• reddeki son yazısında otisabiye fena giydirmiştir.

    --- spoiler ---

    açıkçası konuşmaya başlayınca, hatta başlamadan evvel, o mimikleriyle falan, hatta hiçbirine lüzum yok, o programa çıkarak, kafamdaki bütün sermayesini bir anda tüketti. popüler kültürün bu en saçma unsurlarına giydirerek bulunduğun sanal alemde bir ün kazanacaksın ve reha muhtar seni çağırdığında hepsini unutacak, koştura koştura gidip deniz akkayanın karşısında acemice rol kesmeye çalışacaksın. fikren reddettiklerin, yerden yere vurdukların, seni yanlarına kabul ettiği anda koştura koştura gitmek nasıl bir ahlakın mahsulüdür, bunu anlamıyorum.

    --- spoiler ---

    içimiz acıdı vallahi!
  • bu gün bir kez daha emin oldum ki, kendisi mahalle kabadayısı tavrı ile hareket eden, söylem ile eylemi alakasız, cinsiyetçi, seksist biridir. kendi kendine birleşik haziran hareketinin liderlerindenmiş gibi davranıp, oraya buraya emirler yağdırması, hareketin kurucusu ve başteorisyeni edasıyla ahkam kesmesi cabası. popülizm kaygısı ile yazdığı saçma yazıları eleştirince arkadaşlığımızı bitirmeye karar vermesi, beni uzun zamandır taşımak zorunda olduğum bir yükten kurtardığı için ise kendisine müteşekkirim.
  • geçen haftaki yazısında halkımızın derin bir analizini yapan muhteşem tortucu.
    "'üstelik ben kelim abi!'
    elbette kalabalıklar bir gecede tacizci olmadı. bu 25 senelik bir hikaye...
    kalabalığa giren ille de ellenir mi? n'olur memedali bey, biraz yardımcı olabilir misiniz? savaş ay öğretmenleri sevmiyor mu?
    önümüzdeki yılbaşında alenen sokak tecavüzleri izleyeceğiz. yani kusura bakmayın ama gidişat bu yönde. birkaç yıl evvel, ismi lazım değil, bir firmanın sponsorluğundaki bir halk konserini izlemeye gittim. medya mensuplarını taşıyan otobüs bizi sahne gerisinde bırakmak yerine, izleyicilerin arkasında indirdi. ben de, halkımıza duyduğum güvene binaen, kalabalığı yara yara sahne önüne gidebileceğimizi söyledim. en öne geçtim, muhabirler, kameramanlar, tek sıra halinde ilerlemeye başladık...
    gayet makul ilerliyordum ama sahneye yaklaştıkça, kalabalığın yoğunluğu aşılmaz bir hal aldı. şöyle bir geriye baktığımda, bizim tek sıra konvoy darmadağın olmuştu. havada tek tük kameralar vardı, kameramanlar makineleri muhafaza etmeye çalışıyordu. durumu ancak o an kavradım. ben en önde, biraz iri ve kalabalığa uyum sağlayan bir tip olarak, "bi dakka izin ver birader," diye diye gayet rahat geçiyordum da, gelenlerin 30 kadar medya mensubu olduğunu anlayan ve tamamı erkek olan kalabalık arkadakileri yoğurmaya başlıyordu. sahne önündeki güvenlik bariyerlerine ulaşıp öte yana geçtiğimde yanaşabilenleri çekip kurtarma işine daldım. biz bir kadın muhabiri kollarından çekerken, kalabalık bacaklarına asılmış bırakmıyordu; işte o görüntüyü hayatım boyunca unutamam. neyse, sonuçta herkesi 'kurtardık' ama bilanço ağırdı. iki kadın arkadaşımız hastaneye kaldırılırken, bir -erkek- kameraman arkadaş, "abi, beni de ellediler abi, üstelik ben kelim!" diye ağlamaklı bir ifadeyle söyleniyordu... "
  • 13.06.2008 tarihli 32. gün programında hem tuncay özkan'a hem de fikri akyüz'e ayarların hasını vermiş zat. tuncay özkan'a solcu olmadığını ifade edip fikri akyüz isimli akp avukatina ise islamci geçinip filistin'de ve ırak'ta zulüm icra edenlerle stratejik ortak olmanın ne menem şey olduğunu sormuştur. işçilerden bahsetmiştir, akp döneminde zamanaşımına uğrayan yolsuzluk dosyalarını sormuştur akp avukatına. tık yok tabi. biri atatürk satıyor, öbürü islam.

    (bkz: gardirop ataturkculugu vs gardirop islamciligi)
  • bu ayki red yazısında, "sermayenin iktidarını "demokrasi zaferi" diye niteleyen yeni nesil solculara gerekli açıklamayı yapmış kişi.

    "şimdi abdullah gül'ün 'halk iradesinin tecelli etmesi sonucu ya da 'demokrasinin zafer kazanması' sonucu meclis'e giren ve aralarında bilmemkaç tane katillik davası bulunan vekillerce seçildiğine mi inanıyorsunuz? yaşanan seçimi gerçek bir seçim, seçim sonuçlarını ise 'demokrasinin zaferi' diye yutturmaya çalışmak, en hafif tabiriyle şerefsizliktir. abd'nin bilmem hangi eyaletinde bilmem hangi kurumun binasındaki ortadoğu bürosunun türkiye masasında tezgahlanan ve icazeti verilen bir siyasi duruma biat etmek, bırakın marksizmi, sosyalizmi falan bir haysiyet sorunudur. çünkü o ortadoğu bürosunun her tarafına, ırak'ta öldürülen 1 milyon insanın kanı sıçramıştır; onyıllardır filistinli bebelerin çektiği zülum sinmiştir her tarafına o büronun..."

    gülseven, iktidara karşı olmanın eli maşalı ulusalcı olmak anlamına gelmeyeceğini de şu satırlarıyla açıklamış:
    "dolayısıyla bekir coşkun'un dediği gibi, 'yok bilmem kaç tane vekilin karılarının başı örtülüymüş de, o sebeple onların seçtiği cumhurbaşkanı benim değilmiş de, diye kumda oynamıyoruz. açık ve net olarak şöyle diyoruz:
    bu cumhurbaşkanı yanki iradesiyle belirlenmiştir. bu cumhurbaşkanı bizim değildir. ama bu topraklar bizimdir. hiçbir kuvvet bize bu toprakları terk etmemizi söylemeye cüret edemez."
  • eve dönüş ve 12 eylül zirvesinde bizleri hiç kırmamış, çağrımıza hemen olumlu cevap vermiştir. söyleşi boyunca ve sonrasında "bizden biri" gibi hissettirerek güzel sohbetini paylaşmıştır bizimle.

    soru- fimdeki gibi şimdi dalsalar şuraya polisler ve bizi götürseler ne olur?
    hakan gülseven- hiç bir şey olmaz ne olacak, yarına bırakırlar en fazla. hem merak etmeyin ben bu çenemle onları kızdırır tüm dayağı ben yerim.
  • "engin ardıç'ın düşmanı dostumdur" diyeceğim ama insanın böyle bir dostu olması için engin ardıç gibi bir bahane aramasına gerek var mı ki?
  • dün akşamki kim milyoner olmak ister'de yarışan bi ağbinin telefon jokeriydi kendisi. bildiğin hakan gülseven'di yani. gasteci-yazar felan. sonra aradılar, soruyu yanlış cevapladı, adam elendi. yanlış anladı heralde ne bileyim.
  • 90lı yıllar... odtü'de bir öğrenci eylemi. troçkist hakan konuşuyor. 'arkadaşlarrrr, güneydoğuda tek bir ağaç bile kalmayacak. ağaçlar bilinçli olarak yakılıyor. bu ne demek arkadaşlar? (iç ses troçkistlerin çevre duyarlılığı diyecekken) gerillaların saklanacağı tek bir ağaç bile kalmaması demek. buna karşı çıkmalıyız arrrkadaşlarr...'
  • leman grunundan yeni çıkan red adlı dergi ile alemlere dönüş yapmış olan güzel insan..hem de ne dönüş,karşımıza yazı işleri müdürü olarak çıkıyor..yola bağımsız kanattan devam etmesi daha sevindirici oldu..özlemişiz.

    red'in ilk sayısındaki yazısından bir pasaj:

    "..ben zaten "büyük" medyada tutunamadım.ayıptır söylemesi,medyamızda ilerlemek için ihtirasları akıldan çıkarmamak lazım.tabii birazcık başı-kıçı oynatabilme kapasitesi de olmalı.birilerine olmadıkları şeyleri söylemek gerekebiliyor sık sık.sonra "sorumlu tutum"lazım.baksanıza ,ciddi köşe yazarlarımız hep sorumluluk sahibi devlet adamı havasında yazıyorlar."amerika'yla olan hassas dengeler"den dem vuruyorlar."türkiye'nin orta ve uzun vadeli çıkarları" gibi afili laflar ediyorlar.mesela sadece şu iki kelamı bile sindirecek basiretten yoksunum ben.birincisin,"hadi ya ne dengesi? memleket alenen yörüngeye oturmuş,fırıldak gibi dönüyor" diyebilirim. "türkiye'nin uzun ve orta vadeli çıkarları" denince de ,patronların yatırım planları aklıma geliyor.yoksa,imf'yle,uluslararası dangalak bush'la ya da israil'le ahbaplık etmenin,onlar için sağa sola asker göndermenin benim için ne gibi uzun vadeli çıkarı olur ki? eve giren domatesin miktarı mı artacak?..."
hesabın var mı? giriş yap