• -merhaba ben bond. james bond
    -ben de baş. haydar baş. doktor haydar baş. profösör doktor haydar baş. pröfösör doktor haydar baş hoca. pröfösör doktor haydar baş hoca efendi. pröfösör doktor haydar baş hoca efendi hazretleri.
  • - işsizlere 500 ytl maaş.! nasıl oldu abi?
    - ahahahaha. yaz lan yaz.. 2000 ytl yap onu.
    - küsürat koyayım mı abi? salladığımız belli olmasın?
    - yok yok böyle iyi.
    - yeni doğan bebeye?
    - 15.000 verdim gitti.
    - fındık?
    - 10 ytl desen yeter.
    - çay?
    - açık olsun..
  • haydar baş'ın tarikatı olan kaşiye tarikatına girip hayal kırıklığına uğrayan bir müridinin yazdığı mektup.

    haydar baş’ ın kaşiye tarikatına katıldığım zaman,
    yaşam zikir demekti. haydar baş kutup denilen en yüce
    manevi kişilikti benim için. onun her hali örnek
    alınmaya değerdi. şimdi ise adını bile duymak
    istemiyorum.

    o zaman, “türkiye şıhlar, dervişler, müritler,
    meczuplar ülkesi olmayacaktır” sözü en çok kızdığım,
    hatta duymağa tahammül edemediğim bir sözdü. şimdi de
    öyle… çünkü, bu sözleri bayraklaştıranların şıhlarla
    nasıl kol kola, kuzu sarması olduğunu gördüm.

    hasan songar’ ın, allah rızası aş kitabında yazdığı şu
    cümleler bana artık daha anlamlı geliyor: “her bir
    kaşiye tarikatı müridinden iki önemli faaliyet
    bekleniyordu. biricisi tarikata ait güya fikir ve
    haber dergilerinin satılması, yani tüccarlık; ikincisi
    ise tarikatın vakfına bağış toplamak…” aynı oranda
    önemli gelen bir cümle daha var şimdi: “vatan için
    çalışıyorum” diyenlere dikkatle bakmak. çünkü
    “tarikat” diyerek götürenlerle, “vatan” diyerek
    götürenler birbirleri ile çok rahat anlaşabiliyorlar.
    sonuçta birleştikleri nokta “götürmek” ama bu
    kelimenin akla getirdiği çağrışımların hepsini
    kapsayacak kadar “götürmek”.

    haydar baş istanbul ağır ceza reisinin hukuk fakültesi
    mezunu kızını, 4. karısı olarak “götürdüğü” zaman,
    koskoca reisin aciz kalışını görünce, bu durumu şeyhin
    manevi gücüne vermiştik. birde reis beyin orgeneral
    teoman koman’ ın arkadaşı olduğunu öğrenince, şeyhin
    manevi gücü gözümüzde daha da büyümüştü. bu işte bir
    bit yeniği olabileceği aklımıza bile gelmemişti. bu
    olay, milliyet gazetesinde dizi olarak yayınlanmaya
    başlanınca gazete basılmış, dizi engellenmiş, aynı
    kızcağızın kaldığı ev polis tarafından basılmış,
    sonradan polisler kuzu kuzu çekilip gitmişti. bunlar
    bize çok basit geliyordu. çünkü bizler daha
    büyüklerine şartlanmış, şeyh haydar baş ın daha fazla
    kerametlere sahip olduğuna inanmıştık.

    mesela, şeyhin kalbinden iki ışık zuhur ettiğini,
    birinci ışığın rusya yı yıktığını, ikinci ışığın da
    amerika’yı yerle bir edip, başta türkiye olmak üzere
    bütün ülkelerde bulunan amerikan kuklası yöneticileri
    alaşağı edeceğine inanmıştık. bu ışıklardan sonra da,
    tc yöneticileri güya şeyhin huzuruna gelip muhterem
    hocamızdan af dileyecekler ve türkiye’nin idaresini
    şeyh efendinin emin ellerine teslim edeceklerdi.
    bunların gerçekleşmesi için her sene tarikat
    bütçesinden hacca giden şeyh efendi, çeşitli ülke
    hacılarından kendisine mürit ediniyordu. bu hacılar
    kendi ülkelerine dönünce de, gizlice büyük dünya islam
    devletinin kuruluşu için güya çalışıyorlardı.

    şeyhin erbakan’a karşıda özel bir kini vardı. çünkü
    zamanında refah partisinden milletvekili olmak
    istemiş, erbakan onu aday göstermemişti.

    siyasi hırsı bir türlü dinmemiş, hemşehrilik damarını
    kullanarak eyüp aşık ın tekel bakanlığı döneminde
    bakan danışmanı olmuştu.

    hırsı daha fazlasını istiyordu. 1995’te dyp yi
    destekledi.alparslan türkeşin vefatından sonra da
    orada etkin olabileceğini düşünerek mhp yi destekledi.
    tayyip erdoğan’ın artan başarısı ise onu çileden
    çıkaran son halka oldu.

    emire kalkancı, fadime şahin, müslüm gündüz ve ali
    kalkancı olayları patladığı zaman, boşadığı
    karılarından fatma hanımın evine kimliği bilinmeyen
    iki kişi gelmiş ve çekim yapmışlardı. haydar baş bunu
    nasıl olduysa öğrendi ve harem alemlerinin gün yüzüne
    çıkmasından ve cemaatin dağılacağından çok
    korkmuştu.bu olaydan sonra şeyh efendi günlerce
    uyuyamadı ve kimseyle görüşmek istemedi. sonunda bu
    işi yaptıran kişinin tayyip erdoğan olduğunu yayarak,
    kasetin basında çıkması halinde hem kendisini
    kurtardı.hem de müritlerini tayyip erdoğan’a karşı
    kışkırttı. ondan sonra günlerce “kahhar halkaları ve
    tespihleri” oluşturularak tayyip erdoğan’ın kahrı için
    beddua edildi. sonra da, fatma hanımın kasede alınan
    konuşmaları problem oluşturmasın diye yandaşlarını
    kullanarak fatma hanıma deli raporu aldırttı.

    sadece politika hırsı değil, cinsel istekleri de
    bitmek bilmiyordu. gece saat 23’ten sonra tarikata ait
    üniversitede okuyan kızların kaldığı evlere gidiyor,
    kendilerinden çekinmemeleri gerektiğini anlatarak
    kızların yatak kıyafetleriyle derdini dinliyordu.
    sonra beğendiği kıza, aracılar vasıtasıyla “şeyhle
    evlenenin cehennemde yanmayacağı” söylenerek beyinleri
    yıkanıyor ve şeyh efendiyle evlenmesi için bütün
    yollar deneniyordu.

    haydar baş, dört kadından bir tanesini sürekli
    değiştirerek 4 kadınla evliliğini sürdürüyordu. genç
    kızlardan beğendiği kişi çağrılıyor, 4 kişiden
    birisini boşuyor ve yeni aday
    nikahlanıyordu.kendisinin 4 erkeğin maddi ve manevi
    gücüne sahip olduğunu söyleyerek bu işi meşru hale
    getiriyordu.

    erbakan’ın profesör olması, iskender paşa tarikatının
    şeyhi esat efendinin profesör olması haydar başı
    çileden çıkartıyordu. bir yolunu bulup o ünvana
    kavuşmak istiyordu. sonunda baku’den milyon dolarlarla
    ayarlanan diplomalar bu amacına ulaştırdı. o şimdi
    artık btp genel başkanı prof. dr. haydar baş olmuştu.

    etrafındakiler öylesine yağcılığa alışmışlardı ki,
    şeyhin kendisinin dahi hazırlamayıp hazır üzerine
    konduğu bir tezin savunması için, şu anda partinin
    genel başkan yardımcısı olan meltem hastanesinin
    başhekimi dr. ahmet kepekçi baku’ye giderek tez
    savunmasını dinledi. bu yolculuk kendisine büyük bir
    ödül olarak geri döndü ve tarikata ait televizyon
    programlarında sık sık çıkmaya başladı. şimdi de btp
    genel başkan yardımcısı. oldu.

    huzurunda peygamberin bile övülmesini hazmedemezdi.
    bunu örtebilmek için şu açıklamayı getirirdi: beni
    övmek zaten peygamberi övmektir.

    saklamaktan aciz kaldığı hırsı kabardıkça kabarıyordu.
    ama kalpten çıkan iki nur da bir türlü amerika’yı
    yıkıp tc yöneticilerini haydar baş’ın huzuruna
    getirmiyordu. sonunda iktidara giden yolu “kudretli
    odaklarda” aramaya başladı. işte bu serüvenin son
    halkasını kısaca anlatacağım:

    haydar baş’ın yeni hedefi ikinci atatürk olmaktı.
    bunun için başlattığı iktidar yürüyüşünü 2. kuvva-i
    milliye hareketi olarak adlandırdı. kendisini uyarmak
    isteyenlere “siz o küçük akıllarınızla bu konuyu
    anlayamazsınız. asker de bizim arkamızda mit’te, hem
    de en üst kademedekiler… ” demeğe başladı. bu
    cümlelerden sonra eskiden anlam veremediğimiz, daha
    doğrusu “şeyhin kerametine verdiğimiz” şeyler birden
    anlaşılır oldu. bu uğurda, doğu perinçekle beraber
    hareket etmeyi bile kabullendi.tarikatın medya grubu,
    bütün prensipler alt üst edilerek bu uğurda kullanıldı.

    5 ay önce şeyh haydar başın asıl niyeti açıklık
    kazandı.benimle şeyhin acil olarak görüşmek istediği
    söylendi. bayağı meraklanmıştım.ankara da btp parti
    merkezinde yaptığımız görüşmede, bana iltifatlarla
    söze başlayan haydar baş, ankara’da bir binada çalışma
    merkezi ayarlandığı ve bir çalışma grubuyla benimde
    beraber hareket etmemi istedi. aslında bu istek değil
    bir emirdi. bundan kimseye bahsetmememi, yoksa çok
    sıkıntıya girebileceğimi, çalışmanın neticelenmesi
    sonrasında her şeyi unutmamı, gayretlerimin büyük bir
    ihsan olarak ta bana döneceğini söyledi.daha öncede bu
    tür çalışma ekipleriyle bulunmuş olduğumdan ne demek
    istediğini anlamıştım yine birilerinin canı yanacak ve
    bende bundan nasiplenecektim.ama bu sefer ki
    farklıydı. çünkü şeyhe efendinin telaşını görmüş biraz
    korkmuştum.işin büyüklüğü yapılan tahşidatlarda
    kendini gösteriyordu.yapmak istemediğimi söylediğim
    takdirde sıkıntıya gireceğimi bildiğimden kabul ederek
    görüşmeden ayrıldım.

    verilen tarihte parti merkezinde olmam istendi.
    partiden, arabayla çalışma merkezine
    götürüldüm.çalışmaya başlamadan, şeyhin yaptığı aynı
    tehdit dolu laflar söylendi. ama bu sefer ki daha
    resmiydi.geri dönüşü olmayan bir yola girmiştik.

    bana olan güvenden dolayı, rahat
    davranılıyordu.kimliklerini bilemediğim ama asker
    olduğunu tahmin ettiğim bir ekiple beraber çalışmaya
    başladık.daha önceki ekiplerden farkı yoktu. sadece
    kişiler değişmişti. çalışacağımız konularla ilgili
    milli istihbarat teşkilatının belge, gizli bilgi ve cd
    desteği sağladığını, işlerinin ehli askerlerin de
    bunlar üzerinde çalışarak bizlere hedef konularla
    ilgili malzeme hazırlayacağı, ihtiyaç duyulması
    halinde de extra belgelerin istenebileceği ve teminin
    ilgili kurumlardan mümkün olduğu söylenerek, konu
    üzerinde tecrübemizi- bilgilerimizi kullanmamız
    istenmişti.

    hedef olarak, akp,tayip erdoğan, diğer tarikatlar ve
    cemaatlar, birinci hedef olarak ta fethullah hoca ve
    tayyip erdoğan seçilmişti .

    çok malzeme vardı. kasetler, dergiler, hadis kitapları,gazeteler, mit ten belgeler, askeri kaynaklar…….

    emekli paşalar, kurumlarla çalışma ekibi arasında
    koordinasyonu sağlıyordu. bu insanlar bizlerden
    kimliklerini saklamıyorlardı.en çok gayreti onlarda
    gördüm. hazırlanan malzemeler akşamları bir yerlere
    götürülüyor, teyit alınıyordu. konu irtica ile ilgili
    olduğu için ekipte hocalara da ihtiyaç oluyordu. bu
    ihtiyaç diyanet işleri eski başkanı m. nuri yılmaz ve
    prof.dr. zekeriya beyaz’la karşılandı.

    10 gün süren bu çalışmada haydar baş bu konu üzerinde
    çok hassas duruyordu. sıklıkla bizden bilgi alıyordu.
    özellikle fethullah’a karşı çok özel bir kini vardı ve
    işleyeceğimiz her konunun ona zarar vermesi özel istek
    olarak belirtiliyordu.haydar baş fethullah hocayı
    taklit ederek okul ve dershane açmış ama
    yürütememişti. bu başarısızlık onu çileden
    çıkartıyordu. tarikatının içinden fethullah hoca
    taraftarlarının artması, en yakınından bile
    çocuklarını onun okullarına göndermesi artık damlayı
    taşıran damlalar olmuştu.fethullah hocanın artan ünü,
    özellikle papa ile görüşmesi uluslar arası siyaset
    adamı gibi davranması, haydar başı kahrediyordu.

    hazırlık ekibinde olanlar da tayyip erdoğan, abdullah
    gül ve hükümete karşı büyük din besliyorlardı.
    hükümetin başarısını fethullah hocadan bildikleri
    için, yaptığımız çalışmada her defasında fethullah öne
    çıkıyordu. bunun için hazırlanan ilk cd’ler ağırlıkta fethullah hakkında oldu.

    3 adet cd olacak şekilde çalışma neticelenmişti.görüntüler-montajlar, dışarıda yapılıyor, bize son hali geliyordu.gelen görüntülerin
    birinde “resmidir” kaşesi yanlışlıkla basılmıştı. ben
    bunu görmezlikten geldim.bu konu çalıştığımız ekipte
    büyük bir paniğe neden olmuştu.

    hazır hale gelmiş cd ler, istanbulda kaşiye
    tarikatının kurumlarında 500-600 adet çoğaltıldı.
    sonra da tarikat elemanları aracılığı ile özellikle
    doğu ve güneydoğudaki manevi önderlere gönderildi.
    haydar baş bu işlerin yürütülmesini bizzat takip etti.
    buradan alınacak sonuçlara göre ikinci cd paketi
    hazırlanacağı ve hükümetin ab sürecindeki tutumunun
    işleneceği ifade edildi.

    bütün bu olanlar hayatımı gözen geçirme eylemini
    habire tetikliyordu. geçmişte olmuş ne varsa gözümün
    önünden geçiyordu. bu kaçıncı can yakma operasyonuydu
    ve her defasında tarikat alet oluyordu. şeyhin
    ihtirasları uğruna saf müritler büyük bir neşve içinde
    ama bilmeden günaha sokuluyordu.özellikle gece vakti
    kızların kaldığı öğrenci evlerine yapılan ziyaretler
    beni çileden çıkartıyordu. her defasında kızım aklıma
    geliyordu.

    bayram sabahı bu vebali daha fazla taşımanın doğru
    olmayacağına kendimi ikna ettim.

    yazdığım bu mektupta olanları bütün detaylarıyla
    anlatmamın beni çok zora sokacağını biliyorum ama
    benimde elimde kozlarımın olduğunu bilmeleri gerekir.

    şimdi arafatta günahlarından arınanlar gibi kendimi
    hafiflemiş hissediyorum.
    ---------------------------------------------------------------------------
    yorumsuz
  • milli ekonomik model adını verdiği ve özbekistan kazakistan gibi "önemli" ülkelerinin alimleri tarafından nobel'e aday gösterilen bir modeli vardır.

    bu modeli, manisa'da bir lokantada iftar vakti tanıtırken (amcalar çorba içiyor, çocuğun biri galatasaray formasıyla ikide bir piste giriyor, gençler cep telefonuyla görüntü alıyor, teyzenin birini muhtemelen görümcesine bileziklerini gösteriyordu bu sırada), bizim modelimizi keşke vatanımızda uygulayabilseydik deyip üzülmüştür. çünkü haydar baş bey'in modeli 3 yıldır vladimir putin tarafından rusya'da uygulanmaktaymış. hatta şunu da ekledi:

    "putin rusya'da her doğan çocuk için ailelere 9 bin dolar veriyor, ben iktidar olunca 10 bin dolar vereceğim".

    önerim şudur. tony blair 11 bin dolar ile piyasayi artırsın, hugo chavez 23 bin dolar artı kdv desin, dünyaya tek bir sandık konsun, global seçim olsun, dünyayı haydar baş + hugo chavez koalisyonu yönetsin. dünya türk olsun.

    ayrıca müridlerine haydarî denir.*
  • kendisini mill mücadeleye ve önderimiz mustafa kemal atatürk'e olan sevgisi ile hatırlayacağız.

    ruhu şad olsun.
  • yıllar önceydi dini tandanslı bir öğrenci yurdunun kantininde birkaç kişi oturuyorduk. masadakilerle fazla bir tanışıklığım da yoktu. konu nasıl olduysa bu zatı muhteremden açıldı. birden benim ağzımdan hoş olmayan sözler döküldü bu tuvalet ihtiyacından münezzeh mübarek arkadaş hakkında. tabi masadakiler buz. bu yüce insan trabzonlu ya masadakilerin de hatırladığım kadarı ile en az biri trabzonlu. adamlar dinci; bir de hemşehrilik bağı var. ateş saçan gözlerle bakmaya başladılar ben ayarkolik kardeşinize. şükür pek birşey olmadı.

    yine geçenlerde bir kitap geçti elime : allah rızası anonim şirketi. bu adamın oluşumundan ayrılmış biri yazmış. grup içinde dönen pislikler, bu zatın dört kadından kurulu haremi, insanların allah,din peygamber gazı ile iliğine kadar sömürülüp kullanılması vs anlatılıyordu. müthiş bilim adamı, üstadı ekber, gavsi azam, zamanın kutbu, profesör doktor haydar başşş hocaefendi hazretleri'nin o üzerine basıla basıla tekrarlanan profesörlük ünvanını yeşil dolarcıklarla nasıl aldığı da anlatılıyordu bu kitapta. profesörlük tezi için bir akademisyen "lisans öğrencim yazsa geçirmem" demiş örneğin. ayrıca muhterem islami bir turnike sistemi geliştirmiş. her daim dört karısı var. hani dinen dört karıya kadar izin var ya. lakin bir bacı hoşuna gittiğinde hemen dört karıdan birini boşuyor ve bu taze bacıyı nikahına alıyormuş. daha neler neler.
  • siyaset dünyasının flash tv'si.
  • bir tutam cem uzan bir tutam şevki yılmaz, bolca çalkalayın işte size haydar baş.
  • vaatleriyle beni sabah sabah çok mutlu etmiştir:
    hemen evleniyorum ve hanımla 5 çocuk yapıyoruz:
    15000*5 + 5*12*250+4*12*250+3*12*250+2*12*250+1*12*250 (doğum ikramiyesi + çocuk maaşı)
    hanım ve ben çalışıyoruz: 4000*12*5 (maaşlar)

    5. yılın sonunda 360000ytl'miz oluyor. hesap ortada sözlük bayanları. ne dersiniz hoş olmaz mı?
  • çok büyük ekonomist, politika insanı. eğer iktidara gelirse asgari ücreti 5000 lira yapacağını açıklaması beni derin düşüncelere sevk etti. hem zaten merkez bankası bizim, istediğimiz gibi para basıp refah içinde yaşayabiliriz. niye kimse bunu düşünememiş?

    eğer bu seçimlerde de haydar baş oy alamayacaksa kimse ekonominin kötü gidişinden dolayı ağlamasın. cem uzan'ı harcadınız, haydar baş'ı yedirmeyeceğiz.
hesabın var mı? giriş yap