• insan özgürlüğünün önündeki taş duvar. süre giden aynılıklar içerisinde ayrı olan bir davranış veya düşünce, mutlaka bu taş duvara toslayacaktır.
  • ürünlerin seri üretimini mümkün kılan ekipman veya makina. makina diyorum çünkü özellikle "stamping die" dediğimiz form kalıplarında öyle çetrefilli hidrolik ve pnömatik sistemler bulunur ki ekipman demek biraz haksızlık olur. örnek olarak şöyle bir yapıdır ki, deep drawing, trimmig, flanging ve re-striking gibi birçok operasyonun hemen her biri farklı bir kalıp yardimiyla yapılır. know how'ın çok önemli olduğu bir sektördür form kalıpciligi.stamping die

    bunun haricinde plastik enjeksiyon, progressive, transfer kalıpları gibi birçok çeşidi vardır.

    edit:imla
  • radyo dj'lerinin yemek yemek icin cihaza koyduklari kaset.
  • bana ne demirci ne de enjeksiyoncu deyin ama, kalıplı kalıpçının peşinde olduğu dünyevi olmayan "o"şekil bir şekil.
  • hazir giyim sektorunde ürünü olusturan (takim,ceket,pantolon vs)
    her bir parcanin kesilmesi icin olusturulan karton parcalar
  • bir grup sozcugun bir araya gelmesiyle olusan standart sozcuk grubu. (bkz: what is your name) yeni bir dil ogrenirken ilk ogretilen seyler genelde bu cumle ya da cumleciklerdir
  • saçmalık. vallahi bakın.
    gece gece gene sorunlu şeyler düşünmeye başladım ya neyse.
    hani "koçum benim", "aslanım" falan deriz ya ağzımızı doldura doldura, hah git arkadaşına "boğam yaa" de de göriyim seni.
    cinsiyete dair kalıplar var. cinsel isteğini erkek daha çok belli eder, kız naz yapar vs diye.
    ne biliyim sonra sosyal kalıplar var. misafirlikte bağdaş kurup oturamazsın mesela. ay niye yani. en başında birileri öyle yapmış diye. genel olarak hepsi çok zırva geliyo bana.
    burdan örfe adete töreye geleneğe bağlamadan kaçiyim diyorum. iyi geceler.
  • soyut olarak bircok insanin kendini ve baskalarini icine sokmadan yasayamadigi olgu. tanimlama, tanima (kendini ve cevresini) durtusunden kaynaklansa gerektir. halbuki her kaliba sokma ile gelen bir yargilama ve bir dayatma vardir.

    mesela son gunlerde laikligi ve laikleri kafasinda belli bir kaliba koymus insanlarin, kendini laik olarak adlandiran insanlarin da, mesela, kizlarin basortusuyle okuyabilme haklarini destekleyebilmelerini kafalarinin almamasi bunun gibi bir seydir. ayni sekilde, basi acik kadinlarin da dindar olabilecegi, duzenli namaz kilabilecegine inanmayan dinciler de vardir. bunun gibi, sosyalist abd'lilerin olabilecegine, oldurmek istemeyen askerin varligina, israil politikalarini desteklemeyen yahudiler'in durusuna, bir seyi protesto eden her insanin aslinda ulkeyi bolmek istemedine, vesaire, inanmakta gucluk cekerler.

    kanimca kalipcilik insan dusuncesini onyargilarla dolduran, derin ve etraflica dusunebilmeyi kisitlayan ve farkliliklari tuketen en berbat seydir. bunu da turkiye'de bircok kisi yapmaktadir.
  • (bkz: stereotip)
  • belki de en kadim ve en korkunç kavram.

    iyi ve kötü. güzel ve çirkin. mantıklı ve duygusal. insanlar var olduğu andan itibaren, uzunca bir süre kendini ve çevresindeki her şeyi belli kümelere ayırdı. bu kümeler genişken, her şey güzeldi. çünkü o kümenin sınırları içinde bile devasa genişlikte bir alan vardı. fark yaratabildiğiniz bir alan. farklı hissedebildiğiniz bir alan.

    ama kalıplar spesifikleştikçe, daha doğrusu üzerinde düşünüldükçe -ne kadar derine inerseniz o kadar kollara ayrılacaktır- beni rahatsız eden bir durum ortaya çıktı. biz insanları gruplara ayırdıkça, kümenin içinde hareket edilebilecek alan daralmaya başlıyordu. ve farklılık yaratma yetimiz gittikçe azalıyordu.

    şöyle düşünelim, "bana mavi bir şey göster" dediğimizde, binlerce insan tarafından binlerce farklı şey gösterilebilir. bu da, doğrusu kendini özel hissettirecek bir durumdur. daha doğrusu özel hissettirecek.

    peki ya "bana üzerinde 5cm çapında turuncu daireler olan ve bu dairelerden tam 200 tane bulunan mavi bir gömlek göster" dediğimizde ne olurdu. spesifikleşen eylem, insanları aynı tercihe gitmek zorunda bırakırdı. bir nevi özgürlük, komuta getirilen kısıtlamalar ile daraltılmış hatta yok edilmiş olurdu.

    olayı, konumuzla alakalı noktaya çekmek için, bu sefer komutu değil, komutu uygulayan kişiyi kısıtladığımızı varsayalım. uzun süredir koşan, günlerdir su içmemiş ve ağzı kurumuş insanların önüne bir şişe su ve içilemeyecek herhangi milyon şey koyalım. hangisine gideceklerdir? öncelikle suya ulaşmak isteyeceklerdir.

    az önce yaptığımız zihinsel deneyde, önce komutu, daha sonra komutu uygulayan kişiyi belli bir ölçekte (belli özellikleri seçerek) kısıtladık. bunun sonucunda, ortaya çıkacak olayı yönlendirmiş olduk. yani bir nevi, deneğimizin geniş bir kümede hissettiği özgürlük hissi, spesifik bir kümeye girince 'herkesleşme' hissine dönüştü. çünkü eylemleri ile bir farklılık yaratabilme şansı yoktu, onda olan özellikler diğer deneklerde de vardı. farklı değildi.

    işte beni korkutan kısım buydu. ne zaman insanları sınıflandırmaya başlasak, onları yerleştirdiğimiz kalıplar ne zaman daralsa; hareketleri, hisleri, planları bir tık daha öngörülebilir olmaya başlıyordu. bir nevi, bizim özgürlük dediğimiz olay, insanı kalıplara koydukça, spesifik bir taksonamik işleme tabii tuttukça; determinizmin yıkıcı yumrukları altında eziliyordu.

    ne zaman farklı olduğumu hissetsem, benimle benzer şeyleri yaşamış biri çıkıyor karşıma. yazdıklarına, karaladıklarına, düşüncelerine bakıyorum. fazlasıyla yakın. peki, benimle benzer hayatlar sürüp benimle benzer sıfatlara ulaşmış insanları bir kalıba sokmak istesem ve karakteri benimle %99 uyumlu insanlara "ogrencii"ler dersem. dünya üzerinde var oluştan yok oluşa kadar sadece 2 tane ogrecii gelmiş bile olsa, bu benim 'detaylandırılmış' bir kalıbı oynadığım gerçeğini değiştirmez ki.

    anlatmak istediğim şu, dünya üzerinde binlerce kalıp var ve biz özgün bir karakter oluşturduğumuzu sanırken, aslında sadece bu kalıplardan birini tercih ediyor. en marjinalimiz bile, daha önceden oluşmuş bir kalının içini dolduruyor. dünya sahnesindeki rollerden birini seçiyor ve oyununu oynuyor.

    bu düşünce beni her geçen gün boşluğa sürüklüyor. ne kadar çabalarsam çabalayayım, her zaman yeri doldurulabilir bir oyuncudan başka bir şey olmayacağım. sadece dünya sahnesindeki bir piyon, ne yapacağı ve hamlenin ne olabileceği belli bir piyon.
hesabın var mı? giriş yap