• sabır kahramanı muhteşem peygamber.

    öyle güzel bir insan ki, rahman o'nu, son gönderdiği kitabında da anlatmış, dahası peygamberinin de anlatmasını istemiş "kitapta eyyüb'ü de an", peşi sıra muhteşemliğini, "ne güzel kuldu o" ( sa'd 44 ) diyerek taçlandırmıştır.

    bu hitaba mazhar olmasının sebebi neydi: "şikayet etmemesi"

    sabrın tarifini yaparken allah dostları bu ifadeyi kullanır, "allah'ı kullarına şikayet etmemektir" sabır asla tepkisizlik, koyun olmak, eziklik değildir. allah'ın varlığını unutmadan, o'nu ne açık ne gizli bir şekilde itham etmeden, razı olabileceği usullerle başa gelene direnmektir.

    nasılsın diye sorulsa, "başım ağrıyor" dense, bunda allah'a karşı gizli bir şikayet vardır der ehlullah. "her halimize hamdolsun siz?"

    dert, o derdi giderebilecek insanlar dışındakilere anlatılıyorsa zımnen o bir şikayettir.

    hz. eyyüb'u ne güzel bir kuldu o derecesine yükselten şey işte budur, rivayetlere göre 18 yıl süren hastalığında, ahbapları etrafından terkedilmiş, çoluk çocuğu uzaklaşmış, insanların bulaşır endişesiyle yapayalnız kendisini bıraktığı, malının mülkünün ziyan olup gittiği bu halde 18 yıl boyunca bir gün rabbine şikayet etmiş midir bu durumu, bir gün olsun vazifesini, muhteşem kulluğunu, o her şeyin iyi olduğu zamanlardakinden daha az bir şevkle yapmış mıdır? asla.

    yoksunlukta, fakirlikte, hastalıkta insanların çoğunun bilmediği bir güzellik vardır. allah böyle kullarına karşı daha yakın, daha teselli edicidir. "şikayet etmedikleri sürece" bir hadiste de ifade edildiği gibi "o, mahzun kalplerdedir"

    hz. eyyüb'ün hayatında benim bamtelime dokunan, içimi acıtan, gözlerimi yaşartan kısmı tam da burasıdır.

    hastalık, rabbine kulluğuna engel olacak bir hale gelip de meşhur duasını yaptığında, allah'ın izniyle şifasına kavuştuğu günün ertesi günü, ibadetini yaptıktan sonra oturur ağlar da ağlar. maşuğunu kaybetmiş gibi, dünyası yıkılmış gibi ağlar. eşi yanına gelir, "rabbin duanı kabul etti, iyileştin niye böyle dertli ağlıyorsun" dediğinde. "her sabah rahmanın sesiyle uyanır, ibadetime başlardım, her gün sabaha karşı "ey bizim hasta kulumuz, nasılsın" diye nida eder beni uyandırırdı, bugün o sesi duyamadım!"

    derdinizi sevin. şikayet etmeyin ki halinizi kainatların sahibi sorsun, sizinle ilgilensin.
    aşık, maşuğuna darılmaz.
  • “ya rabbi zarar bana dokundu. sen merhamet edenlerin en merhametlisisin. bana da merhamet eyle yarabbi.”
  • sabrıyla ünlü peygamberdir. sırasıyla hayvanlarını, çocuklarını, malını, sağlığını kaybetmiş yine de isyan etmemiştir. bunun üzerine allah onun sabrını ödüllendirmiş ve ona tüm kaybettiklerini geri vermiştir. bir çok belâ ve musibet yanında vücudundaki yaralar kurtlandığı halde sabretmesi yönüyle edebiyatta mazmun olarak kullanılır. yahya bey'den bir beyit;

    "cefâ vü cevri çek sabreyle eyyub-veş devâdan geç
    urûc et âlem-i bâlâya bir bir mâsivâdan geç"
  • hz. ibrahim soyundan gelen bir peygamber.

    eyyûb (a.s.)'dan kur'an'da dört yerde bahsedilir ve sabir örnegi olarak takdim edilir (en-nisâ, 4/163; el-en'âm, 6/84; el-enbiyâ, 21/83; sâd, 38/41). tevrat'ta da "eyûb" adiyla müstakil bir kitap, hz. eyyûb'un kissasina tahsis edilmistir.

    islâm kaynaklarina göre havrân bölgesinde yasayan ve çok zengin olup, sayisiz mali-mülkü, birçok oglu kizi bulunan eyyûb (a.s.), kendi toplumuna peygamber olarak gönderilmistir. sabah-aksam ümmeti ve allah'a ibâdetle mesgul olan hz. eyyûb, rabbinin bir imtihânina mârûz kalmis, bütün servetini, çocuklarini kaybettigi gibi seytanin kendisine musallat olmasi neticesinde kalbi ve dili hâriç bütün vücudunda çibanlar çikmis, iltihapli yaralar açilmis, yaralarina kurtlar dolmus ve vücudu bozulup kokmaya baslamisti. bu durumda kocasina hizmete sebât eden esi "rahmet" hariç hiç kimse onun yanina yanasmadigindan cemiyetten çekilmek mecburiyetinde kalmis, fakat hiçbir zaman sabrini ve cenâb-i hakk'a bagliligini kaybetmemistir. farkli rivâyetlere göre 3, 7, 13 veya 18 sene gibi epey uzun süren bu sikintili dönemden sonra sabriyla imtihâni kazanan eyyûb (a.s.) cenâb-i hakk'in lütfu ve emriyle ayagini yere vurmus, fiskiran su kaynagindan yikanip içerek eski sihhati ve güzelligine kavusmustur. ayrica kendisine yeniden birçok servet ve çocuk da ihsân edilmistir.

    genellikle kabul edildigine göre bu imtihana ugradigi sirada yetmis yasinda olan hz. eyyûb, sifâ bulduktan sonra yirmi yil daha yasamis, diger bazi rivâyetlere göre ise hastaligindan önceki kadar daha ömür sürmüstür. kendisinden sonra bisr adindaki bir oglu, kavmine peygamberlik yapmistir.

    ahmet önkal
    kaynak: sâmil islam ansiklopedisi

    kaynak : www enfal com
  • (bkz: giobbe)

    the name list'ten copy paste de yapalım da tam olsun:
    "job - hebrew, "the afflicted"; ayoub, ayub, ayyub, eyub (arabic); jov, jovco, jove, jovo (bulgarian); yo; (byelorussian); job (czech, french, slovenian, spanish, swedish); job, jobbe (dutch); job, jobe, joby (english); iob (finnish); hiob, job (german); iyov (ee-yohv) (hebrew); jób (hungarian, slovak); giobbe (italian); jobas (lithuanian); jov, jove (macedonian); iov (romanian); iov, jöv (russian); job, jov (serbo-croatian, ukranian); ayubu (swahili); ayuba, juba, yuba (tuareg); eyüp (turkish)"
  • eski ahit'te bir kitap seklinde toplanmis hikayesi, hem anlasilmasi guc olmasi hem de kötülük problemiyle ilgili konusu sayesinde ilginc peygamber.
  • kendisinin yunan buluşu olan diyalektik ilminin yunanlardan gayrı ilk temsilcisi olduğunu söyleyen yahudi-hıristiyan kaynakları vardır. misal ambrosius cicero'nun eseriyle aynı adı taşıyan eserinin (de officiis) 1.12. bölümünde "diyalektik unsurları ilk öğrenen kişi, yani eyüp, ne kadar da eski yunanlardan" der. evvelce çeşitli vesilelerle bahsettiğim, rönesans'ın felsefe tarihçilerinden seelmann'ın "türklerde rasyonel felsefenin tarihi" adlı eserinde de bu konu irdelenir ve eyüp'ün "princeps dialecticorum" yani "diyalektikçilerin şahı" olduğu söylenir. ben de bunu bir dilemma olarak görmüş ve kuran'da sad suresi 41. ayetteki eyüp'e başka bir bağlamda yakıştırılan "şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu" sözüyle birlikte değerlendirmiştim, buna göre şeytan'ın dokdundurduğu azabın inançtan önce sorgulamayı gerektiren diyalektik olabileceğini söylemiştim. kaynak: http://jimithekewl.com/2010/11/27/eyup-dilemmasi/

    yakıştırmamı yakışıksız bulanlar oldu, haklılar. tarihsel ve teolojik bilinç bakımından iki farklı söylemi ve yakıştırmayı birbirine kattım, bu bir sorundur ama bilinçli tercih edilmiş bir sorundur, akla gelenin ifadesi, iki karşıt anlatımın yarattığı gerilimin benbişeybuldumheyecanına cuk oturmuş olmasının ifşasıdır. nitekim sorgusuz imanın ve sabrın sembol isimlerinden olan bir figüre diyalektikçilerin şahı demekte gerçek anlamda bir sorun var. yunan usulü diyalektiğin gerektirdiği sabrın yönteme ilişkin olduğu aşikar, oysa eyüp'teki sabır tartışmaya, sınamaya açılmış olan bir argümanın ("tanrı'nın mükafatı için sabredilmelidir") tek yönlü meyvesini almaya dönüktür, ki kurgunun sonuna kadar sağlam kalamaz, hemen başta yitirilir, isyan başlar. eyüp 3. bkz. http://kutsal-kitap.net/…dex.php?id=460&mc=1&sc=457

    sorun gerçek bir diyalektikçiden sonucu belli ve kurgusal bir sorgulama (nitekim sonunda, 42.3'te itiraf eder tanrı'ya: "kuşkusuz, anlamadığım şeyleri konuştum, beni aşan, bilmediğim şaşılası işleri.") dışında bir tarafsızlığı, epokhe (yargıyı, onayı erteleme) duyarlılığını beklemek durumundayız. eyüp kutsal kitap'ta şikayet etmeye başlar, sorular sorar, kendince bir mantık yürütür ama bu tümüyle tanrı'yı görene (eyüp 42.5) kadarki şeytan tarafından sınanmışlığının bir neticesi ve kötü örnekliğidir. buradaki mantıkta da epokhe yoktur, yönü bellidir, egzajere edeceğim, onunkisi insanın istediği şeyin tersini söyleyerek totem yapması gibi bir şeydir. dersiniz ki, sokratesçi diyalektikte de benzer totemgil yanlar var, haklı olabilirsiniz ama en azından sokrates'te ruhsal ilham yok ve diyalektiğin gerektirdiği insan muhatap var. aradaki fark bambaşka.

    bahsetmem gereken bir şey daha var. eyüp'ün sergilediğine inanılan sabır örnek bir davranış olarak tüm yahudi-hıristiyan geleneği önünde önem kazanırken, beri yandan kutlu bir yaşamın mümkünatını gösteriyordu, evrensel ölçüde sadece sabredenin ulaşabileceği bir mükafatın kanıtıydı eylemi. bu yüzden dördüncü yüzyıl başrahiplerinden olan veronalı zeno (tractatus 11.15) eyüp ile isa arasındaki paralelliklerin uzun bir listesini yapmış ve eyüp'ün mesajının isa'nın mesajı gibi evrensellik taşıdığını göstermeye çalışmıştır. bununla birlikte eyüp'ün isa'dan gayrı önem kazandığı bir husus vardır, o da eyüp'ün isa'dan farklı olarak bir gentilis yani "yahudi olmayan" olmasıdır. başka deyişle eyüp bir "yahudi olmayan" olarak sabretmenin mükafatını alarak yahudi-hıristiyan geleneğin hak yönünü tüm yeryüzü sakinlerine açmıştır, bu "yahudi olmayan" birinin aziz olmasına benzemeyen bir şey, neticede bir kahinden, bir peygamberden bahsediyoruz, yani tanrı'yla doğrudan bağlantı kurmuş bir figürden. bu açıdan bakılırsa eyüp zincir-kıran bir figürdür.

    augustinus da bu noktaya dikkat çeker ve kutsal kitap'tan hareketle (eyüp 1.8) eyüp'ün yaşadığı çağda adalet ve inanç bakımından onunla yarışabilecek kimse olmadığını söyler (civ. 18.47). ona göre eyüp diğer soylardan da ruhu'l-kudüs'e layık insanlar çıkabileceğinin kanıtıdır. bu açıdan musa'dan da üstün olan bir tarafı vardır, zira musa tanrı'yla görüşmeden önce onun yasalarını bilmez, oysa eyüp musa'nın yazılı yasalarını görmeden, bizatihi yüreğiyle tanrı'ya ulaşmıştır (sermones 31.2). yazıya, kitaba gerek duymamasının nedeni budur, onun tanrı'ya açılan odaya özel giriş izni vardır. hal böyle olunca, eyüp'ten teorik ve pratik yunan akademik deneyimi olmaksızın salt ruhsal bir yönelim üzerine diyalektik pratiği beklemenin tuhaf olacağını düşünmek durumundayım. "şeytanın dokundurduğu azab"ı inanca köstek olan sorgulayıcı mantıkla eşlememin nedeni bizatihi bu ruhsal yakıştırmanın diyalektik olasılığını kökünden silip atmasıdır. ruh ve ona ilişkin her şey diyalektik değil, hipotetik bir şeydir, sokrates de yapsa böyle, eyüp de yapsa böyle.

    bu arada bu başlıktaki "hz." ne? şu an bundan milyarlarca insan rahatsız olsa yeridir.
  • "rabbi inni messeniye'ddurru ve ente erhamürrahimin"
    bu dua bize şunu diyor : “ya rabbi zarar bana dokundu. sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.
    bana da merhamet eyle yarabbi.” -enbiya sûresi-83...

    üstelik çok da ağır bir hastalığa yakalanmış. her tarafı yara bere içinde kalmış. yerinden kalkamayacak hale gelmiş olmasına ragmen. bana zarar dokundu diyor...
    hastalığı yıllarca sürmüş, ama hiçbir zaman şikâyet etmemiş, kimseye dert yanmamış. her şeye, hepsine sabretmiş. sabrın sevabını bildiği için büyük bir sabır göstermiş olan peygamberdir.
  • eski ahit'deki hikayede şeytan tanrı'dan izin alarak job'u test etmek ister, amaç başına gelen her şeye rağmen tanrı'ya inanmaya devam edip etmeyeceğini görmektir. çocukları, tüm varlığı, her şeyi elinden gitmesine rağmen job tanrı'ya inanmaya devam eder ve sonunda da ödüllendirilir.
  • israiloğullarına gönderilen peygamberlerden.

    sabırlarla dolu hayatı ile tanınır.

    --- alıntı ---

    hazret-i ishak’ın oğlu ıys’ın neslindendir. kendisine yedi kişi îmân etti. yüz kırk sene yaşadı. sabrı ile insanlık târihinde darbımeselle anılan eyyub aleyhisselam, kur’ân-ı kerîmde zikredilmiştir.

    eyyub aleyhisselamın çok mal ve serveti ile on oğlu vardı. sürü sürü hayvanları, bağları ve bahçeleri bulunuyordu. şam civârında beseniyye mevkıindeki çiftliklerinde binlerce insan çalışırdı. fakat servetinin çokluğu onu allah yolundan alıkoymadı. eyyub aleyhisselam şam civârında yaşayan insanlara peygamber olarak gönderildi. onları allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye çağırdı. bu uğurda pekçok zahmet çekti. sonra malı, evlâdı ve bedeni ile imtihân edildi. eyyub aleyhisselam çok büyük sıkıntılara göğüs gerdi. sabrı, kullukta kusûr etmeyip şikâyette bulunmayışı ve başka güzel vasıfları ile ibâdet ehline ve akıl sâhiplerine örnek oldu.

    allahü teâlâ hazret-i eyyub’u imtihân etmeyi murâd etti. onun mallarını çeşitli vesîlelerle elinden aldı. koyunları sel, ekinleri ise rüzgâr ile telef oldu. şeytan çoban sûretinde ağlayarak eyyub aleyhisselamın yanına geldi. o sırada insanlara vaaz ve nasîhatte bulunan eyyub aleyhisselama mallarının ve servetinin telef olduğunu söyledi. hazret-i eyyub bu haber karşısında hiç şikâyette bulunmayarak allahü teâlâya hamd ve şükürde bulundu ve “üzülme! o malı mülkü bana rabbim vermişti. şimdi de aldı. çünkü sâhibi o’dur.” dedi. bu sözleri ve hareketi karşısında şeytan perişan olup, geri gitti.

    sonra allahü teâlâ eyyub aleyhisselamın, hocaları ile ders okuyan çocuklarının da zelzeleyle ruhlarını aldı. bu defâ hoca şekline giren şeytan feryâd ve figân ederek eyyub aleyhisselamın yanına geldi; “ey eyyub! allahü teâlâ evini zelzele ile yıktı. çocukların öldü. her biri parça parça oldular.” dedi. çocuklarına olan şefkatinden dolayı gözlerinden yaşlar gelen eyyub aleyhisselam sabır ve tevekkül ederek, allahü teâlâya teslimiyetini bildirdi. şeytana da: “ey mel’ûn! sen iblissin. beni rabbime isyâna teşvik etmek istiyorsun. şunu bil ki, evlâdım bir emânet idi. rabbime niçin incineyim. rabbime hamd ederim.” buyurdu. bundan sonra allahü teâlâ eyyub aleyhisselamın vücuduna hastalık verdi.

    hazret-i eyyub’un hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi. akrabâları, komşuları ve başkaları yanına uğramaz oldu. yalnız hanımı rahîme hatun onu terk etmedi. ona hizmetine devâm edip, ihtiyâç için neyi varsa sarf etti. hazret-i eyyub bu hastalık hâlinde de şikâyet ve feryâdda bulunmayıp, hamd etti ve sabır gösterdi. bu defâ şeytan eyyub aleyhisselamın bulunduğu şehir halkına vesvese vererek; “onun hastalığı size geçer, onu şehrinizden çıkarın.” dedi. şehir halkı eyyub aleyhisselamı ve hanımı rahîme’yi şehirden dışarı çıkardılar. rahîme hatun şehrin dışında bir yerde hazret-i eyyub’a hizmete devâm etti.

    hazret-i eyyub, yedi yıl dert ve belâ içinde kaldı. hâlinden hiç şikâyet etmedi. şeytan, bu defâ insan sûretinde rahîme hâtunun karşısına çıkıp onu eyyub aleyhisselamın hizmetinden alıkoymaya çalıştı. ona; “kendine yazık ediyorsun. hastalığı sana geçer.” dedi. rahîme hatun ise, şeytana; “onun üzerimdeki hakkı çoktur, ödeyemem. nîmet ve râhat vaktinde onunla yaşadım. bu hastalık hâlinde onu bırakamam.” dedi. dönüşte, olanları hazret-i eyyub’a anlattı. eyyub aleyhisselam da onun iblîs yâni şeytan olduğunu ve onun vesvesesinden sakınmasını söyledi. şeytan daha sonra da rahîme hâtunun karşısına çıkarak, vesvese vermeye çalıştıysa da aldırış etmedi.

    hazret-i eyyub’un hastalığı gittikçe şiddetlendi. onun bu hâli beden, kalp ve lisânıyla yaptığı kulluk ve peygamberlik vazîfelerini iyice zorlaştırdı. o zaman allahü teâlâya dua ve niyazda bulundu: “bana gerçekten hastalık isâbet etti. sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” dedi. allahü teâlâ onun dua ve niyâzını kabûl etti.

    birgün eyyub aleyhisselamın hanımı rahîme hatun yiyecek aramaya çıkmıştı. ikindi vakti allahü teâlânın lütuf ve müjdesi ulaştı. cebrâil aleyhisselam gelerek allahü teâlâdan; “ey eyyub! belâ verdim sabrettin. şimdi ben sıhhat ve nîmet vereceğim.” haberini getirdi. allahü teâlâ; “(ey eyyub!) ayağını yere vur. çıkan sudan gusleyle ve soğuğundan iç.” (sâd sûresi: 42) buyurdu. bu emr-i ilâhî üzerine eyyub aleyhisselam ayağını yere vurdu. biri sıcak, biri soğuk, iki pınar fışkırdı. sıcak sudan gusül edince bedenindeki, soğuk sudan içince içindeki hastalıklardan kurtuldu ve sıhhate kavuştu. kuvveti geri geldi. tâze bir genç oldu. elinden alınmış olan mallarını allahü teâlâ geri iâde etti. çok sayıda evlâd ihsân etti veya bir rivâyette ölmüş olan oğullarını diriltti. yüz çeviren dostları kendisine muhabbetle yöneldiler.

    eyyub aleyhisselamın hastalığı âfiyet hâline dönüşünce, o gece seher vaktinde bir âh eyledi. sebebini sorduklarında; “her gece seher vaktinde «ey bizim hastamız nasılsın?» diye ses duyardım. şimdi o vakit geldi; «ey sıhhatli kulumuz nasılsın?» sesini duyamadım. onun için ağlıyorum.” buyurdu.

    eyyub aleyhisselam ömrünün sonunda en olgun evlâdı olan havmel’i vâsi tâyin etti. techiz ve tekfin işlerini ona ısmarladı. yüz kırk sene ömür sürdükten sonra vefat etti. bişr isimli bir oğlunun peygamberliğinde ihtilâf olunmuştur. onun yaşıyla ilgili başka rivâyetler de vardır. hazret-i eyyub’un kabri şam’da beseniyye denilen yerdedir.

    eyyub aleyhisselam güzel huylu, cömerd ve çok merhametliydi. fakirlere, misâfirlere, yetimlere çok yardım ederdi. bedenine, malına ve evlâdına gelen musibetlere sabredip ilâhî takdire rızâ gösterirdi. bundan dolayı insanlık târihinde, “eyyub aleyhisselamın sabrı gibi” darbımeseliyle anıldı. allahü teâlâ onu bu güzel vasıfları sebebiyle kur’ân-ı kerîmde şöyle medh ü senâ buyurdu:

    “biz onu (belâlalara) hakîkaten sabırlı bulduk. o ne güzel kuldu. şüphe yok ki o tamâmen allah’a dönen (bir zât) idi.” (sâd sûresi: 44)

    eyyub aleyhisselamla ilgili olarak kur’ân-ı kerîmin en’âm, nisâ, sâd, ve enbiyâ sûrelerinde bilgi verilmiştir.

    --- alıntı ---
hesabın var mı? giriş yap