• baktığım her an, attığım her adım için müteşekkir olmayı unutmam demektir. yazdığım her harf. dinlediğim her şarkı. tadını alabildiğim her tatlı. okuyabildiğim her eser. dışarıda bir kızın göz kırpması. arkadaşlarımla basketbol oynamak. en önemlisi anlamak. birşeyleri anlayabilmek. varolduğumun farkına varabilmek. bunları her yedi kişiden biri yapamıyor. bunu unutup da kendimdeki eften püften rahatsızlıklar için, yaşam standardım için üzülüyorsam, "böyle hayat mı olur?" diyorsam, lanet olsun bana.
  • omurganıza normalden biraz daha güçlü bir darbe aldığınızda, yapamayacağınız eylem. bu kadar hızlı ve amansız oluyor, ne kadar dikkat ederseniz edin. hayatı engelli insanlar için de yaşanabilir kılmadıkça gerçekten insan olamazsınız.
  • kent içindeki cadde, meydan ve bulvarlarda, yaya geçişlerinde ve ana caddeleri kesen sokak başlarında standartlara uygun özürlü rampalarının yapılmayışının sebebidir.

    not: "hangi ülkede yaşıyorsun sen birader" diyen arkadaşım. yarın öbür gün senin de başına bir hal gelir, engelli konumuna düşersen hangi ülkede yaşadığının bir önemi kalacak mı?
  • sevgili abi.
    //bu senin gidişinin ardından yazdığım kaçıncı mektup bilmiyorum. cevapların olsa onları listelerdim. sana gönderdiklerimin de kopyasını almamışım. neyse.//
    hala hayatta olsan sana sözlükten bahseder miydim bilmiyorum, ya da sen zaten burada mı olurdun. bunu düşünmek o kadar zor ki geçen uzun yılların ardından.
    sen hayatta olsan engellerinden bu kadar rahat konuşabilir miydim burada.
    bugün ev aradık. kiralık. annem ve babam artık o 5 katın merdivenlerini çıkamaz oldular. asansörlü ev arıyoruz kıstasımız bu. o kadar çok ki inanırsan. sen hayattayken ne kadar azdı. aramıştı da babamlar ya bulunamamıştı ya da bulunanlar bütçemizi aşmıştı. hastalığın boyunca geçen yıllarda bu 5 katlı apartmanı annemin ve babamın sırtında inip çıkarken neler hissettiğini hiç soramadım sana. canın yanmış mıyı ya da kendini kötü mü hissetmiştin bilemiyorum.
    orta okulun seni ne kadar yorduğunu hatırlıyorum. hem ben çok küçüktüm ve annem seni okula götürüp getirirken bazen yalnız kalmak zorundaydım evde o nedenle o günlere olan hafızamın tazeliği.
    okulun bahçe girişine bir tahta yaptırmıştı babam. ilk engelden şey kaldırımdan bahçeye rahat girebilmen için. sonra hemen bir dört basamak. abi olsan da aslında o zaman henüz 10 lu yaşlarda olmanın vermiş olduğu zayıflıkla o basamakları arabanla irlikte atlatabiliyordu annem.
    bürokrasi denilen engel vardı bir de. aslında aşılabilse 4 katlı okulun son katında okumak zorunda kalmayabilirdin. okulda çişin gelmemiş miydi mesela hiç. annemin çantana koyduğu elbezleri temizlenmeni belki sağlıyordu bilemiyorum. sonra o acı - o çanta gibi taşınma duygusunun sana vermiş olduğu yorgunlukla lise için beklemek istemiştin. sonra da ilerleyen hastalığın buna izin vermedi zaten. ama eminim ki hiç bir şey değişmeyecekti bahçeye giren kaldırımda yer alan rampa dışında.
    uzun bir ömrün olsa sadece otellerde falan görebilecektin belki senin ergonomine göre dizayn edilmiş tuvalet banyoları. daha fazlasından ölümünün ardından geçen 15 yılda bile emin değilim. ha bir de alış veriş merkezleri tabi.
    yollara gelince...
    konya adına hala toplu taşıma araçlarına binemeyecektin, kaldırımları aşamayacaktık. belki seni rahat ettirecek tek lüksümüz asansörlü dairelerin daha fazla olması olacaktı.
    ve biz aile olarak her 7 kişiden birinin engelli olduğunu asla unutmayacaktık.
    şimdi unutmadığımız gibi.
  • özellikle türkiye'de engellilerin zorunlu olarak aktif hayattan soyutlanması nedeni ile maalesef çok kolay gerçekleşir olmuştur.
  • hatırlamak demenin acımak olmadığını belirtmem gereken konu. hatırlayın. hatırlarsanız onların hayatı kolaylaşır. onlar da her otobüse binebilir, onlar da her merdivenden çıkabilir, onlar da her kitabı okuyabilir. sadece hatırlayıp, aynı zamanda hatırlatmanız çok şey değiştirir. siz hatırlarsanız, başkaları da hatırlar. unutmayın yeter ki.
  • okuyunca ya da görünce bir şeyler yapmak için çırpınmayı göze alırken daha sonra onları unutan pisliklerden yalnızca biriyim. galiba başına gelmeden anlayabilen yüce gönüllülerden değilim. ben de saman alevi gibi anında yanıp, anında sönenlerdenim. ne yazık..
  • bu unutmak öyle bir unutmaktır ki başka karanlıklara da ayna tutar. hangi karanlıklara mı? çevrenize bir bakın! değil yedide bir, yüzde bir engelli görmeniz bile mümkün değildir. neden? çünkü ne fiziksel olanakları gelişmiştir bu ülkenin engelliler için ne de psikolojik olanakları. engelliler yalnızca engelli değil hapistirler aynı zamanda kapalı mekanlarına. gözümüzü kapatıp bir engelli hayal etsek onumuzdan dokuzu pencereden dışarıyı seyreden bir engelli hayal eder. bu anlayış var oldukça da bu unutmaklar çok insanda peydah olur.

    hangi kaldırımlara, hangi binalara çıksın engelliler; hangi insan uzaylı görmüş gibi bakmasın kendilerine?!

    sarmal içinde sarmal bir unutmaktır bu. unutuldukça yok olan, yok oldukça unutulan; unutulup yok oldukça pencerelerden yedi sağlıklı insanı seyretmeye mahkum olan unutulmuşların kaderi olan unutmaktır bu.

    bir gün bizim de engelli olup olmayacağımız değildir konu; her günü bizden farklı olanların bugünü ve yarınıdır.
  • tanrının ne kadar mükemmel bir dünya ve düzen yarattığına inanmakla başlar.
hesabın var mı? giriş yap