderrislik) yapmıştır. sonrada ilgisini çeken gizemciliğe yönelmiştir. böylece öğretim üyeliğini bırakmıştır.
    hacı bayram veli'nin öğretim üyeliğini bırakarak gizemciliğe yönelmesi de şöyle anlatılıyor:
    hacı bayram veli ankara'da "kara medrese"de öğretim üyeliği yaparken ebu hamid'in (hamidi veli, somuncu baba ya da şeyh hamideddin) ününü duymuş, gördüğü bir düşün de etkisinde kalarak, konya'nın aksaray'ına yerleşmiş olan hamidi veli'yle görüşmek üzere öğretim üyeliğini bırakmış, şeyhin buyruğuna girmiştir. şeyhi ile birlikte şam'ı hicaz'ı dolaştığı, ona çok bağlandığı, sevdiği şeyhinin ölümü üzerine de ankara'ya döndüğü anlaşılıyor. ankara'ya dönüşünde, "tarikatçılara göre", halvetiye ile nakşibendiyye'nin birleşmesinden oluşan "bayramiyye tarikatı"nı kurmuş.
    hacı bayram veli'nin kurduğu tarikatın kısa sürede yaygınlaştığı anlaşılıyor. bu konuların en yetkili uzmanlarından sayılan abdülbaki gölpınarlı'nın yaptığı şu açıklama, hacı bayram velı'nin halkçı yönünü vurguladığı gibi, kurduğu tarikatın kısa sürede yaygınlaşmasının da bir bakıma gerekçesi sayılabilir:
    "hacı bayram, çiftçilikle uğraşır; ekini dervişleriyle eker, biçer, devşirir; elde edileni ihvanına dağıtır, tekkesine de ihtiyaç miktarınca bir şey alırdı. tekkesinde çamaşır bile imeceyle yıkanırdı."
    bayramiyye tarikatının kısa sürede yaygınlaşması ve kimi değişik etkenler yüzünden, o sırada padişah olan 2. sultan murat'ı iyice kuşkulandırmış, iktidara karşı bir ayaklanma düzenlenmesi olasılığı üzerinde durulduğu için de "zincirlere vurularak" edirne'ye götürülen hacı bayram veli ile görüşen padişah, içine düştüğü kuşkudan kurtulmuş, kendisini ağırlamış, yeniden ankara'ya göndermiş, "müritlerinden vergi alınmamasını da ferman" etmiş.
    ilginç bir yaşamı olduğu anlaşılan hacı bayram veli'nin bugüne kalabilen aruzla yazılmış iki, hece ölçülü üç şiiri var. bir de onun olduğu söylenilen türkçe bir mektubu varmış. bugüne gelebilen bu az sayıdaki ürünlerinin çok üzerinde şiirleri olduğuna kesin gözüyle bakılabilir. bunlardan yoksun kalınmasını, bir yitik olarak değerlendirmek gerekir.

    (m. sunullah arısoy)
  • öyle bir hazinedir ki türbesini ziyaret ettikten sonra girdiğimiz lokumcuda italyan misafirimiz duvarda asılı olan kelime-i şehadeti baştan sona okumuştur.
  • çocukluğumun geçtiği mahalleye ismini veren hakiki islam erenlerinden, önderlerinden büyük zat. ankara'nın manevi mimarı.
  • hacı bayram veli olmadan önceki ismi numan'dır.
hesabın var mı? giriş yap