• 1930 bunalımı aslında bir stok bunalımıydı, işçi ücretleri o kadar düşüktü ki kimse mal satın alamıyordu, diğer taraftan hareketli montaj bandı, seri üretimin hızını zirveye taşımıştı. mallar kitlesel olarak üretiliyor, ancak tüketilemiyordu, çünkü kitlelerde para yoktu. bu bunalımı çözmek için keynesyen ekonomi politikalarıyla birlikte sosyal refah devleti politikaları uygulandı. bütün sektörlerde işçilerin ücretleri arttı, piyasa, üretilen kitlesel ürünler için "kitlesel tüketim" sağlayacak tüketiciler yaratıyordu. bu bir zorunluluktu, çünkü (bkz: seri üretim)de (bkz: fordizm) üretim ne kadar çok olursa maliyet o kadar azalıyordu. yani az tüketen var diye az üretmek, maliyetleri o kadar artıracaktı ki işçilere zam yaparak onları tğketişci haline getirmek daha karlı oluyordu. tabii böyle bir ortamda, yani malların satılması için maliyetlerin artmasına göz yumup işçi ücretlerini artıran işverenler açısıdnan şöyle de bir risk vardı; ihracata yönelik bir ekonomide olsalardı, işçiler artık mal satın alabilecekleri ücretleriyle ithal malları tercih edebilirlerdi, ki bu da işin amacına aykırıydı. bu açıdan ithal ikamecilik, sanayicilerin bir anlamda "bedelini ödedikleri" bir uygulamaydı. 1970'lere dek bu "altın çağ" herkes için yararlı oldu, sanayicilerin malları satıldı ve işçilerin de malları oldu, sendikacılık gelişti, işçi örgütleri güçlendi. ancak bilişim devrimiyle birlikte bilgisayarlı üretim mümkün olunca, maliyeti düşürmek için kitlesel üretimi gerekli kılan seri üretimin aksine, bir birim üretmekle bir milyon birim üretmek arasındaki maliyet sıfırlandı. hal böyle olunca, yani artık -sanayiciler için- maliyetleri düşürmek için kitlesel üretim yapma zorunluluğu ortadan kalkınca, işler değişiverdi. artık işverenler kitlesel tüketiciye ihtiyaç duymayınca, işçi ücretlerini yüksek tutmak gereksizleşti. ayrıca zaten altın çağ boyunca iç piyasalar da doymuştu, modernizmin standartlaştırıcı, tek tipçi kültürünün de etkisiyle (bu kültür de elbette fordizmin çeşit sınırlılığından besleniyordu) herkesin evinde aynı mallardan birer tane vardır. böylelikle, neo-liberal ekonomi politikaları yavaş yavaş keynesyen ekonomi politikalarının yerini aldı, işçi ücretleri düştü, altın çağda neredeyse tamamen formal olan sektörler enformelleşmeye başladı. başka bir deyişle artık sanayiciler istedikleri kadar üretebilmeye ve parası olan alsın, gerisinden bana ne demeye başladılar. bu da elbette ithal ikameciliği gereksiz kıldı, iç piyasalar zaten doymuş, ayrıca artık istediği kadar üretebiliyor, zaten ikinci dünya savaşının başından itibaren malların kriteri fiyat değil kalite olmaya başlamış, bilgisayarlar da bunu kolaylaştırıyor, artık ithal ikameciliği özetleyen yerli malı yurdun malı söylemi ortadan kalktı, küreselleştik hep birlikte.
    şimdi işçiler yine-hâlâ yoksul, yine--hâlâ kayıt dışı, ve hâlâ kârını maksimize etmeye çalışan sanayicilerin önünde hiçbir engel yok. elbette durum vahşi kapitalizm dönemindeki kadar kötü değil, ama bunun nedeni enformel sektörün yoksul işçileri de bir pazar olarak görerek onlar için ucuz -ve dandik- mallar üreterek ağızlarına bir parmak bal çalması. konuyu dağıtmadan toparlamak gerekirse, ithal ikamecilik ekonomik politikalar içinde hem işverene hem de işçiye yararlı olan tek politikaydı. liberal politikalar sadece işverene yararlı, ve sadece işçiye yararlı olan bir politka zaten kapitalizm içinde mümkün değil. ithal ikameciliğin de 30 yıl kadar önce tarih olduğunu düşünürsek, toplum barışı ya da en azından endüstriyel barış konusunda iyimser olmak pek mümkün olmuyor.
  • yerli ekonomiye faydalari uzun donemde son derece kabaca asagidaki gibi siralanabilen iktisat politikasi:

    - yerli sanayi gelisir, bircok sektorde disa bagimlilik uzun vadede ortadan kalkar

    - kurulan yerli sanayi istihdam saglar, issizlik azalir

    - doviz rezervleri korunur, ulke zenginlesir

    - uzun vadeli buyume -ozellile surdurebilir kalkinma- hedeflerine olanak saglar

    bu politika turkiye'de unlu 24 ocak kararlariyla son bulmus, serbest piyasa ekonomisine gecilmis, ve nihayet 1996'da gumruk birligi'ne girilmesiyle birlikte tum gumruk duvarlari yerle yeksan edilmistir.

    bu politikaya liberallerin getirdigi en buyuk elestirilerden biri yerli sanayinin mal ve hizmet kalitesinin ithal mal ve hizmetlere oranla cok dusuk seviyede olmasidir. ornegin buzdolabi sektoru olgunlasmak icin, kaliteli urunler uretebilmek icin uzun sureye ihtiyac duyar. henuz ilk parti malini piyasaya arz eden halil buzdolabi as. yi sogutmayan buzdolaplari nedeniyle hemen yargilamak ne derece dogrudur, kanimca tartisma goturur.

    bir diger elestiri ise ithal ikameciligin yeni dunya duzenine ve elbette bunun ekonomik yansimasi olan kuresellesmeye olan karsit tutumudur. ithal ikameci donemde tum finansal piyasalarimizi dis dunyanin (bunu emperyalist dunya, bati dunyasi, ya da istediginiz gibi okuyabilirsiniz) emirlerine sunmamis olmak, kisa donemli sermaye hareketlerinin (sicak para) akabinde ciddi mali krizlere suruklenmemek, tarimda, hayvancilikta, madencilikte disa bagimli hale gelmemis olmak, bozuk gelir dagilimina sahip, issizligin kol gezdigi, umutsuz genclerin ulkesinde yasamamak hatta belki de kulturel mirasimizin yok olusuna, toplumun tek tip degerlere dogru futursuz suruklenisine taniklik etmenin acisini hissetmemek, herhalde kuresellesme yalanlarindan cok ama cok daha iyidir.
  • 1960-80 arasi turk ekonomisinin kalkinma amacli uyuguladigi 5er yillik planlarinin en onemli yapi tasi anlamina gelir. temel olarak tenis mi oynican? topunmu yok gidip wilson top alacagina kendin yap aysegul marka tenis topun olsun mantigiyla aciklanabilir..
  • dışarıdan gelen (ithal edilen) ürünleri yurtiçinde üretme stratejisi.
  • uzak dogu'da kanaatimce optimal sekilde uygulanmis stratejidir. uzak dogu ekonomileri, dunya uzerinde rekabete acacagi sektorleri gelisip rekabet edecek duzeye gelene kadar koruma altina almis, kotalari ve ithalat vergilerini artirmis ve bu sektorlerin gelismesini saglamis, taninan sure sonunda da gumruk bariyerlerini ortadan kaldirmistir. bunun aksi bir davranis, uzun sure arjantin gibi latin amerika ulkelerinde gorulen uygulamalardir. ithal ikamesi, uzak dogudakinin aksine, uzun sure surdurulmus, rekabet duzeyi artmamis, uretimde etkinlikte bir ilerleme saglanamamis, kisaca bu sektorlere sermaye transferine sebebiyet vermistir.
  • önceden yurtdışından ithal edilen mal ve hizmetlerin zamanla ülke içerisinde üretilmesidir.
  • yerli mali haftasinin 24 saat/365 gun'e yayilmasi hali. sabanci ve koc'un bugun geldikleri buyuklugun yardimci etkeni.
  • (bkz: ayşegül)
  • bu isin basarili olmasinin anahtari kanimca insanlardadir. birincisi hukumet. ithal ikamesi stratejileri (genellikle) 5 yillik kalkinma planlari ile belirlendigi icin, hukumet hangi sektorun korunmasi, hangisinin korunmamasi gerektigini iyi bilmeli, en etkili lobi yapan endustriyi degil, ileride dunya standartlarinda basarili olabilecek endustriyi korumalidir. ikincisi de tuketici. uzak doguda sikca goruldugu gibi, "dandik olsun ama benim ulkemden olsun" diyerek, kaliteden odun vererek, dunya standartlarindan fazla para odemeyi kabul ederek o endustriyi desteklemelidir.
  • türkiye'de 1960-80 yıları arasında uygulanan kalkınma modeli. bu modelin amacı, daha çok iç piyasaya dayalı bir piyasa yaratmak ve dışarıdan döviz verilerek ithal edilen malların yurtiçinde yerli üretici tarafından üretilmesiyle döviz rezervlerini çoğaltmaktır. türkiye'de bu dönem 24 ocak 1980 kararları ile son bulmuştur. bu sistemin türkiye'de başarısız olmasının en büyük nedeni, dışarıdan mal ithal edilmemesine rağmen, üretim için gerekli olan yüksek teknolojinin dışarıdan ithal edilmesidir. bu yüzden beklenen hedeflere ulaşılamamış ve tekrar serbest piyasa ekonomisine geçiş yapılmıştır...
hesabın var mı? giriş yap