• evvela, "kamusal alan" devlet daireleri, devlete ait kurumların binası bahçesi vs. demek değildir. bu yanlış anlamaya neden olan şey ise bizim kamu kuruluşu derken devlet kuruluşunu kasdetmemizdir. oysa kamu anlam itibariyle devlet değil "halk" demektir.

    bizim esasen devlet okulu, devlet televizyonu, devlet demiryolu derken anlamamız ve kasdetmemiz gereken mana bunların halkın ortak mülkiyetindeki kurumlar olduğudur. kısacası kamu kuruluşu da esasen halk kuruluşu demek olup, bunların özel bir şahsa değil toplumun ortak mülkiyetinde olmasını ifade eder. bu durumun en güzel ifadesi, hiç sosyalist falan olmamalarına rağmen birçok ülkelede bizim devlet okulu, radyosu dediğimiz şeylerin halk okulu*, halk radyosu* şeklinde adlandırılmasıdır.

    bu nedenle de özel mülkiyet dışındaki tüm alanlar, devlet kuruluşları da dahil, kamuya ait alanlardır. yollar, kaldırımlar, plajlar, belediye otobüsü, park, mahkeme salonu, üniversite gibi... kamusal alan kavramı açısından üniversite kampüsü ile sokaktaki kaldırım arasında bir fark yoktur. bu alanlar herkesin ortak kullanıma açık olduğu içindir ki kişilerin buralarda nasıl davranacakları, haklar ve suçlar kanunla belirlenir. kamusal alanda bireysel hakların sınırı da en basit şekilde başka bir bireyin haklarının ihlalinin, başka birinin veya genel olarak "kamunun"* zararının başladığı noktadır.

    konunun türban sorunuyla ilgili kısmına gelirsek ve herkesin malumudur ki bir bireyin başını örtmesi veya örtmemesi, veya herhangi olası başka şekildeki kıyafet tercihi bu başkasına zarar verme noktasının oldukça uzağındadır. sokakta başını örten birinin bunu yapması nasıl herhangi somut bir zarar içermiyorsa ve bu nedenle kanun-yasak konusu olamazsa, üniversite kampüsü de mahkeme salonu da (kıyafeti kurumunca belirlenmiş çalışanlar dışında) bu alanda işi olan, hizmet alacak kişi için özel bir sınırlama sebebi olamaz.
  • weintraub'un 4'lü modeline referansla; liberal-ekonomik modele göre devlet, kamusal alandır. yani eğer kamusal alan kamu binalarıdır, devletin ön bahçesidir filan diyorsanız, böyle bir liberal konumdan bakıyorsunuz demektir. hannah arendt'in temsil ettiği cumhuriyetçi-klasik modele göre, kamusal alan aktif yurttaşlığın ve politikanın alanıyken; philip aries, richard sennett, jane jacops gibi isimlerin temsil ettiği dramaturjik kamusal alan modelinde kamusal alan bir tür sosyallikler alanıdır. bu gruptakiler kamusal alanı bir tiyatro sahnesi gibi, bir sembolik gösteri mekanı olarak düşünürler. son olarak feministler ise devlet-ekonomi-toplum üçlüsünü kamusal alan olarak kabul ederler ve ailenin, hanenin alanı olan özel alanın karşısında konumlandırarak, özel-kamusal ayrımını yıkmaya çalışırlar. yani kamusal alanın tarifi tarihsel-toplumsal-ideolojik konumunuza, bakış açınıza göre değişir.
  • jürgen habermas'ın kamusal alan tanımına şiddetle karşı çıkan ve habermas'ı eleştiren yazısında michel foucault'ya göre kamusal alan haksızlıkların ve bu düzenin devamını sağlayan söylemin (discourse) meşruiyet kazandığı yerdir. bu nedenle habermas'ın kamusal alanda tüm grupların öznel çıkarlarını bir kenara koyarak, mantıklı bir şekilde tartışıp en doğru kararı alma düşüncesi foucault'ya göre saçmadır. bu şekilde ezilen grupların daha kolay ezilmesi sağlanacaktır. ayrıca daha çok burjuva devrimleri sonrası 20. yüzyıl modernizmiyle ilişkilendirilen bir kavram olsa da, kamusal alan tartışmaları aslında ta aristo'dan başlayarak felsefe ve siyasi teoride yer almaktadır. karl marks'ın on the jewish question eserindeki bazı fikirler de bununla yakından alakalıdır.
  • “50 senelik hukukçuyum. türk mevzuatında kamusal alan diye bir şey görmedim. böyle bir kavram varsa gösteren olursa sevinirim.”
    bilkent üniversitesi öğretim üyesi anayasa hukukçusu prof. dr. ergun özbudun
  • ne idüğü belirsiz ya da bir kara delik gibi büyüyen bir mevhum bu kamusal alan. camiler de öle orda da devlet memurları hizmet veriyor. oraya da girilmesin derim. kesin çözüm bu. ya da kamusal alanda oruç da tutulmasın. ya da sadece türkçe tutulsun. bütün kavramları tanımlama yetkisini kendilerinde gören bu kamusal insanlar herşeyi bilirler hatta en iyisini bilirler.
  • hal-i hazırda türban takılarak girilmeyecek ortamların genel adı..
    bu perspektiften bakıldığında iett otobüsü içi bile bu tabire uyuyor ilginçtir..
  • sorunsal sıfatını tam anlamıyla hak eden az sayıdaki şeyden biridir*. yani ne sorun olduğu kesindir ne de bir çözümü olduğu. aynı kuyuya tekrar tekrar atılan bir taş gibidir. atan mı delidir, çıkarabileceğini sanan mı bilinmez.
  • kamusal alan kavramıyla toplumsal yaşam içinde, kamuoyuna benzer bir şeyin oluşturulabildiği, herkesin/tüm yurttaşların bir araya gelerek iletişim kurabildiği bir alan kastedilmektedir. kamusal alan bireyin söz söyleyebildiği, var olduğunu ifade edebildiği yerlerdir.

    bir toplumda kamusal alanların olması demokratik yapının gelişmesi, bireylerin dünyada olan-bitenden haberdar olması ve sosyal meselelere karşı harekete geçmesi, özgürlükçü ortamların inşa edilmesi yönünden oldukça önemlidir. baskı, korku, diktatör yapının olduğu yerlerde de tahmin edileceği gibi kamusal alanlar kısıtlanmıştır. hiç yoktur diyemeyiz çünkü iki kişinin olduğu her yerde illa ki bu alanı hareket geçirecek bir kıvılcım meydana gelir ancak bu gibi durumlarda alanın çapının daraltılması söz konusudur.

    alman filozof jürgen habermas; kamusal-özel alan ayrımının 18. yüzyılda çıktığını söyler. 18. yüzyıldan itibaren dinin insanın vicdanına bırakılan bir konu olması, baskıcı-otoriter siyasi otoritenin etkisini yitirmesi, birçok alanda reform hareketleri, pazar yerleri, kahvehaneler, loncalar gibi devletin kontrolü dışındaki yerlerin ortaya çıkması kamusal alanı güçlendirmiştir. habermas kamusal alanı burjuva toplumunun gelişmesiyle ilişkilendirir. bu anlamda ekonomik ilişkilerde devletin tahakkümünün azalması ekonomik yapıyla beraber sosyal yapıyı da etkileyerek özgürleştirmiştir.

    kamusal alanda iletişim ise bireylerin tahakkümsüz bir biçimde fikirlerini özgürce ifade ettikleri, kimsenin kimse üzerinde üstünlük kurmadığı ve fikirlerinden ötürü birbirini aşağılamadığı bir iletişim ortamını anlatır. meydanlar, toplantı yerleri, loncalar, pazar yerlerinde insanlar bir araya gelir sosyal meseleleri göz göze iletişim kurarak konuşur, tartışır, yönetici kesime kendi iradesini göstererek daha özgürlükçü bir ortamın oluşması için baskı kurardı.

    bugün ise şehirleşmenin hız kazanması, artan nüfus yoğunluğu, bireysel yaşamın ön plana çıkması, postmodern hayat, yabancılaşma kamusal alanı zayıflatmıştır. şehir planlaması artık sokakların ve yolların tasarımı insanların birbirleriyle karşılaşmasına elverişli olmayan ve insanların kamusal alanda ilişki kurmasına imkan vermeyecek bir yapıya bürünmüştür. gün geçtikçe daralan kaldırım yolları, tam aksine genişleyen araba yolları, park ve bahçelerin azalması, betonlaşma kamusal alanın etki alanını daraltmaktadır. kamusal alan yukarıda yazılan sebeplerle bugün politikliğini yitirmiştir. gezi eylemleri sonrası gezi parkına yapılan müdahaleler, taksim meydanın yıllardır 1 mayıs buluşması için yasaklı olması ülkemiz için kamusal alan korkusuna verilebilecek örneklerdir.

    bugün kamusal alan geçmişten farklı olarak meydanlardan, sokaklardan ekşi sözlük, twitter, instagram gibi sanal alanlara bırakılmış durumda.her gün birileri kamuoyu yaratabilmek için sosyal medyaya başvuruyor. ancak burada da trollerin de etkin katılımı ve meselenin sanal bir platformda konuşulması gerçekle ile sahte arasındaki ayrımı gün geçtikçe zorlaştırıyor. stk’lar gün geçtikçe işlevsizsizleşen, kolektif güç yerine birilerinin kontrolüne bırakan platformlara dönüşmekte. enformasyon çağında bilginin anlamı/değeri gün geçtikçe silikleşiyor. baudrillard'ın bahsettiği gibi gerçek olan kendi niteliklerini yitirerek sentetik hipergerçek (#91670206) bir görünüm kazanmaktadır. bu gerekçelerle simularklar/kopya görüntüler kamusal alanda gerçeğin flulaşmasına neden oluyor. çoğu yurttaşın devletle ilişkilerine kanıksayıcı, umursamaz bir ruh hali hakim. eyleme geçmek ise gün geçtikçe zorlaşıyor.

    tüm bu nedenlerle 21 yüzyılda bireyin kamusallığının daraltıldığını ve kamusal alanların kalmadığını söylesek yanlış olmaz.
  • jürgen habermas ve hannah arendt profesörlerin modern anlamda ortaya attığı terim
    geçmişten günümüze anlatmışlardır uzun uzun kitap ve makaleleri mevcuttur

    tanımı ise kamusal alan, modern toplum kuramlarında, toplumun ortak yararını belirlemeye ve gerçekleştirmeye yönelik düşünce, söylem ve eylemlerin üretildiği ve geliştirildiği ortak toplumsal etkinlik alanına işaret etmek için kullanılan kavram.
hesabın var mı? giriş yap