• (bkz: dinimizce)
  • sozluk anlami "dine sonradan girmis bos inanc"tir.. (bkz: tdk sozlugu)
  • hurafe, yemen'in ozre kabilesine mensup bir kimsedir. güya bir aralık kendini bir cin taifesi kapıp götürmüş ve alemin her tarafını gezdirmiştir. dönüşünde başından geçenleri anlatmak için önüne gelene, gördüklerinden bahseder, aklın almayacağı bir takım garip şeyler nakledermiş. sırf yalan söylemekte olduğu anlaşıldıktan sonra artık semtine kimsenin uğramaması lazım geldi ise de hikayelerinin tuhaflığını dinlemek üzere yine de başına toplanırlarmış. o da ömrü oldukça bu saçmaları söylemeye devam etmiş. sonradan çok kullanılma sonucu "hurafe" kelimesi adamın ismi olmakla beraber açık yalan anlamına gelmeye başlamış ve benzeri yalanlara hurafe denmeye başlanmıştır. çoğul olarak da "hurafat" denmiştir. aslında hurafe iyi kalpli bir insanmış. fakat bir sürü yalan uydurup durduğundan tüm yalan ve saçmalar onun adıyla anılır olmuş. makamat-hariri
  • özellikle ramazanda binbir şekilde karşımıza çıkan şey.
  • insanlığın düşünsel tarihinde nasrettin hoca'nın "ya tutarsa" zihniyetiyle, generation x'in kicindan sallamak kavramlarının arasında bir yerlere tekabül eden, boş işler eyaleti milletlerarası kodu.
  • miş ve muş ile itirilen her cümle.
  • yemenin ozre kabilesine mensup bir kimsedir. güya bir aralık kendisini cin taifesi kapıp götürmüş ve alemin her tarafını gezdirmiş. avdetinde başından geçenleri anlatmak için önüne gelene gördüklerinden bahseder, aklın almayacağı bir takım garip şeyler nakledermiş. sırf yalan söylemekte olduğu anlaşıldıktından sonra artık semtine kimsenin uğramaması lazım gelmiş ise de hikayelerin tuhaflığını dinlemek üzere yine başına toplanırlarmış. o da ömrü oldukça saçmaları söylemeye devam etmiş. sonradan çok kullanılma neticesinde "hurafe" kelimesi açık yalan manasında kullanılmaya başlanmış ve çoğulunada* "hurafat" denmiştir.*
  • batıl inanç
  • hakikatleri, henüz mahiyeti anlaşılmayan istisnaî hâller didiklemektedir. hurafe: arab'ın “uzre” kabilesinden bir zâtın ismidir.

    rivâyete göre kendisini cin taifesi alıp götürmüş döndüğünde garip, o zamanın insanlarının inanamadığı şeyler ve hadiseler anlatmış.

    kimse inanmamış bundan ötürü...

    aklın almadığı hadiselere ondan sonra “hurafe” ismi verilmiştir.

    bütün hurafeler hayal mahsulü değildir.

    belki muayyen şahıslar tarafından görülmüş, yaşanmış, tecrübe edilmiş fakat herkes tarafından akıl erdirilmemiş şeylerdir.

    dün veya daha evvelki devirlerde hurafe kadrosu içinde bulunan ve şiddetle reddedilen birçok hadiseler tecrübe ile elde edilen ne olursa olsun birçoğu akıl hududuna girmiş, tecrübe edilmiş, bunların bir kısmı izah edilmiş, birçok kısmı da izah edilememiştir.

    insan dimağı fizikman, kimyaca, matematikle mümkün olmayan birşeyi düşünmek hassasına mâlik değildir.

    tabiî hadiselerin aksini düşünemeyiz.

    bu da mümkün değildir.

    bundan asırlar evvel havada uçulacak, mesafeler kısalacak, ses, sûret, renk hâlledilecek, ve diyen olmuştur.

    deseler bile hemen hurafe kadrosuna konulurdu.

    hâlâ bu gibiler devam ekmektedir.

    ve yeni hurafeler de eski bugün doğruluğu mümkün olduğu isbat edilenlere yeni hurafeler de eklenmektedir.

    hurafe diye bir şey yoktur.

    şekil değiştirmiş, tecrübe edilememiş hadiselere bu isim verilmiştir. bugünkü fennîn, tıbbın hurafeler sahasından hakikat sahasına geçmiş inanılmayan şeylerdi.

    yine daha çok hurafe sahasında birçok hakikati bekleyen hurafeler de vardır. yeni, yenileri de ilâve edilmektedir.

    bunların hepsi tabiatda vardır.

    değişmeyen kanun hâlindedir.

    çok uzağa gitmeye lüzum yok...

    meseleyi izah için 1000 senelik bir düşünce seyahati yapalım.

    1 - aya gidilecek

    2 - kalb nakledilecek

    3 - ses, sûret, renk uzaklara gönderilecek.

    4 - organ nakledilecek,

    diyenlere en başta ilim adanılan, çıldırdı yaftasını vurarak tımarhaneye gönderirledi.

    bunlar beşeriyetin en büyük hurafeleri idi o zaman...

    nazar niçin vardır.

    hasedin tehlikeli olduğu hakk tarafından sevilmediğini ifade eder.

    cenab-ı allah insana serbestiyet verdiğinden nazar da bu serbestiyetin neticesi olarak vardır.

    sarı ve mavi gözlü insanların nazarı en çoktur.

    sarı ve mavi gözlü insanlar kendini düşünür, kibirli, hakiki şahsiyetini gizleyen insanlardır.

    yekdiğeriniz hiçbirşeye hasedle bakmayınız.

    bu bir nev’î iyi geçinmek ve verilen rızka kanaat edilmesini bildirmektedir.

    ruhî bunalım geçirenlere, nazar alanlara, eskiler kurşun dökerlerdi. kurşun dökerken bu saha içinde pusula bulundururursanız pusulanın kendi etrafında döndüğü görülür.

    bu, elektrik manyetik kuvvetlerin te’sirini ispat eder.

    daha garip birşey söyleyeyim; süleymaniye camiinde 2 muhtelif sütun üzerinde mimar sinan iki deve kuşu yumurtası koymuştur.

    hâlen oradadır.

    deve kuşu yumurtası bulunan yerde örümcek ağ yapmaz.

    bu bahis çok uzundur.

    söyleyip kafanızdaki bulanık hurafeleri çoğaltmak istemem.

    meçhul, sır: kelimeleri insanın anlayamadığı her türlü maddî, mânevî ne varsa birçok hakikatlerin gizlendiği perde arkasının ismidir.

    bu meçhul ve sır kelimeleri:

    insanın akıl hududunun ötesine habersiz hürmetinin gizlendiği kelimelerdir. anlaşılamayan şeylere karşı aklın itiraz ve tepkileri yüzünden hakikatler bu itirazlarla kapanarak hurafe hâlinde devam ederler.

    mitoloji; büyük hakikatlerin kaybolmayan hikâye, efsâne şekline bürünmesi değil midir?

    zira kâinat vardır.

    dibi yok...

    hiçbir yerinde de noksanlık akıl ölçüsüyle yoktur.

    akıl yorucu bir nizam, bir disiplin ve değişmeyen kanunlara bağlı işlemektedir.

    bu dipsiz nizam ve varlığın sebebini bilmiyoruz.

    bilemeyeceğiz de...

    nazariyelerle, dibi olmayan molekül ve atomdan başlayarak en büyüğü ne kadar iki meçhul arasında:

    öğrenelim.

    yaşayalım.

    fakat yaşadığımız denizden dışarı çıkmayalım.

    balık denizden çıkarsa kanun icabı oksijensiz kalır.

    hayatı söner.

    bu lâf doğrudur...

    denizde yaşarken bir oltaya da (dikkat!) çarpmayalım...

    biz denizi seversek deniz de bizi sevecektir.

    mecburdur buna.

    yalnız biz ona uyalım.

    şuna inkıyad edip inanmada hiçbir zarar yoktur.

    mutlak hakikat allah' dır.

    kâinatda ne varsa ondan...

    fakat hiçbir şey o değil...

    o'nun dışında değiliz...

    o’nun dışında olmadığımızdan o’nu göremiyoruz.

    “ne yapalım?” deme...

    aynaya kendine bak yeter.

    kendi kendini yoğur...

    bul kendini!..

    kendi maddî cesedinde mekân olan mekânsızla dost olmaya çalış!

    bu dostluk için yaratıldığını da unutma...

    “söylenemez” diyoruz.

    söylenirse inanmada şüphe olursa söyleyen töhmet altına girer. söyleyeceği hakikate karşı bu sefer hürmetsizlik olur.

    vebali vardır.

    herşeye öğreneceğim diye merak etme.

    meçhul, yaratanı kavrayamamadır.

    sırr, ortaya koyan tahammülsüzlüktür.

    anlayamadığın birşeye itiraz etmede itiraz edene de hak vermek gerek.

    onda da bir hakikat gizlidir.

    yarıya kadar dolu bardak ile, yarım bardak su arasında fark yoktur. ip ucu arama...

    eskilerin söylediği fakat yenilerin bilmediği iki kelime ile bitiriyorum sözü: ezel, ebed kelimeleri bunlar.

    ezel, geçmişde muteber (geçerli) intihası (sonu) yok zamanlâr.

    bu kelimeler arasında dolaş, başa, sona akıl yetmez.

    münir derman(k.s)
  • cuma vakti uyursan bütün ölülerin günahları sana geçer...
    yok yaa millet zamanında çalmış çırpmış, zina, cinayet gırla gitmiş ne o enboleyn uyuyo yazın hepsini ona.
    komik, gülünesi, boş inançlar
hesabın var mı? giriş yap