• dövdüler bizi demiştim dün gece. *

    başımıza gelenleri anlatmak niyetindeydim ancak ne kadar şaşkın halde olduğumu farkedince kısa kesmeyi yeğledim. sabahın 6'sına kadar ifadeler ve darp raporları ile cebelleştikten sonra gidilecek mesailerimiz vardı. hem kafayı biraz toparlamış hem de sorumluluklarını sırtından atmış olmanın hafifliğiyle anlatacağım şimdi.

    öncelikle biraz eski entryleri okudum mekanla ilgili. yaşadıklarımıza benzer şeyler ima eden de olmuş, kalamarın, karidesin mükemmelliğinden bahseden de. biz, 3 kadın 4 erkek, ahtapotlu karidesli klişelerden sıyrılıp şefin spesiyali ödenmiş hesabın dayağını yedik burada. çiğ geldi.

    twitter'da da sorulmuş, mesajla soran da oldu, kaç kişi ne kadar hesap geldi de itiraz ettik diye merak edilmiş. zaten meseleyi hala kavrayamayışımızın, hala telefonda "abi biz bir şey yapmış olabilir miyiz bak emin misiniz neden dayak yedik lan?" diye birbirimize yanlayışımızın sebebi de bu. biz hesaba itiraz etmedik. hesap ödendi. bir yandan kartlardan hesap çekilirken bir yandan da türkiye'de yaşıyor olmanın gereği adisyona göz gezdiren arkadaşımız, şifresi taze girilmiş pos cihazı elinde slipin çıkmasını bekleyen şef'e "burada şalgam mı yazıyor?" sorusunu yöneltti. masaya şalgam hiç gelmedi. çünkü kimse şalgam istemedi. şef beklenmedik bir çeviklikle suratını kasıp oldukça sinirli bir şekilde "ya ne bileyim ben de okuyamıyorum, ne olmuş?" diye çıkışınca "ne ne olmuş abi siz bize başkasının hesabını mı getirdiniz?" diye sordum. neden sordum bunu? çünkü hesap şişirmenin adabı vardır. bizim hesabımız ilk defa şişirilmedi dün gece, ama yaş ortalaması 32 olan o masada herkes hayatında ilk defa dayak yedi. şimdi sakin kafayla düşününce aslında şefin neden celallendiğine dair fikir sahibiyim artık. masaya hiç gelmemiş bir şeyi adisyona yazarak aklınca hesap şişiren bir iş arkadaşı onu karşımızda çok zor bir hale sokmuştu diye düşünüyorum. çünkü bu sinir katsayısı tırmanma hızının başka izahı yok. yukarıdaki diyalog şef'in "sen dalga mı geçiyosun benimle ya ne yazıyorsa ödeyin gidin lan buradan!" narasıyla taçlanıyordu çünkü. benimse gözüm hala bızıt bızıt uzayan kredi kartı slipinde: "zaten ödedik ya lan!"

    şef'in lanlı lunlu konuşması masadaki hiçkimsenin umrunda değildi gerçekten. lan man, san, unvan umursamayacak, hem hayata karşı hem de birbirlerine karşı referansı granit gibi sağlam 7 arkadaştık oğlum biz. sabahtan akşama kim olduğu ne olduğu belli olmayan bir dünya insana getir götür yaparak evine ekmek taşıyan bir adamın lan deyişiyle masa devirecek kadar çiğ insanlar olmadık hiç. velhasıl, o lanlı lunlu savaş narası beklenen etkiyi yaratmış ve masamıza yaklaşan 2-3 kişilik mekan çalışanı kadronun fitilini çoktan ateşlemişti. çok sonraları fark ettim ben, dayağı tam bu saniye yemiştik aslında.

    -n'oluyo abi
    -bi' şey olmuyo, burada şalgam mı yazıyo diye soruy..
    -sen dalga mı geçiyon olum?!
    -ne diyon sen ya?!
    -hesabı ödeyin gidin lan!
    -siz artislik mi yapıyonuz ya?!
    -hesabı ödeyin gidin.

    -hesabı ödeyin gidin...

    hesabı ödedik aga biz. ama o hesabın 20 katını havaya saçıyor olsak koşup gelemeyecekleri bir süratle geldiler bizi dövmeye. başında aşçı şapkasıyla ocakçısından tut, yaklaşık bir on dakika kadar sonra ortalık durulduğunda "abi siz gayet iyi, kibar adamlardınız; niye böyle yaptınız?" minvalinde bir şeyler sayıklayan komisine kadar geldiler. 20 kişi dövdüler bizi.

    ben bu yaşımda ilk defa dün gece anladım ki dayak yerken yapılması gerekenlere dair zerre fikrim yokmuş. kavga çıkmasına mahal vermemeyi öğrenirken "bir gün dayak yersek ne bok yeriz"'i es geçmişiz malesef. 20 kişi üzerimize saldırılırken yapma kardeşim dur diye diye arkadaşımı kollarından tutmuş bir halde buldum kendimi. hal böyle olunca bir beş dakika kadar itiş, kakış, arbede, masa, sandalye; bir hayli tepindiler üstümüzde. mekan da oldukça doluydu bu arada, ben diğer müşterilerden herhangi birinin kılını kıpırdattığına şahit olmadım. sabahın 6'sına kadar karakol-hastane dolanırken bir yandan da kritik yaptığımız arkadaşlarımdan da işitmedim böyle bir şey. sanırım sadece oturdular.

    polis de gelip ortalık iyice yatışınca aramızda iki adet avukat olduğunu da duyan mekan çalışanları 4-5 kişi civarında bir sayı ile sütün döküldüğü yerin az ötesinde miyavlıyorlardı.

    karakol, ifade, masayı değil zıplayıp tepinen bir kalabalığı uzaktan çeken bir kamera kaydı, darp raporları, karakol önünde yeniden yirmili sayılara ulaşan mekan çalışanları, içeri girip yanımıza ulaşma çabaları, bir kadını "ben de iki masa arkanızda oturuyordum..." diye başlayan tiratlarla yanımıza yollayan uzlaşma çabaları, en sonunda avukat arkadaşlarımızdan birinin ya dışarıyı dağıtacaksınız ya bizi götüreceksiniz serzenişi üzerine büyükada polis merkezine geçişimiz ve sabah 6 gibi ana kara'da bir hastaneden alınan raporla son bulan geceye dair anlatılabilecek daha çok detay var. ne yenilen dayak, ne ezilen cep telefonları ne moraran kaş göz; hiçbirisi 20 yıldır tanıdığım insanlarla geçirdiğim şahane bir geceyi daha güzel anılarımın arasına ekleyememek kadar canımı acıtmadı.

    en kısa zamanda, ama bir daha asla bu ve benzeri mekanlarda olmamak kaydıyla bir araya yeniden gelir, bu geceyi kahkahalarla yad edecek kafa dinginlğine yeniden ulaşırız diye umuyorum hala.

    velhasıl onlar vurdu, aslında bize pek de bir şey olmadı.
  • tarafları dinlemeye gerek yok arkadaş, neyini dinleyeceğim. birisi müşteri, diğeri hizmeti veren. müşterisinin kafasında sandalye kıran mekana gidilir mi? hesap 850 gelmiş, kişi başı normalmiş. peki bu içmedikleri şalgam suyunun parasını almayı haklı gösterir mi? hayır.

    55 yıllık aile işletmesiymiş, yok adını arkasındaki koy'dan almış. bunlardan kime ne, bize ne. hesapta olmayan bir şeyi, hesaba eklemiş bu mekan. sonra da, müşteri ne kadar bağırır çağırırsa (ki haklı), alttan almak yerine , sen de efelen, sonra kavga çıksın ve 7 kişinin üstüne (bayanlar da var sanırım), 20 kişi çullan.

    ayıp kardeşim ayıp. 55 yıllık aile işletmesinin düştüğü durum bu işte. bu işletmeyi savunan arkadaş da, biz seviyoruz gelseniz de gelmeseniz de demiş. bence merak etmeyin, sizde bu yaklaşım devam ettiği sürece zaten yavaş yavaş kimse gitmez o sizin adanıza. evet sizin adanız ya orası, memleketin bir adası değil, sizlerin adası. sonradan şöhreti bulmuş, ne oldum delisi restoranların milleti kazıkladığı sizin adanız, sizde kalsın.

    tanım ; adalıların çok sevdiği 55 yıllık aile işletmesi ama müşteri dövüyorlar.
  • herşey 6-7 eylül 1955 tarihinde istanbul'da rum vatandaşlara girişilen pogrom ile başladı. kıbrıs olaylarının karmaşıklaşması sonucu devlet, binlerce yıldır burada yaşayan rumları ülkeden çıkartarak malına mülküne el koydu. bazı rumlar ise yapılan tacizlerden, hayatlarının tehlike altına girmesine mütevellit malını mülkünü yok pahasına satarak ülkeden kaçtı. böylece devletimiz kıbrıslı rumlara ve yunanistan'a cevap verdiğini düşünüyordu.
    kalpazankaya tarihine baktığımızda da bunu görüyoruz. 1959 yılında ismail bucak, burgazadalı bir rum'un işlettiği mekanı devralmış. o rum şimdi nerde? niye burgazada'dan kaçmış bilinmiyor.
    istanbul'da meyhane kültürü 1950'li yıllarda bitti derler. sebebi budur. o meyhaneler rumlar tarafından işletilirdi. meyhane dediğimiz mekan rumlar tarafından var edilmiş bir meslekti. sonra türkler bu mesleği devraldı. yeni işletmeciler gayet hızlı bir şekilde bir kültürü yozlaştırdı, içini boşalttı, yaşatılamaz duruma getirdi.
  • dövdüler bizi. arz-u halimdir:

    "burada şalgam mı yazıyor?"

    sorusuna, ki bu soru sorulurken şef garson ödüyor olduğumuz hesabı pos cihazından çekmekteydi; "ben de okuyamıyorum, nedir lan?!" şeklinde cevap verilip birkaç saniye sonrasında 20-25 kişi üzerimize saldırıldı bu mekanda; şuradan da buyurun:

    https://twitter.com/…eler/status/767448354204872704

    sandalyeler kafamızda patladı, cep telefonlarımızın üzerinde tepinildi, üzerimize masalar devrildi...

    detaylar için editleyeceğim. ne yapacağımı şaşırmış, el ayak titrer halde bunu yazmaktır elimden gelen.

    belki gitmezsiniz diye yazdım sadece.
  • cok buyuk terbiyesizlik yapan mekan.

    caner eler'i cok severim, dun bu olayi duyduktan sonra da inanilmaz uzuldum ancak bu tarz olaylar olabiliyor dedim kapattim konuyu. asil bugun twitterda bu restoranin yapmaya calistigi dezenformasyon beni delirtti.

    biz arkadas grubu olarak soyle bi karar aldik. onumuzdeki bi kac ay icinde 6-7 erkek 5-6 kiz, gayet guzel, medeni bir topluluk olarak bu mekana gidicez. biraz icip, sanki kafalar da cok guzel olmus modunu hissettiricez bu arkadaslara. hesap geldiginde ise yine ayni sisirmeyi yaparlarsa itiraz edicez tabi ki. umarim bize de saldirirlar. alayi kick box ile ilgilenen adamlar olucak cunku orada. aralarinda avrupa, balkan sampiyonu falan olanlarindan.

    umarim burayi okuyorsunuzdur sevgili cengaverler. bizim sozumuz var oraya gelicez, siz de bu surecte her hesabi sisirmeye karar verdiginizde bi daha dusunun bence. bu alemin eskiyasi siz degilsiniz.

    edit: gg nedeniyle 1-2 kelimeyi cikarttim.
  • bu mekanda yediklerini öven doktora gitsin, zira ortalamanın üstünde olan tek bir yiyecek bulmak imkansız. hizmet derseniz, dayak yemeden kalkarsanız şanslısınız. garsonların tamamı size "lütfen" hizmet eder, bazen "kalk kendin al" diyecekler diye de çekinirsin. öyle bir tavır. zaten işi ilerletip müşteri pataklamaya da başlamışlar.

    hesap kısmı ise yıllardır aynı. gelen adisyonlarda hep fazla olur. masada olmayan şey hep yazılır, hesap hep şişirilir. standart bir mekanda 6-7 kişilik bir grup 900-1000 lira ödeyeceğiniz hesap minimum 1300-1400 lira gelir. bazen hesaplar karışır, başkasının hesabını ödersiniz.

    mekana para ödersiniz, zira kalpazankaya koyu sait faik'e hikayelerini yazdıran yerdir. restoran ise tez elden kapanması gereken, müşteri seçen, hesap üçkağıdı yapan, beş para etmez mekanlar arasındadır.

    ama turgut vidinli meselesinde olduğu gibi gelecek hafta sonu yine full çekecektir. şaşmaz.
  • bu mekanın müşterisi zaten değilim. adalardan en çok heybeliadayı severim, burgazadaya gitmek kısmet olmadı çünkü. ancak bu mekanı her sosyal platformda kötüleyip gidebilecek olanları uyarmayı kendime borç biliyorum.

    birincisi: o kadar da linç etmeyelim dövme olayı kesinlikle yok'çu kardeşlere lafım var. adamlar polise gitmiş, darp raporu almış, olay kayıtlara geçmiş tescillenmiş. dayak yok diye kimi kandırmaya çalışıyorsunuz?

    ikincisi ve daha önemlisi, bir mekan sahibi olmanın, esnaflığın, işletmeciliğin, hizmet sektörünün en önemli düsturu nedir? müşteri her zaman haklıdır. bir işletme hiçbir koşulda müşterisini dövemez. adamlar anana bacına sövse, yine de dövemezsin. burada anlaşalım. hiçbir mazeret bu olayı haklı gösteremez. kaldı ki, bir restoran işletiyorsan, altın kural içerde olay çıkarmamaktır.

    bu "dövdük ama onlar da bize sövdü"cü savunmaya cevabım da şu, neden sövdürdünüz kendinize? bakın olay çok açıktır. adamlara asgari ücretin yarısından fazla hesap kitlemişsiniz. biri de fark etmiş ki orada kendilerine ait olmayan bir şeyler var. bu durumda sizin oranın çalışanı olarak yapacağınız "afedersiniz beyefendi bir yanlışlık olmuştur, hemen bakalım" deyip hesapta yanlışlık var mı yok mu diye kontrol etmektir. hesapta yanlışlık olsa da olmasa da yapılması gereken şey budur. "öde siktir git" demek değildir. eğer siz bu muameleyi çekerseniz, küfür de size ananızın ak sütü gibi helaldir. kusura bakmayacaksınız. adamlara hesap sokarken kızarmayan yüzünüz küfür yerken bozulmasın.

    tüm bu olaylar, bir "afedersiniz" demekle önlenirdi bakın. "afedersiniz bir bakalım" "özür dileriz bir yanlışlık olmuştur, kontrol edelim" bunlar önemli cümleler. sen bunları söylemekten acizsen, biz 55 yıllık işletmeyiz diye tatava yapamazsın.

    umarım belediye buraya şöyle okkalı bir ceza verir.
  • https://mobile.twitter.com/…atus/767448354204872704

    hayir ne olacak, mekan yine dolup tasacak. neymis mezeleri cok güzelmis de, manzarasi da cok hosmus da. ama insan degiller, gitmeyin arkadas, ne kaybedersiniz? artik cidden tahammül edemiyorum böyle seylere. bu olaya ragmen oraya gitmeye devam eden adamlar, kadinlar da en az o mekan sahipleri ve calisanlari kadar degersizdir gözümde.
  • bi tane daha "kaziklasa da olsun abi, hesabi şişirsin ama belli etmesin keyfimiz bozulmasin" mekani ve oraya ayila bayila giden orta direkt vakasi daha.

    bak ben izmirliyim. 6 senedir falan kordondaki mekanlara gitmişligim yok. niye? ben sevmiyor muyum gunes batarken bira icmeyi. alayi kazikçi, mafya, nezaketsiz ve tipik turk esnaf kalitesizliginde. alayi hesabi sokar. ee gitmeyin prim vermeyin.

    hayir valla bak saf saf gitmis olsaniz uzulcem de "hesap sisirmenin de bi adabi var" lafindan sonra size uzulmedim arkadaslar. cunku hesap sisirmenin bi adabi yoktur. yurtdisinda bati medeniyetinde hani o ahlaksiz dinsiz bati medeniyetinde kimse hesap sisirmiyor.

    mekan umrumda degil ama hepiniz ayni kafanin farkli taraflarisiniz. sizin yuzunuzden ulke yasanmaz halde zaten. hesap şişirmenin adabi varmişmiş. vay anasini ya.

    neyse gecmis olsun. darpin savunulcak yani yok tabi. umarim yasal surecten kazancla cikarsiniz. mekan da batsin ciksin umrumda degil. ben zaten gitmiyorum hicbir bu kafadaki yere. açliktan ölsem de gitmem.

    ek: yıllar evvel izmirde ünlü bi çorbacıdayım. kalablığız ve grubumdaki bazı salaklar birbirine ibne diye sesleniyor. arkada 2 travesti varmış. üzerlerine alınıp olay çıkardılar. baya tabak cam kırıyorlar. var ya bak o 4 garsonlu mekanın arkasından 3 dakika içinde 40 adam çıktı. yani swatı arasan bu kadar hızlı takviye kuvvet gelemez. isteseler travestileri orda 140 parçaya bölerlerdi ama yapmadılar. sadece mekandan uzaklaştırdılar. travestilerin ödemedikleri hesap da mekana kaçtı. işte kaliteli mekan budur. böyle yerlere gidin. çok afedersiniz salak olmayın. sizin salaklığınız bu restoranların mafyalaşmasını sağlıyor.
  • facebook ve instagram'da alacağı like sayısına her şeyden fazla kıymet veren sosyal medya şebekleri azalarak bitmedikçe böyle adi heriflerin adi mekanları daha çok talep görür. buradan mekan çalışanlarına bir çift lafım var . kalpazan sizsiniz kaya da size girsin .
hesabın var mı? giriş yap