• "bugün artık biliyorum: hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız"
  • aslı erdoğan'ın narsistik kisilik bozuklugundan muzdarip bir kadının karayipler macerasını anlattığı kitap. zira hikaye boyunca kadının kendisini diğerlerinden ne kadar farklı bir yere konumladığını, kendisinin ne kadar politik doğrucu, ne kadar anti-oryantalist olduğunu ve bunun gibi nasıl şahane özellikleri bulunduğunu okumak durumunda kalıyorsunuz. eğer bu kitapta anlatılan esas konu yabancılaşmaysa narsistik kisilik bozuklugu insanı kendisinden başka herkese yabancılaştırır tabi demeden edemiyorum.
  • * kitapta kahramanın türklüğü kendisi için tamamen tali konumdadır. olaylar ve diğer kahramanlar türklüğe neredeyse hiç nüfuz ettirilmez; bu biraz da yapay bir kozmopolitlik kisvesi altında sunulur. ancak türklük daha çok sıyrılmak istenene bir yama gibidir. erkekler için kahramanımızı daha egzotik ve seksi kılar. kahraman için ise sadece iyi bir yüzücü olmasının kaynağıdır. yunan arkadaşı ile beraber iyi yüzücü olmalarını akdenizliliğe bağlar. türklüğü akdenizli ve yüzme becerisi ile anmak oldukça "beyaz türk" işi duruyor. bu ülkenin prestijli yarışmalarda yüzme dalında bir tane bile madalyası yok... türkler gayet "karasal" bir bünyeye sahip ve güreş tutsalar bu türklükle ilgili olurdu.

    * sahte kozmopolitliğin sömürgeciliğe dönüşümü tony ile gerçekleşmiştir. kahramanımız bir "post sömürgeci" olarak kabuk adam'ı kendi "aydınlanmasının" bir terapisti olarak kullanmış; en başından itibaren bu pis kokan, vücudu yara bere içindeki, çirkin adamı sekse "layık" görmemiştir. onun için tony salt ruhsal sağaltımın, "öteki" türle kaynaşmanın, tekinsiz olanı ehlilleştirmenin bir aracıydı. tony kahramanımız için kendi maharetlerini, özgünlüklerini ve ilkelerini sınayacağı bir oyun bahçesiydi. tony'i arkasında bıraktı ve cenevre'de avrupa'da yaşayan rastafari beresi takan bir jamaikalıyla sevişerek "kirlenmeden" ötekiyi içselleştirdi...
  • elde bir kalemle okunması gereken kitap zira eğer sevdiğiniz cümlelerin altını çizmezseniz, "ya süper bir laf vardı neydi? bir bakayım" dediğinizde kitabı baştan sona okumanız gerekebilir.

    "genç ve güzel bir kadınsanız eğer, erkekler gövdenizi asla reddetmezler, sizi reddetseler bile." (s74)
  • aslı erdoğan'ın , biçim olarak çok çok başarılı olmasa da, ölümcül yabancılaşmayı, bir yerlere ait olamamayı, tutunamamayı, kişisel çelişki ve zaaflarını da katarak işlediği, çarpıcı öykü kitabı.
    "cehenneme giden yolların iyilik taşlarıyla döşendiğini söylerler. taşların altını kaldırıp bakın, göreceğiniz şey ikiyüzlülüktür."
  • benim gibi yaz mevsiminden haz etmeyen birinde bile karayipler'e gitme arzusu uyandıran kitap.

    "tropiklerde,o gözden ırak adada öğrendim ki,cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına, aynı karabüyü ayinlerindeki gibi, dönüşebilir, çünkü insanın tam zıddı gene kendisidir."
  • bazı bölümlerde cok samimi itiraflar içerdigine inandıgım ama tabii ki bir otobiyografi olmayan,cok yogun ve sasırtıcı bir sekilde ilerleyen,metaforlarına bayıldıgım kitap.
    ayrıca oguz atayın tutunamayanlarına göndermeleri oldugunu da düsünmeden edemedim
    (bkz: aslı erdogan/46)
  • bir kere başlandı mı bitirilmeden bırakılamayan sanki yakın bir dostun başından geçenleri dinliyormuş hissi uyandıran kitaptır. ayrıca bir çok insan bunu yazarın salt hayat hikayesi sanabilir okurken*
  • kabuk'un yalnızca deniz kabuğunu değil, çok kanamış, kapanmaya doğru ilk adımını atmış bir yaranın giysisini de anlattığı aslı erdoğan anlatısı.
  • bir kitap okudum hayatım değişti cümlesini bir defa kullanma hakkım var sanıyordum. bir defa bir kitap okuyup hayat çizgime sıralayabilirim sanıyordum.
    değilmiş.
    ben bu kitabı okumadan evvel, hayatımın kitabı dediğim kitaba rastlamıştım. hatim edercesine okuyordum. kutsal kitabım etmiştim. ki zordur bir kitabı defalarca okumak. zordur. aynı cümleler aynı çağrışımlar yapabilir. ama eğer söz konusu "hayatınızın kitabı" ise çağrışımlar değişiyor boyuna. değişiyordu.

    kabuk adam, hayatınızın kitabı olabilir ama bir defada okunup kitaplığın arka taraflarına kaldırılması gereken bir kitap. bir günde okuyup bitirilmeli mümkünse. bir daha hayatınıza girmemeli.. iyiliğiniz için görmemelisiniz. ama okumalısınız.

    çok yalnız bir kitap bir kere. sen de yalnızsan iyice boğuluyor oluyorsun bu durumda. ama okumalısın. okuman şart.

    çünkü..
    kabuk adam bir kitap veya kitabın içindeki kahraman değil sadece. o bir adam, hayalindeki.. bilge sözleriyle seni büyüleyen, tüm çirkinliğiyle güzel olabilen, kelimelerinin devamını getirebilen, ölüme değil öldürmeye yakın olan, kişisel peygamber ettiğin, parmak uçlarıyla ve kelimelerle sevmeyi öğreten, dokunamadığın, dokunmaktan korktuğun azrail maskeli aşık olunan adamdır kabuk adam.

    her kadının hayatında bir kabuk adam var sanki. hayatına girmesi için kolundan tutman yeter. ama sen o kadar bilinçsizsin ki itiyorsun onu.. sözcüklerinle. ve o da bir daha gelmemecesine uzaklaşıyor senden, hayatından. imgeleştiriyorsun. kalıyor tam şuranda. o sebeple unutamıyorsun da. öyle.. hepimiz yaşamadık mı?

    bu yüzden okumalı.. okunmalı..
hesabın var mı? giriş yap